Çünkü umut varsa çok şey vardır, umut da umutsuzluk da bulaşıcıdır…
Söylenen bir söz o umutları azaltabilir de, ters etki yaratıp ateşi daha çok alevlendirebilir de…
Aykut Kocaman’ın Giresunspor kupa maçınının ardından, ”Bizim şampiyon olma ihtimalimiz ligde ve kupada, iki tarafta da çok zor gözüküyor” açıklamasını duymak da aslında umut kırıcıdır.
Çünkü, o an ne kaybedilmiş bir maç vardır, ne de ligde şampiyonluk yolundan uzaklaşmış bir takım…
Üstelik, sakatlıklarla, kadrodaki önemli eksiklerle dezavantajlı haftalardan geçilirken o umut ve kenetlenme vurgusuna şimdi en çok ihtiyaç olan dönemlerdedir Fenerbahçe…
Aykut Kocaman’ın isyanında ve eleştirisinde haklılık payı büyük olsa da, bu konudaki açıklamaların yeri ve zamanı o maç sonrası mıdır tartışılır. Lehine dönüşecek, yeni bir gündem yaratmaya çalışıyor da denilebilir, mümkündür…
Son Trabzonspor deplasmanında verilmeyen bariz kırmızı kartlara ve maçın hakemine isyan ederken ne kadar haklıysa, bunların üzerinden erken bir şampiyonluk umutsuzluğu yansıtmakta da bir o kadar haksız olabilir…
Hakem Ali Palabıyık’a bu hatalara ragmen iyi ve verimli performans anlamına gelen 8.4 puanının verilmesi ayrıca manidardır.
Hafızalarda yer edenler ve 3 Temmuz döneminde yaşananlar, üzerinden geçen yıllara ragmen hala tazeyken, bu beklenenleri yapabilmek ve donmuş buzları eritmek her zaman çok kolay olmayabiliyor.
Devre arası kamp ve transfer döneminin belki de en hareketli gelişmesiydi… Fenerbahçe için bir sol bek ya da santrfor transferi değildi ama sponsorluk yankısı, transfer kadar büyük oldu. Formadaki göğüs sponsorluğu için Acıbadem Grubu ile 3+3 toplam 6 yıllık bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma gereği ilk 3 yıl için 55 milyon doların (209 milyon 352 bin TL) peşin olarak Fenerbahçe Kulübü'ne ödeneceği açıklandı. Başkan Aziz Yıldırım ve Mehmet Ali Aydınlar'ın, sonraki 3 yıl icin ise yeniden masaya oturup anlaşacakları belirtildi.
Dün dündür bugün bugün… Aslında sponsorlukla ilgili ifade edilenler yanlış da değil. Önemli olan Fenerbahçe ve kulübün bu sponsporlukla sağlanacak ekonomik çıkarları… “Söz konusu Fenerbahçe ise gerisi teferruattır” gibi yapıcı ve olumlu yaklaşımlar dönemindeyiz… Bu pakete Fenerbahçe Kadın Voleybol şubesine 2 yıllık sponsorluk ve kurulacak olan Fenerbahçe Üniversitesi'ne 9 milyon dolar bütçeli büyük bir katkı da dahil.
Şimdi bu anlaşma vesilesiyle, tüm zamanların en pahalı fotoğraflarından birini görme fırsatına da erişilmiş olundu. Aslında bir spor ve sponsorluk fotoğrafıydı ve Fenerbahçe açısından parlak bir devre arası transferi yapılmışcasına takdir edilmesi de bekleniyordu… Ekonomik dengeler ve faydalar düşünüldüğünde, evet belki de tam zamanında imzalanmıştı… Hatta böyle güçlü ve uzun vadeli bir sponsorluk anlaşması yapılabilmişken, o zaman sezon başında olup ilk devre de forma sponsorsuz geçirilmemiş olurdu. Zaman ve zamanlama her zaman manidardır, her şeyin ve herkesin bir zamanı, dönemi, işlevi vardır. Bu bol bütçeli sponsorluk fotoğrafı da bunun yansımasıdır.
Bu bütçe ve maddi katkılar Fenerbahçe kulübüne forma sponsorluğu olmadan da aktarılabilir miydi, zamanında sözü edilen miktarların kulübe geri dönüşü farklı yollarla ve o formalara dokunulmadan yapılabilir miydi tartışılır.
Bir an durup, o fotoğraftaki masada özenle serilmiş olan formalara baktım… Aklıma masumiyet karinesi geldi… Orada duran formalar ve armalar en başından beri hep masumdu temizdi. Söz konusu masumiyet ilkesi dünyanın her ülkesinde açıkça kabul ediliyordu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde olduğu gibi Anayasa’da da yer alan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” yönündeki düzenleme artık standarttı.
Fenerbahçe ise, 3 Temmuz’da bu standarda tabi tutulmadı, daha ortada iddianame bile yokken, soruşturma gizliyken en başından “durum vahim” denildi. Kararı UEFA verdi gönderilmiş yazı var denildi, o yazıya da yıllardır ulaşılamadı. Fenerbahçe’yi en verimli, en güçlü ve hevesli döneminde Şampiyonlar Ligi’nden men eden, kulübün 2 milyar dolar civarındaki piyasaya değerini kaybettiren ve camia olarak itibarsızlaştırmaya çalışan, işte o dönüm noktası karar ve dönemdi...
