Paylaş
Kapıma dadanan yaratık, yirmi beş santimi geçmeyen boyu ve sarı-beyaz renkleri ile sarman cinsinden bir kedi yavrusu.
Anasını da tanıyorum.
Hekimköy’den Gündoğan Küçükbük’e kadar uzayan coğrafyanın bir numaralı balık hırsızıydı.
Balığı oltadan çıkarıp sepete atmazsan, bunun anası çalardı.
***
Yavrusu da bir gece yarısı geldi, bahçede miyavlamaya başladı. Bu ikimizin ilk fiziksel temasımızdı.
Miyavlama adına çıkarabildiği en acıklı sesleri çıkarıyordu. Sese gidip baktım, el kadar sevimli bir şey gördüm.
“Aç kaldı herhalde” diye düşündüm.
Kalktım, mutfağa gidip kalınca bir dilim salam kestim, onu mikrodalgada ısıttım ve önüne koydum.
Önüne koyduğum salamın yarısını iştahla yedi. Diğer yarısını da bitiremeyip bıraktı. Yeniden kapıya dikilip miyavlamaya başladı.
TERÖRİST KEDİ YAVRUSU
Derdi gücü evin içine girmek.
Resmen “Beni eve al, beraber yaşayalım” çağrısı yapıyor. “Kışt, pışt” diye ses çıkarıyorsun. Kaçar gibi yapıp yeniden geliyor. İki sayfa okutmuyor.
Bir bardak su alıp dışarı çıktım, üzerine attım.
Kaçtı.
Bir dakika sonra yeniden geldi.
Daha acıklı sesler çıkarmaya başladı.
Biri bahçeye diğeri yola bakan iki kapım var, ikisini de sineğe karşı telle kapatmışım.
Gelip o telleri sırayla cırmalıyor.
O kapıya koşuyorum, kaçıyor. Ben nerede oluğunu görmeye çalışırken bir bakıyorum ki arkamda kalan kapıya gelmiş, bu kez onu cırmalıyor.
Ek yerimi keşfetti.
Telli kapılar.
Tırnakları bir delik açsa bu kez sivrisinek milleti ordu çekip, üzerimize varacak.
Bu yavru kedi benim bahçe düzenimin PKK’sı oldu.
O kapı teli maazallah bir yerinden delinirse, sivrisinekler de IŞİD’imiz olacak.
Benim evdeki “müesses nizam” üç günden beri, sarı kedi yavrusu yüzünden bozuk.
Akşam saatlerinden başlıyor, sabah yatıncaya kadar yakamı bırakmıyor.
Her gece on saat “Kapıyı aç da içeri gireyim” miyavlaması.
Yahut “Yakalarsam bitersin!” kovalamacası.
***
Çaresi benim eski gaz tabancası diye düşündüm.
Arayıp onu buldum.
Tabanca dediysem tazyikli gazla plastik saçma atan bir oyuncak silah. Saçması kalmamış ancak bir tüpü hâlâ duruyordu.
Öldürmez, yaralamaz bir şey, lakin bir ses çıkarıyor.
Sanırsın namlusu adamdan uzun Cezayir tüfeği.
Kedi beni delirtmek için kapılardan birini tırmalamaya başladığında tabancayı kapıp dışarı fırlıyorum, bir-iki kurusıkı atıyorum.
Korkup kaçıyor ama etkisi taş çatlasa beş dakika.
ATTIĞIMIZ ÇOK, VURULAN YOK
Sabaha kadar “çat çut, çat çut” silah ata ata konu komşuyu da terörize ettik.
Sonuç ise sıfır.
İcraatımız “Aha IŞİD’i havadan vuruyoruz” operasyonlarına döndü, caydırıcılığı yok.
Şimdi okur aklından “O kediyi eve alsan n’olur” diye geçiriyordur ama alamam.
Toxoplasma Gond denen parazitten korkarım.
“Ben kedi delisiyim, kedileri çok severim diyen” hanım okurlarım bundan sonrasını dikkatli okusunlar.
Sadece, minik farelerin bünyesinde yaşayıp çoğalan bir parazit var, adına da Toxoplasma Gond deniyor.
Önce avlanan kediye sonra da tuvalet kumu veya toprak aracılığı ile insana geçen bu parazit taşıyanda “dostça duygular uyandıran” bir hormon salgılıyor.
Kedinin vücudunda yükselen bu hormon, fareyi ona doğru çekiyor.
Deney görüntülerini seyrettim. Fare gidip kediye sevgi ister gibi sürtünüyor.
Kedi onu ağzına almış, yuttu yutacak. Fare yine de mutlu.
***
Toxoplasma Gond parazitinin sebep olduğu hormonal etkilenmenin kadınlarda “kedi düşkünlüğü” yarattığı, kediyi vazgeçilmez hale getirdiği düşünülüyor.
Bu parazitin insanlardaki yaygınlık oranı toplumuna göre yüzde 30 ile yüzde 50 arasında değişiyor.
Erkeklerde tembellik, kadınlarda ise aşırı titizlik yaratan, şizofreniyi de tetiklediği tahmin edilen bu parazitin yaratacağı tehlikenin insanlar henüz farkında değil.
Özetlersek!
Ben yavru kedi ile kavgalı değilim. Toxoplasma Gond paraziti ile savaştayım.
Paylaş