Paylaş
Kutsal Ahit Sandığı’nın peşine düşüp Etiyopya’ya kadar giden, orada da kendini araziye vuran, hızını alamayıp 2400 metre yükseklikteki bir dağa tırmanıp Awza Tapınağı’nın kapısına dayanan Ertuğrul Özkök bence burada durmayacak.
* * *
Geçen yıl, “İlk Cennet Bahçesi Göbeklitepe’de kurulmuş” diye bir duyum almıştı ve Şeker Bayramı tatilini fırsat bilip kapağı Şanlıurfa’ya atmıştı.
Amaç gidip oraları kurcalamak ve insanlık tarihinin başladığı yerin “kentsel dönüşüme” kurban gidip gitmediğini araştırmaktı.
Haberini aldığımda “Bu son olur herhalde” demiştim.
Indiana Jones’un maceraları kıvamındaki Kutsal Ahit Sandığı’nı arama projesi beni yanılttı.
AMAÇ PULITZER Mİ?
Benimki sadece bir sezgi, elimde delil, parmak izi yok. Ertuğrul Özkök’ün gizem arayışının temelinde “Pulitzer Ödülü”nü almak varmış gibi geliyor bana.
Bizim kuşağın ağır abileri, pek belli etmezler ama sıkı rekabetçidirler. Çıtayı hep yüksek tutarlar, Rekabetlerini de centilmence sürdürürler. Birinden birinin yarattığı fark diğerlerini harekete geçirir.
Hasan Cemal’e Amerika’daki Harvard Mektebi’nin ödülünü verdiler ya! Bu ödül bizim meslekte ne kadar ağır abi varsa onları tetiklemiştir.
Yeri gelmişken Hasan Cemal ağabeyimizi de resmi olarak kutlayayım. Harward Mektebi’nin bir Nieman Vakfı var. Bu vakıf, nereden aklına estiyse bir ödül koymuş. Adına da “Vicdan ve Dürüstlük Ödülü” demiş. İşte Hasan Cemal’e verilen ödül bu. Sebebini düşündüğümde Hasan Cemal’in doğal görünümünden başka gerekçe aklıma gelmiyor.
* * *
“Olduğu gibi görünen” insanlar, duygularını her daim bastıran Batılılara çok orijinal, çok sahici gelir.
Hasan Cemal’i belli ki resmi davetlerde, kokteyllerde doğal haliyle gördüler. Sosyalleşmek için arkadaşlarının kolunu bükerek, canlarını yakarak, hatta güreşmeye kalkışarak dışavurduğu “Neandertal Halleri” yabancılara çok dürüst ve otantik geldi.
Ödülü bastırdılar. Tebrik ederim, Hasan abime yakışır.
RUHUN ARINMASI
Bakın buraya yazıyorum. Bu ödülden tahriklenen Ertuğrul Özkök de Pulitzer Ödülü’nü memlekete getirene kadar, Hıristiyanlığın her türlü dini gizemini kurcalayacak ve Vatikan’a rahat vermeyecektir.
Papa’nın yerinde olsam, rahat edebilmek için Özkök lehine “ödül lobiciliği” yaparım.
Gelelim Etiyopya gezisinin son durağına.
“Kutsal Ahit Sandığı” uğruna dağ başındaki Awza Kilisesi’ne kadar gidildi. Lakin Hz. Musa’nın Tur Dağı’ndan getirdiği tabletleri görmek, üzerinde yazılı On Emir’i okumak mümkün olmadı.
Çünkü sandığın saklandığı tapınağa insan ayağı bastırmıyorlardı. Tapınak turiste de gazeteciye de yasaktı. İçeriye sadece Tanrı’nın hizmetkârı olarak kabul edilen Tapınak Bekçisi girebiliyordu.
Canı isterse arada bir temiz hava almak için dışarı çıkıyordu. Bütün ömrü ufacık bir mekânda geçen Tapınak Bekçisi bakirdi. Bu onu daha tehlikeli yapıyordu. Ertuğrul Özkök’ün geldiğini duyan “Bakir Tapınak Bekçisi” o gün dışarı çıktı.
Tahminim, Vatikan’a rahat vermeyen bu Türk gazetecisinin nasıl biri olduğunu merak ediyordu. Onlar birlikte fotoğraf çektirdiler, biz de bu sayede bekçinin neye benzediğini gördük.
Tipini görünce de bakir kalmasına şaşırmadık. Tapınak bekçiliği bahanesi olmuş.
* * *
Soluk soluğa okunan dizide beni en çok etkileyen bölüm “Mavi Nil Çağlayanı’nda ruhumu yıkadım” başlığı ile anlatılan yer oldu.
Çağlayanın debisi ruhun kirini pasını uzaktan alıyordu. Ertuğrul Özkök’ün çağlayanın dibine kadar sokulup çektirdiği fotoğraf da o bölümü süslüyordu. Yıkanan sadece ruhu olduğundan, yazarımız soyunmamıştı.
Tatlı tatlı yazılmış meraklı diziden çok şey öğrendik. En azından artık ruhun “kuru temizleme yöntemi” ile de arınabileceğini biliyoruz.
“Eline sağlık Ertuğrul Özkök!”
Paylaş