Bugüne hızlıca geri dönersek, futbolda ekonomi ve finansal şartlar her zaman önemlidir, kulüpler için kriz dönemidir sponsorluklar şarttır… Ne olursa olsun sporun, futbolun içinde bu gibi tartışmalı sponsorluklar da olacaktır. Zamanında verilen maddi manevi zararlar mutlaka geç de olsa telafi edilebilir ve edilmelidir de…
Son dönemde yeniden gündemde olan ve uzun yıllardır hala kapanmamış olan önemli bir konu var. Fenerbahçe’nin 1923 ile 1959 yılları öncesindeki sayılmayan şampiyonlukları… Hepsini eklersek, Fenerbahçe’nin aslında toplamda 19 değil 28 şampiyonluğu olması gerekiyor. Türkiye Futbol Federasyonu’nun kuruluş tarihi 1923 ile, profesyonel ligin başlangıç tarihi olan 1959 yılları arasında unutulup kalmış 9 Fenerbahçe şampiyonluğu var. TFF ise lig şampiyonluklarının sayısını belirlerken 1959 yılında kurulan birinci ligi temel alıyor.
Burada önemli olan sadece şampiyonluk, yıldız sayısı degil. Kendi öz futbol tarihine, efsanelerine sahip çıkmak adına da 1959 öncesindeki sayılmayan şampiyonlukların unutulmaması önemli. O yıllarda verilen emeklere saygı ve vefa için de bu kıymetli şampiyonlukların 2018’de tescil edilmesi sağlanmalı. Sadece Fenerbahçe için değil, adları geçen diğer tüm kulüplerimiz için de bu hakların verilmesi gerekli. Bunları hala değerlendirmemek, 1959 öncesi Türkiye futbol tarihini de bir nevi saymamak, görmezden gelmek gibi oluyor.
TARİH DİYOR Kİ...
Tarihlere bakarsak, 1923 yılında Türkiye Futbol Federasyonu resmi olarak kuruldu. 21 Mayıs 1923’de Türkiye'nin FIFA'ya yaptığı başvuru kabul edildi ve Türkiye FIFA'nın 26. üyesi olarak yerini aldı. 1923 yılında resmi olarak kurulan ve FIFA üyesi olan TFF, 1924'de Türkiye'de ilk kez, o döneme kadar bölgesel oynanan liglerden farklı olarak, Ulusal Şampiyona düzenledi. Bu şampiyonanın adı Türkiye Futbol Şampiyonası oldu. Bu şampiyona bazı istisna yıllar hariç 1951 yılına kadar oynatıldı. TFF, 1936-1950 yılları arasında Milli Küme adı altında ulusal şampiyonalar düzenledi. İstanbul, İzmir ve Ankara'da düzenlenen bölgesel turnuvalarda başarılı olan takımların katıldığı ve deplasmanlı lig usülüyle oynanan bu ulusal şampiyona 3 sezon hariç tüm sezonlar oynandı. Sonuç olarak, TFF tarafından 1924-1950 arasında oynatılan, 2 ulusal şampiyonada, Fenerbahçe'nin toplam 9, Beşiktaş'ın toplam 5, Galatasaray'ın ise toplam 1 şampiyonluğu bulunuyor.
Bu tartışma, ‘’Türkiye’de futbol o yıllarda profesyonel değildi, amatör olan bir turnuva sayılmaz ve profesyonelliğe geçiş esas milattır’’ vurgusuyla kabul edilmese de, futbol o yıllarda dünyanın başka ülkelerinde de amatördü. Ülkelerin futbol federasyonları kurulduktan sonra, profesyonelliğe geçiş öncesindeki amatör yılların şampiyonlukları da sayılmıştı. İtalya'da profesyonel Serie A, 1929 yılında başlamış olsa da, İtalya Futbol Federasyonu şampiyonlukları 1898'de oynanmaya başlayan amatör şampiyonadan itibaren değerlendiriyor. Genoa CFC’nin, en son 1924'te olmak üzere toplam 9 şampiyonluğu var, ve bir tane daha eklendiği takdirde yıldızını takmaya hak kazanıyor. Hollanda liginde futbol federasyonu 1899 yılında kuruldu. Profesyonel futbola geçiş 1954 yılında gerçekleşti. Hollanda ligindeki şampiyonluklar ise 1899 yılından itibaren sayılıyor.
Milli maçlar 1923 ve derbi maçlar 1909 yılından itibaren kayıtlarda sayılırken, şampiyonluklar ise yine 1959 sonrası esas alınarak hesaplanıyor. Beşiktaş Kulübü, 2002’de kazandığı dava ile 1958 ve 1959 yıllarındaki Federasyon Kupası şampiyonluklarını tescillettirmişti. Geç kalınmış olsa da, şimdi Fenerbahçe için de bu gündemin yeniden oluşturulması ve hem sportif hem de hukuki tarafı olan bu davanın takipçisi olunup unutturulmaması gerekiyor. O yıllarda çok zorlu şartlar altında, amatör ruhla sadece kulüpleri, formaları ve ay yıldız için oynayan, kalplerimizdeki yerleri doldurulamayacak isimler düşünüldüğünde de bu şampiyonlukların tescilinin ayrı bir anlamı olacaktır. Bazı değerler kutsaldır, vefa ve verilen sözler unutulmamalı, sahip olunan değerlerden hiç bir şartta vazgeçilmemelidir. Hepsi bir yana, 1907’den bugünlere Fenerbahçe’nin çubuklu forması en kutsalıdır, arması ve ruhu aydınlık değerlerini, tarihteki mücadelelerini, direnişini ve duruşunu yansıtır. Lefter’lerin, Zeki’lerin, Fikret’lerin, Cihat’ların ruhuna sonsuz saygıyla.
