Hani Türkiye’deki IŞİD meraklılarının yüzde 8 oranında çıktığı araştırma. Başka gazetelerde de bu konuda haberler, yorumlar ve “Vış başımıza...” mealinde köşe yazıları çıktı.
Tam mesele geride kaldı derken, Altı Kazık Partisi’nin Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’ndan bir IŞİD hamlesi geldi.
Tanrıkulu, Başbakan’a mektup yazdı.
* * *
“Mektup yazdı” tarifini kullanmak benim marifetim. Koca bir muhalefet partisi yetkilisinin Başbakan’a “Önce selam eder, gözlerinizden öperim. Enerji Bakanımız nasıl? Sağlık Bakanımız iyi mi? Yine beş vakit namaz kılıyor musunuz?” diye başlayan mektup yazacak hali yok.
Çocuk yaşta “süper yetenek” diye mercek altına alıp, yirmi dokuz yaşına kadar “ha oldu ha olacak” diye beklediğimiz garip traşlı yiğitlerden bahsetmiyorum.
Bir Mehmet Güven için on küsur senemizi yedik. Taraftar olarak iyi gün görmedik.
Beşiktaş’ın elinden çıkma Muhammed’i hatırlıyor musunuz? Türkiye’de keşfedilen Maradona diye takdim edilmişti.
TV kameramanları çocuğun başına dikildi, oğlan ayağında omuzunda top sektirirken görüntülerini alıp, seyredenlere “maşallah” dedirttiler.
O cümle “Gökten üç elma düştü...” diye başlar.
Bingöl’ün Sarıçiçek köyünün başına da gökten üç elma değil, bir miktar göktaşı düştü. Bingöl’ün Şerafettin Yaylası’ndan başlayıp Avrupa’nın Alp Dağları’na kadar uzanan coğrafyada herkes havaya fırladı. Avrupa’nın gök ilmine meraklı ne kadar okumuşu varsa, barhanasını topladığı gibi Bingöl’e üşüştü.
Köylünün topladığı göktaşlarını gramına 15 ile 60 dolar arasında değişen paralar vererek satın aldı.
Bu birinci alametti.
* * *
Aklı erenlerimiz, yani TV haberlerini izleyenlerimiz, gazete okuyup hayatın gidişatını takip edenlerimiz “Paris katliamı” ile “bir tık” sarsıldılarsa, stadyumdaki “ıslıklama” eylemi ile “iki tık” sarsıldılar.
Bu sosyolojik sarsılma görüntülense, altyazısı “Aman diyeyim, n’oluyooo?” olurdu.
* * *
O “ıslıklama” eylemine kadar kimsenin aklına bizim ahalinin bu derece işin içinde olduğu gelmiyordu. IŞİD ile ilişkilendirilen kanlı fotoğraflara üçüncü sayfa haberi gibi bakıyorduk.
Komşu evin hanımı vefat etmiş. Taziyeden dönen Mesut Hoca’nın babası “Oğlum iki evli olsaymışım daha iyiydi” deyivermiş.
Kişi başına milli geliri on bin doların üzerinde olan ülkelerin üyesi veya potansiyel üyesi olduğu “Gelişmiş Yirmiler Teşkilatı” içinde iki de Afrikalı vardı.
Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ile Zimbabwe Devlet Başkanı Robert Mugabe’nin oradaki varlıklarına pek anlam veremedik.
Doksan bir yaşındaki Zimbabwe başkanı Mugabe’yi teee Rodezya içsavaşı zamanından hatırlıyorum. Irkçı beyazların yönettiği Rodezya’daki yönetime karşı gerilla savaşı verenlerin liderliğini yapıyordu.
1980 yılında başkanlık koltuğuna bir oturdu. Daha da kalkmadı.
* * *
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın “yurt dışından bir takım satın almak” konusunda söyledikleri umut verici ancak ilk değil.Bunu ilk kez Galatasaray’ın eski başkanlarından Alp Yalman, telaffuz etmişti. Yurt dışından bir amatör takım satın alınacaktı. Türkiye’den toplanan yetenekli çocuklar o takımda oynarken, yurt dışındaki çocuklarımız da bünyeye katılacaktı. Onlardan devşirilenler de Türkiye liglerine salınacaktı.