Hani yeni yıl kararları vardır, yıl sonuna yaklaşılırken düşünülür, temiz sayfalar açılır, hedefler belirlenir… Şimdi futbolda da o temiz sayfaların doldurulacağı, yeni başlangıçlar dönemi. Ligde 3 puanlı sistemin 31. yılındayız ve bu sezon belki de en çekişmeli ve renkli futbol ligini yaşıyoruz… Avrupa'nın 4 büyük ligine baktığımızda, takımlar şampiyonluk için ilk yarı sonunda ağırlıklarını belli ederken, Süper ligde ise hala 7 takımlı şampiyonluk mücadelesi devam ediyor. Puan ortalamasının eski sezonlara göre düşük kaldığı çekişmeli bir ilk yarıyı geride bıraktık. Şimdi, futbol tiyatrosunda ikinci perdenin açılmasını hevesle beklemek için yeterince sebep var. Sezonun ikinci yarısı için hazırlıkların sürdüğü kamp dönemindeyiz. Bir yandan da, alıştığımızın aksine son yılların en durgun ara transfer gündemine şahit oluyoruz. Yabancı kontenjanları dolu, yerli oyuncu havuzu yeterince verimli görülmüyor. Yeni transferlerin yolu gözlenirken, kadrolardan başka yabancı futbolcuların eksilmesi, yer açılması bekleniyor. Bunun yanında, futbol kulüplerinin ülke genelinde ekonomik olarak zorlandığını görüyoruz. Turkiye Süper Ligi, yaklaşık 860 milyon euroluk lig değeriyle Avrupa'nın takım değerleri üzerinden en değerli 6. ligi konumunda. Bu rakamlara rağmen özellikle bu sezon ekonomik yükümlülükler, finansal fair play şartları ve UEFA kuralları kulüpleri zorluyor.
Vizyon ve Misyon
Turkiye Futbol Federasyonu’nun vizyonu, çağdaş ve kurumsal bir yapıda futbola yaygınlık kazandırmak, ülke genelinde katılımı arttırmak, uluslararası organizasyonlarda sürekli var olmak. Misyonu ise, eğitim ve tesisleşme hamlelerinde çağdaş hedefler ile buluşmak, uluslararası düzeyde rekabet edecek alt yapıyı oluşturmak, topluma spor kültürünü benimsetmek ve futbol ekonomisini büyüten güçlü finansal yapıya sahip bir organizasyon olmak. Böyle güçlü, etkili bir vizyona ve misyona sahip TFF’nin yeni yılda, ülke futbolunun gelişimine daha fazla katkıda bulunacağı, amaç ve hedefleriyle daha çok fark yaratacağı güzel bir yıl olmasını diliyorum. Sadece Süper lige, 3 büyüklere, Trabzonspor’a, Başakşehir’e değil, ihtiyacı olan tüm kulüplere, alt liglere ve bölgesel amatör lige de eğilip destek verilmesi önemli. Kulüpler Birliği’nin daha etkin olacağı, ortak sorunların çözümü için verimli çalışmaların yapılacağı bir yeni dönem olsun. Herkes için adaletli kararların alındığı, profesyonelliğin ve fair-play’in esas olacağı bir yıla şahit olalım. Sahada emek veren futbolcular ve teknik direktörler eleştirilirken, ne olursa olsun saygı ve empati hiç unutulmasın. Tüm tribünler dolsun, maçlarda şiddet, küfür olmasın. Sahalar, tribünler cezalarla maçlara ve seyircilere kapatılmasın. Taraftarlarla futbolun güzelliği tamamlansın, tribünlere eski zamanların ruhu geri gelsin. Gelecek sezon başlatılması planlanan Video Hakem Uygulaması (VAR) ve her sorunlu maçtan sonra yabancı hakem getirilmesi gündemi bir yana, ülkemizdeki esas futbol potansiyelinin arttırılması için çalışmaların yapılmasının öncelikli hedeflerden biri olmasını diliyorum. Hafizalarımızı tazelersek, 2018 Rusya FIFA Dunya Kupası, esasen nerede kaldığımızı ve nerede durduğumuzu bilerek, öz eleştirilerimizi yapabilmemiz için doğru bir nokta olacaktır. Dünyanın en etkili futbol ülkelerinden birinde olduğumuzun daha fazla farkında olalım ve 2018’de yepyeni hedeflerle beyaz bir sayfa açalım.
Fenerbahçe ve Aykut Kocaman
Fenerbahçe hazırlık kampında çalışmalarına devam ediyor. Aykut Kocaman, takımın fizik gücünün arttırılmasına, taktik provalara ve tekrarlı antrenman çalışmalarının yapılmasına öncelik veriyor. İkinci yarıda, daha güçlenmiş, oyun dengesini kurmuş, azimli ve hazır bir takım göreceğimizi düşünüyorum. Van Persie’nin sözleşmesiyle ilgili sorunların çözülmesi ve yolların bir an önce ayrılması bekleniyor. Fenerbahçe için büyük talihsizlikle sonuçlanan bu yanlış transferde zararın neresinden dönülürse kardır noktasına gelindi. Ozan Tufan ise, bir orta yol bulunup yeniden takıma kazandırılabilir mi bilinmez, fakat bu tür kadro dışı haberlerinin özellikle lig devam ederken çok can sıkıcı olduğu bir gerçek. Ozan, Fenerbahçe’de sorun yaşadı oynayamadı ama Beşiktaş’a, Galatasaray’a gitse çok fark eder, başarılı olur gibi yaygın bir algı var. Büyük bir saygısızlık olmadıkça, Ozan kalitesinde bir milli futbolcunun kadroda tutulmasının ve gönderilecekse de bu kararın sezon sonunda alınmasının daha doğru olacağı görüşündeyim. Sol bek transferi gündemde, bunun yanında merakla beklenen ve kampa katılan Eljif Elmas’ın takıma önemli katkıları olacaktır. Mehmet Ekici, sezon başındaki flaş transferlerden biriydi, sakatlığından tamamen kurtulup kadroya dönmesi ve kendisini hatırlatması bekleniyor. Kaptan Volkan’ın basın toplantısındaki açıklamaları, olumlu tavrı ve özgüveni bir çok şeyin habercisi olabilir. İkinci yarıda liderliğine ve kaledeki başarılı performansına çok ihtiyaç olacak.
Çubuklu’nun Kare Ası
İkinci yarı için, takımdaki favori kare asım Josef de Souza, Giuliano, Valbuena ve Janssen. Onların üst düzey formu ve oyuna katkıları esas farkı yaratacaktır. Bu takım ilk yarıda zorlu dönemeçleri aştı, umut kesildiğinde pes etmedi ve kendini yeniden var edip şampiyonluk iddiasını ortaya koymayı başardı. Şimdi, Aykut Kocaman’ın deyimiyle, 60. dakikalardan sonra rakiplerini bükerek maçları kazanacak, güçlü bir takım görmeyi bekliyoruz. Fenerbahçe, fikstürdeki ilk 5 kritik maçını (Göztepe, Trabzonspor, Gençlerbirliği, Başakşehir, Alanyaspor) galibiyet serisiyle geçebilirse çok büyük bir yol alacaktır. Tribünlere geri dönen, yeniden bütünleştiği taraftarıyla sağlam adımlarla hedefe doğru ilerleyecek bir Fenerbahçe var. Aykut Kocaman’a ligin ikinci yarısındaki bu zorlu maratonda Carlo Ancelotti şansı diliyorum. Avrupa liglerindeki maçları izlesek de, futbolsuz ve Çubuklu’suz hayat eksik. Özlediğimiz futbolla nefes almaya, kalpleri renklerle fethetmeye az kaldı. Üst düzey rekabetin yaşanacağı, heyecanlı ve çekişmeli geçecek Süper ligin başlamasına son 10 gün... Fenerbahçe için Belgrad yolu açık olsun, 2018 yılının sahada ve parkede, hak edeceği başarılarla, kupalarla dolu aydınlık bir yıl olması dileğiyle.
Fenerbahçe, ligde ilk yarının son maçını deplasmanda Konyaspor ile 1-1 berabere kalarak tamamladı. Üst üste gelen istikrarlı galibiyet serisiyle çıkışta olan Sarı-Lacivertliler bu defa mola alıp durakladı. Sezonun ilk haftalarındaki olumsuz tablodan bugüne, takdir edilecek bir geri dönüşle önemli bir mesafe kateden Fenerbahçe için ligin ikinci yarısı çok daha verimli olacaktır.
Fenerbahçe Konya’ya kendi bünyesindeki dezavantajlarla gitti, bu son maçın hiç kolay geçmeyeceği bekleniyordu öyle de oldu. Kart cezaları ve sakatlıklar Fenerbahçe’nin takım kurgusunu tahmin edildiğinden fazla etkilemiş göründü. Özellikle ilk yarıda pozisyon üretmekte, oyunu ileri taşımakta zorlanan bir Fenerbahçe izledik. Giuliano ve Valbuena da ileride takımdan kopuk kaldılar.
Maçın sadece son 20 dakikasında oyuna ağırlığını koyabilen, özellikle ilk yarıyı yerinde sayarak geçiren bir Fenerbahçe izledik. Aykut Kocaman, yaptığı her oyuncu değişikliğinde takımdaki taşları yerinden oynatarak sırayla hamlelerini yaptı. Takımın neredeyse yarısı oyun içinde yerlerini değiştirmiş oldu. 90 dakika süresince belki de 4 farklı takım dizilişi görüldü. Kağan - Soldado değişikliği maçta etkisini hemen gösterdi, ikinci yarıda tempo arttı ve Fenerbahçe topa daha fazla sahip olan taraftı. Isla’nın savunmadaki kritik hatasıyla 58. dakikada yenilen gol, bu maç için belki de en büyük şanssızlıktı. Bu maç o golün yenmemesi gereken bir deplasmandı, bireysel hata golü moralleri bozdu. Golden sonra Fenerbahçe için maç yeniden başladı. Yine bir Valbuena korneri ile gelen Mehmet Topal golü tam zamanında yetişti. Maçın son bölümlerinde galibiyet golü için hücum eden, azimle rakip kaleye giden ve oyundan düşmeyen Fenerbahçe’ye kalan süre yetmedi. Maç biraz daha oynanabilse, Fenerbahçe hemen golü bulabilir havası hakimdi. Son dakikalarda 3 net gol pozisyonundan yararlanılamadı ve son düdük çaldi. Yine de bu kritik pozisyonlardan biri gol olabilse, mac sonunda Fenerbahçe için daha iştahlı bir başarı portresi çiziliyor olabilirdi.