***
Aklımda kaldığı kadarıyla bu projenin “yurt dışı faslı” gerçekleşmedi. Galatasaray sonra üçüncü ligden bir takım aldı. Onu model olarak kullanmaya çalıştı. Derken hepsinden vaz geçti. Taşradan getirdiğimiz topçulara alırken milyonlarca Euro saçmak, satarken de üste para vermek daha ekonomik (!) gelmişti.O yüzdendir ki ne zaman “yurt dışından takım” projesi duysam, içimden “Ya Allahım sabirin” diye geçiririm.
AKIL iYi AMMA
Seksen milyon, Suriye ve Iraklı mültecisiyle birlikte belki de doksan milyonluk Türkiye’den plânlı programlı çalışmalarla futbolcu yetiştiremeyeceğimiz belli.On beş bine yakın diplomalı (!) teknik direktörümüz var, üç beş yüz tanesini ayır, geriye kalanları tribün amigosu olarak kullan.“Yetiştirme potansiyelimiz” olmadığından genlerimize kazınmış “yağmalama yeteneğimizi” kullanıyoruz. Almanya’nın, Hollanda’nın, Belçika’nın, Fransa’nın alt liglerinde yeni filizlenen hangi Türk çocuğu varsa, yolup memlekete getiriyoruz. Daha gelişmeden, pişmeden, olgunlaşmadan getirdiğimiz o çocukları “acımasız ligimizin vahşi koşulları içinde” önce kendimize benzetiyoruz. Alt yapıda ne öğrendilerse unutturuyoruz.Batı’dan aldıkları profesyonellik adabının yerine de alaturkalığımızı, laubaliliğimizi, adam sendeciliğimizi koyuyoruz. O çocuklar soba üzerine bırakılmış kartopu hızıyla eriyip gidiyorlar.Ertesi sene elimizde orak, yenilerini biçmeye gidiyoruz.
***
Niye oynamadığımızı kimsenin anlamadığı Katar milli maçında ilk ay yıldızlı golünü atan Cenk Tosun’un Türkiye’ye getirildiği ilk yılı hatırlıyorum.Gaziantep’te ligin ikinci yarısı siftah yapmıştı ve on kadar gol atmıştı. “Hah!” demiştim kendi kendime. “Nihayet Hakan Şükür ile rekabet edebilecek bir golcü bulduk.”Meğer ahır sekisinde oturup saray türküsü söylemişiz. O Cenk Tosun’u bir yıl içinde Anadolu aslından çıkma fabrika ayarlarına döndürdüler. Oğlan futbolu unuttu.Yine de adamsızlıktan göze batıyordu. O sayede “elimizde bulunsun” aklı ile Beşiktaş’a getirildi. Şenol Hoca çocuğa yeniden hayat verdi.
RUHi HAZIRLIK
Özellikle 132 masum insanın Paris’teki akıl kabul etmez ölümünden sonra oturup yazı yazacaksan iş daha da zorlaşıyor.
Özellikle de “Cennete gitmek için dünyayı cehenneme çeviren” fanatiklerin yarın nereye saldıracakları belli değilse. Bu saatten sonra dünyanın her yerinin “cephe” olduğuna artık ikna oluyorsan.
Sosyal düşünür ve yazar Ralph Peters bunu teee 2006 yılında yazdı. Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Jurnal’in haziran sayısında yazdı.
* * *
Makalesinin başlığı “Blood Borders” (Türkçesi: Kanlı Sınırlar) idi ve Ralph Peters, Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerin Ortadoğu’ya dair siyasi yaklaşımlarını yorumluyordu.
Diyeceklerimiz Altı Kazık Partisi üzerinedir.
Bu partiden milletvekili seçilip Meclis’e girebilenler bir kişi eğer iyi kötü bir yüksekokul veya fakülte diploması edinebilmişse, tercihen kravat da takıyorsa, o potansiyel genel başkan adayıdır.
Dolayısı ile “Başbakan olmanın kaderinde olduğuna” inanır.
* * *
Çok partili hayata geçip de işin içine sosyal demokratlığı kattığımızdan beri bu böyledir.