Taş yerinde ağırdır, bir taş, iki taş üç taş derken takımdaki taşlar bir anda bu kadar yerinden oynarsa oyun içindeki dengeler de bozulabilir. Fenerbahçe’nin deplasmanda Konyaspor maçındaki yerleri sabit kalmayan degişimli takım dizilişi de zorlu giden oyunu etkiledi. Bu maçın sonucuyla ilgili gözle görülür bir çok faktör var. Bu hamleler ikinci yarı beklenmeden daha önce yapılabilir miydi, Soldado, Fernandao oyuna daha erken girebilir miydi… Maçın içinde taşları bu kadar yerinden oynatmadan da bu takım kurgusuna ulaşılabilir miydi, hepsi tartışılır. Hatta daha geriye gidelim, Karabükspor maçında Skrtel cezalı duruma düşmüşken, üstüne bir de Neustadter’in o kontrolsüz faulü yaparak toptan cezalı duruma düşmesi de tartışılır. Sonuç olarak, Fenerbahçe cezalılar ve sakatlıklarla dezavantajlı geldiği Konya deplasmanından galibiyetle dönememiş olsa da, Aykut Kocaman ve futbolcular için önemli bir ders maçının beraberlikle aşıldığı bir gerçek.
Gelinen noktada, büyük çoğunluğun umudunu kestiği o takımdan, kendi emeği ve azmiyle geri dönüşünü yapan, zorluklarla karamsar başladığı yolu sağlam adımlarla yarılayan, dönüşen bu Fenerbahçe var. Devre arasında yapılması beklenen transferlerle takımdaki aksaklıklar takviye edilecektir. Bu sezon şahit olduğumuz 7 takımlı şampiyonluk yarışının, ikinci yarıda daha renkli ve çekişmeli geçecegi muhtemel. Bu da ülke futbolu adına büyük bir şans ve fırsat. Ligdeki bu çok takımlı mücadelenin, Milli takımlara da yansıtılabilmesi esas başarı göstergesi olacaktır. Fenerbahçe’nin devrede yenilenerek, 2. yarıya takım kapasitesini ve oyun performansını daha da geliştirerek başlayacağını düşünüyorum. Tabelada yazan sonuçlar elbette önemli, fakat hepsi bir yana, geçirdiği süreçlerden bugüne, nerede kaldığını ve nasıl durduğunu her şartta iyi bilen, daima farkında ve umutlu bir Fenerbahçe var. 2018’in Fenerbahçe için, kıymetli tarihinin en aydınlık ve başarılı dönemlerinden birinin başlangıcı olması ve sahada parkede gurur duyulacak başarılara imza atılması dileğiyle.
Futbolda, oynamadan emek verilmeden kazanılan maç yok. Sezon başından beri ligde her hafta bunun surpriz örneklerine şahit oluyoruz. Artık her takım her takımdan puan alabilir, herkes yenilebilir ve hiçbir maçın baştan 3 puan garantisi yok. Bu sezon ortaya çıkan 6-7 takımlı şampiyonluk yarışı da nadir görülen bir tablo. Fenerbahçe, ligde son sırada yer alan rakibini baştan hafife almış ve maça yeterince konsantre olamamış gibiydi. İlk yarı futbol olarak verimsiz ve pozisyonsuz geçti. Fenerbahçe dağınıktı iyi oynamadı, Karabükspor daha istekli ve dinamik görünen taraftı, iyi mücadele etti. İkinci yarida oyuna Fenerbahçe’ye maçı kazandıran Valbuena girdi. Can simidi gibi sahaya atıldı, hem maçın seyrini hem de skoru değiştirdi. Çıkmaza giren oyunu açtı, maça tempo, yaratıcılık, derinlik kazandırdı. Önce, 56. dakikada attığı kornerle Mehmet Topal’ın golüne harika bir assist yaptı. Sonra da 76’da kendi şovunu yaparak haftanın en klas golüne imzasını attı. Özetle, yeni Valbuena hem kendi oynadı hem de takımı oynattı, maçın adamı oldu.
İlk 45 dakikadaki performansıyla tribünlerin eleştirisini alan Mehmet, bu kez attığı müthiş golle maçı çeviren isim oluyordu. O anda aklıma ‘’Mehmet Topal kadro dışı’’ haberleri geldi, çok uzak değil, Kasım’ın ilk haftasıydı. Osmanlıspor deplasmanındaki beraberlikle gelen puan kaybı, yeni bir krizin başlangıcı gibiydi. Aykut Kocaman’ın istifa sinyali, havada uçuşan yeni teknik direktör isimleri ve karamsar bir bekleyiş. İşte o günlerden bugüne kenetlenip kendini yeniden dirilten yeni bir Fenerbahçe var. Karabükspor maçını 2-0’lık skorla kazanan Fenerbahçe, ligde üst üste 5. galibiyetini almış oldu. Konyaspor deplasmanı Şener, Skrtel ve Neustadter’in cezalı duruma düşmesiyle özellikle defans bloğunda Fenerbahçe için oldukça zorlu geçecektir. Hedeflenen galibiyet serisi, Konyaspor deplasmanıyla tamamlanırsa Fenerbahçe takdirlik bir geri dönüş hikayesini başarmış olacak.
Yeni Valbuena ve Dirk Kuyt
Valbuena, Olympique Lyon’dan Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonraki bir röportajinda, aslında hem bugünkü gündeme, hem de kendi futbol karakterine dair önemli ipuçlarını vermişti. Fenerbahçe’ye transferinin, Aykut Kocaman’ın onu ısrarla çok istemesinden kaynaklandığını ve hocasının ona çok güvendiğini, bu güvenin de onun için çok değerli olduğunu söylemişti. Hocanın kendisine en baştan Dirk Kuyt örnegini verdiğini anlattı. Valbuena’dan beklentisi de Kuyt özelliklerine benzer bir lider oyuncu olmasıydı. Kuyt, Fenerbahçe’de enerjisi, çalışkanlığı, tecrübesi ve takım ruhuna kattıklarıyla son şampiyonluğun unutulmazları arasında. Aykut Kocaman’ın ilk günden beri kafasındaki Valbuena formatı da belli ki Kuyt özelliklerini taşıyacaktı. Valbuena, kendi oyun karakterini anlatırken, kaybetmekten nefret eden, mağlubiyeti asla kabul etmeyen ve sahada isyan eden bir yapıda olduğunu belirtmişti. Bugüne gelirsek, evet Valbuena’nın yedek kaldığı ve daha çok oynamak istediği, bunun için de bazen kendince isyan ettiği bir gerçek. Yine de bunun alışıldığı ve beklendiği gibi bir kriz malzemesine dönüşmeyeceği ortada. Bu sebeple belki de futbolcularla ilgili malum karşılaştırmalar, hevesli eşleştirmeler yapılırken bugün sahada o çubuklu formayı giyenlerin emeğine de haksızlık yapılmaması gerekiyor.
Artık takıma daha yakın, ve formaya da yakın bir Valbuena var diyebiliriz. Bu da yeni Valbuena’nın bundan sonraki dönemde yeni görev tanımı olacak gibi görünüyor. Bunların yanında, ne kadar sistem, takım oyunu vurgusu yapılsa da, özünde hep süper kahramanlarını barındıran Fenerbahçe formasının bu sezonki parlak yıldızları da demir tahtın sırasına şimdiden adlarını yazdırmaya başladılar, Giuliano ve Valbuena…
Jeneriklik goller, jeneriklik sevinçler
Fenerbahçe’nin gol sevinçlerini görüyor musunuz… Karabükspor maçında Mehmet Topal’ın attığı golden sonraki 11 kişilik coşkulu sevinç yumağı aslında ne çok şey ifade ediyordu. Bir anda kalesinden koşup sahayı katederek gelen, takım arkadaşlarıyla gol sevincini paylaşmak isteyen Volkan ve diğerleri… Evet, sanırsınız bir derbi ya da final maçındaki gol sevinci bu, ama işte değil. Bu sadece, ligde son sırada yer alan Karabükspor karşısında ikinci yarıda atılan biraz gecikmeli golün şiddetli coşkusu. Takım olma ruhunun, pes etmeden sonuna kadar mücadele etmenin ve şampiyonluk yolunda gururla ‘’ben de varım’’ demenin bir yansıması. Fenerbahçe’de Mehmet Topal ve Valbuena 2 jeneriklik gol atarken, aslında futbolcular da sahada jeneriklik gol sevinçlerine imza atmış oldular. Fenerbahçe’nin zirve yolunu açan da, bu yüksek motivasyonu, kazanma azmi ve takım olma ruhu. Bunu kendi sahasında tribunleri dolduran taraftarlarıyla güle oynaya paylaşmak da bu takımın en doğal hakkı. Fenerbahçe taraftarları, ‘’sen bana bir adım gel, ben sana yüz adım koşar yaklaşırım’’ demişti ve maçta yeniden tribünleri doldurdu. Ligin ikinci yarısıyla birlikte, böyle jeneriklik gol sevinçlerine daha çok şahit olabiliriz gibi görünüyor. Organizasyonu sağlamlaşan bu takım gerilerden gelip belki de ilk yarıyı zirvede lider bitirecek konuma ulaştı. Fenerbahçe, deplasmandaki Konyaspor maçını da kazanabilirse, 2017 yılına moralli ve özguvenli bir kapanış yapmış olacak. Değişmeyen tek şey değişimdir. 2018’de Fenerbahçe’yi sahada ve parkede umutlu hedefleriyle, yeniden bütünleştiği taraftarlarıyla aydınlık bir yol bekliyor.
Deplasmandaki Bursaspor galibiyetiyle ligde kritik bir hafta daha geride kalırken, Fenerbahçe sezon başındaki sıkıntılı dönemlerinde sabırla ektiklerini toplayarak adım adım ilerliyor. Son 4 maçtır yükselen takım performansı ve üst düzey kazanma motivasyonuyla, Fenerbahçe iddiasını ortaya koymayı başardı. Bu takımda, oynayacak isimlerden çok, sahada nasıl oynadıklarının esas alındığını görebiliyoruz. Ligin başlarında özellikle fikstür dezavantajıyla da suni görünen farkların, şimdi doğal farklara dönüşmeye başladığı haftalardayız. Fenerbahçe artık dümende, rakiplerinden bağımsız, ligde kendi zirve rotasını çizip hedefine kendi gücü ve istikrarıyla ulaşabilecek seviyeye gelmiş görünüyor
Bursaspor deplasmanı, Fenerbahçe için zorlu görünen riskli maçlardan biriydi, öyle de oldu. Son 7 maçtır yenilmeyen, formda bir Bursaspor ve müthiş etkili tribünlerinin önüne çıktı. Aslında, Bursaspor bu hafta bir çelme takar mı beklentisi yaygındı. İlk yarıda pozisyonu az, mücadelesi yoğun, dengeli bir oyun izledik. Bu maçta golü bulmak kolay olmayacaktı, ilk golü atan maçı da alır havası vardı. Erken Soldado değişikliği, 40. dakikada Janssen’in şanssız sakatlanmasıyla yapıldı. İkinci yarıda Fenerbahçe daha önde ve ileri oynayan, baskılı ve fizik gücü yüksek bir takım görünümündeydi. Dirar, Josef, Giuliano ve Soldado sahada fark yaratan futbolculardı. Josef bu takımın olmazsa olmazı, belki de gizli kahramanı, topsuz oyunda da yine çok etkiliydi. 64. Dakikada Soldado’ya yapılan harekette verilen penaltıyı Giuliano gole çevirdi. Bu golden sonra Fenerbahçe daha da açıldı, skoru arttırabileceği gol pozisyonları yakaladı. Büyük takım olma farkını, son bölümde ağırlığını koyarak gösterdi. Giuliano, 8 gol 1 asistle Fenerbahçe’nin en skorer futbolcusu, giderek artan formu ve hücumdaki etkisiyle takımın parlayan yıldızı olmayı sürdürüyor. Soldado, Giuliano ve Valbuena ne kadar verimli olurlarsa, takıma da yaratıcılık ve skor katkısı olarak yansıyacaktır.
Kalede Volkan’a çok iş düşmedi gibi görünse de, özellikle 88. dakikadaki Delarge’nin sert şutunu yaptığı kritik kurtarışla önledi. Sahadaki bazı görüntüleri ya da tansiyonu yükselten çıkışları ne kadar eleştirilse de, formda ve moralli bir Volkan, takımdaki liderliğiyle, kulüpteki eski süreçleri de derinden yaşamış biri olarak başka bir misyona sahip. Volkan’ın açıklamalarındaki, ‘’takım olarak şampiyon olduğumuz sezonlardaki havayı yakaladık, hedefe ulaşacağız’’ vurgusu tesadüf değil.
Fenerbahçe zorlansa da, takım olarak iyi mücadele edip, fizik gücünü de 90 dakikaya yayarak sabırla kazanmasını bildi. Aykut Kocaman’ın hedefindeki sisteme dayalı formata yaklaşıldığını görüyoruz. Bireysel hatalarla her an gol yiyebilir endişesi taşıyan o istikrarsız takımdan, oyunu domine eden bu özgüvenli takıma dönüşen bir Fenerbahçe var. Derbiler hariç pek ışık vermeyen, ligde zirvenin 9 puan gerisinde ve 7. sıradayken o geri dönüşü yapabilen de bu takım. Bu sezon Fenerbahçe için erken bitti denilirken, Aykut Kocaman ve futbolcularının bu ivmeyi gerçekleştirip yeniden zirveye ortak olması takdirlik. Şimdi seriyi sürdürüp, ligde kalan 2 maçı da kazanarak devre arasına iddialı ve moralli girebilmek önemli. Vakti geldiğinde ihtiyaç olan transferler, takviyeler mutlaka yapılacaktır. Bu hafta Kadıköy’deki Karabükspor maçında, 45-50 bin taraftarın Fenerbahçe’yi, parkta salıncak sırası bekleyen çocuklar gibi hevesle bekleyeceğine şahit olabiliriz.
Gelinen noktada, Fenerbahçe futbol takımının taraftarına karşı bir başka sorumluluğu daha yüklenmiş oldu. Bu azimli takımın son haftalardaki çıkışı umutları yeşertti, beklentileri de arttırdı. Fenerbahçe’nin camia olarak güzel günler görmeye, aydınlanmaya ihtiyacı var. Sadece basketboldaki kıymetli gururumuz olan Fenerbahçe Doğuş’la ve amatör branşlarla değil. Özellikle son iki sezondur uzaklaşılan, spor endüstrisinin amiral gemisi olan futbolla yeniden barışılması en büyük kazanç. Taraftarlarıyla tribünleriyle yeniden bütünleşen Fenerbahçe, bu değerli destekle daha da motive olarak şampiyonluk için ortaya koyduğu iddiasını devam ettirecektir. Ligde tüm takımlar için daha çok sular akar, dengeler değişir. Şimdi, zorlu fırtınaları büyük ölçüde geçmiş, halatlarını atmış ve yelkenini rüzgarla doldurmuş, seyrinde ilerleyen umutlu bir Fenerbahçe takımı var.
Hava 20 derece, sanki bir an olsun Nisan şampiyonluğu havasını andırıyor, kış geçmiş de bahar daha yeni geliyor gibi. Çok uzun zaman sonra Fenerbahçe taraftarının yeniden hevesle tribünlere koştuğu bir maç. Aslında taraftarları mabede koşturan bir derbi maçı da değil. Sadece son 2 haftadır yeniden yanmaya başlayan, umut veren bir zirve ışığı ve onun aydınlığının arkasında yürekleri çarpmaya başlayanların buluşması var. Meğer ne çok özlenmiş Fenerbahçe, futbolun bereketi, taraftarın coşkusu, çubuklunun o ruhu Kadıköy’e yeniden gelmek için yola çıkmış.
Fenerbahçe, tribünlerin de güçlü desteği ve moraliyle Kasımpaşa maçına yüksek tempolu, baskılı ve etkili bir futbolla başladı. Ceza sahasına çok adamla gelip gol pozisyonları üreten, fizik gücü ve oyun motivasyonu yüksek, verimli bir takım vardı. Santrforsuz oynayan Fenerbahçe, maç boyunca özellikle sağ kanattan Şener, Dirar ve Giuliano üçlüsünün etkili futbolu, yüzde 90 isabetli pas trafiği ile oyuna ağırlığını koydu. Giuliano geçen hafta olduğu gibi yine maçın yıldızıydı, attığı 2 klas gol ve maç boyunca Dirar’la uyumları müthişti.
Giuliano transfer edildiğinde zaten yıldızdı, ama artık skoru her an değiştirebilecek, takımı ateşleyen, fizik olarak daha güçlenmiş ve Fenerbahçe’nin beklenen süper kahramanı olma yolunda giden formda bir Giuliano var. Bu sezon Fenerbahçe’deki eksiklerden biri sahadaki yıldızlarıydı, artık her maç ön plana çıkmaya başlayan ve beklentiyi arttıran futbolcular da sahada gerçek hünerlerini göstermeye başladılar. Janssen’in de haftaya takımdaki yerini alacak olması hücumdaki etkinliği arttıracaktır.
Aykut Kocaman, kendi güvendiği sistemde, kafasındaki oyun şablonundan fazla taviz vermeden ilk yarıda kalan maçlardaki galibiyet serisi hedefinde hafta hafta ilerliyor. Gelinen noktada gördüğümüz tabloya şaşıranlar çoğunlukta, ama belli ki Kocaman’in baştan beri inandığı ve sahada görmek istediği takım ortaya çıkmaya başladı. Maçtan sonra da ifade ettiği gibi, bu maçın iki önemli kazanımı vardı, biri takımın fiziksel kalitesi ve performansındaki çıkış ve taraftarın yeniden tribünleri doldurup takımına destek olması.
Sezona olumsuzluklarla dezavantajlı başlayan, kaybettiği puanlarla sıralamada gerilere düşen Fenerbahçe’nin yeniden yükselişi ve zirveye ortak olması takdiri hak ediyor. Taraftarlarını yeniden mabede çeken, bu anlamlı bütünlüğü sağlayan yine bu takımın kendisi oldu. Fenerbahçe taraftarı, 90 dakika boyunca sahada verilen emeğe, futbolcuların kazanma azmine ve yeniden oluşmaya başlayan takım ruhuna kayıtsız kalmadı. Kadıköy’de yeniden yanmaya başlayan futbol ateşi Fenerbahçe’nin zorlu zirve yürüyüşünün en önemli parçası olacaktır.
"Futbol istatistikleri mini etek gibidir, birçok şeyi gösterir ama esas önemli olanı saklar." Bu, Sir Alex Ferguson'ın ünlü futbol sözlerinden biridir. Aslında Danimarkalı teknik direktör Ebbe Skovdahl'a aittir ama hep Ferguson’ın zannedilir. Biraz cinsiyetçi bir yaklaşımı olsa da, özellikle futbola ve istatistiklere dair söylenmiş dikkat çekici sözlerden biri sayılabilir. Futbolda istatistikler faydalı, önemli ve daima değerlendirilmesi gereken bilgiler olduğu halde, sadece istatistiklere dayalı, skora, puan tablosuna, sayılara ve öngörülere bakılarak yapılan değerlendirmelerin de yanıltıcı olabileceğini gösterir. Futbol da kendi dinamiğinde böyle bir oyun. Süper Lig’de 14. hafta geride kalırken görünen tablo gösterdi ki, aslında ne çok eleştirilip başarısız bulunan takımlar çok kötü, ne de açık ara önde giden takımların durumları çok parlak veya yerleri garanti.
Futbol oyunu, kendi sürecinde kateden performansları da, vasatın beklenmedik dengelerini de içinde barındırıyor. Artık daha fazla sonuç ve skor odaklı ilerlemesi gereken Fenerbahçe için bu maçta alınan 3 puan son derece kritikti, 4-2’lik galibiyetle zirveyle aradaki puan farkı azaldı ve çok önemli bir viraj dönülmüş oldu. Stadı dolduran taraftarlar, uzun zaman sonra ilk kez sahada keyifli bir futbol seyredip maçtan mutlu ayrıldılar.
Zor dönemlerden geçip, oynadığı derbiler hariç çok eleştirilen Fenerbahçe, 30 golle ligin en çok gol atan takımı konumunda. Fenerbahçe bu kazanma alışkanlığını sürdürebilirse, devre arasına hepimizi şaşırtabilecek bir puan sıralamasıyla girebilir. Özlenen Fenerbahçe, artan motivasyonu, efektif futbolu ve kendi feneriyle artık aydınlığını görüyor. Şimdi sıradaki Bursaspor deplasmanı Fenerbahçe için önemli bir test. Süper ligde esas futbol yarışı, yeni puan sıralaması ve sürpriz dengeleriyle yeniden başlıyor.