Kulübü finansal olarak sürdürülemez haldeki o en karanlık dipten çıkarıp, uzun vadede biraz olsun aydınlığa kavuşturabilmek için atılan sağlam ve özverili adımlar…
Zor zamanda elini taşın altına koyan, maddi manevi ‘’Her şey Fenerbahçe’nin aydınlık geleceği ve ekonomik bağımsızlığı için’’ diyerek yola çıkan yeni Başkan Ali Koç...
Kongrede 16092 oyla başkan seçildiği akşam, Kadıköy’de binlerce insan stadın etrafında coşkuyla toplanmıştı, sanki şampiyonluk kutlanıyordu…
Onun çocukluk hayali, aslında milyonlarca Fenerbahçe taraftarının da hayaliydi, artık güneş doğmuştu. Evet şampiyonluk sözü vermemişti, ‘’Biz yeniden kenetlenerek hep birlikte başaracağız” diyordu, uzun vadeli planlamalarla, zamanla ve sabırla…
Şimdi daha yeni başlıyor, nereden nasıl hangi şartlarda bugünlere gelindiğini hatırlamak önemli… Hayat seçimlerden ibaret ve bu 4 aylık sürede Başkan Ali Koç ve yönetiminin futbol şubesi ile ilgili tercihlerine saygı duymak ve Phillip Cocu önderliğindeki futbol takımını sabırla desteklemek gerekiyor. Beşiktaş maçında sahada o ışığı ilk kez görebildik, Fenerbahçe ilk 35 dakikadaki etkili futboluyla aslında galibiyeti kaçıran taraftı. Bu kadro aslında, ne yazılıp çizildiği kadar kötü, ne de yere göğe sığdırılamayan rakiplerini yenemeyecek kapasitede bir takım… Zaman hepsini gösterecektir.
Cocu’nun tercihleri tabelayı belirler
Kısa vadede Cocu’dan beklenen, eldeki kadro kapasitesini en verimli olacak haliyle sahaya sürmek ve takımın temel omurgasını oluşturmak. Bu yeniden yapılanma ve geçiş sürecinin olabilecek en az hasarla atlatılması önemli. Haftalardır süren kadro istikrarsızlığı ve sürekli değişen yap boz 11’ler, Cocu’nun tercihlerinin iyice sorgulanmasına sebep oldu. Cocu’yu eleştirirken, tüm bu denemeleri epey gecikmeli yapabildiğinin de altını çizelim. Transferlerin sonuçlanması beklenenden uzun sürdü. Kamp döneminde, hazırlık maçlarında transferler ve kadro henüz tamamlanmamıştı. Evet Cocu’nun zamana ihtiyacı var ama bu zamanı artık daha iyi kullanması gerekiyor. Ligde ilk 6 haftada 11 puan kaybedildi. Bundan sonrası için, fizik kondisyonu giderek yükselen, takım olma bilinci gelişen ve kadro istikrarı oluşan bir Fenerbahçe izleyemeye başlayacağımızı düşünüyorum. Sonunda bize o ışığı biraz olsun yansıttılar. Beşiktaş derbisinde ilk 35 dakika oyunu domine eden, sürekli ileri oynayıp pres yapan ve orta sahada rakibini hata yapmaya zorlayan, kazanma azmi ve motivasyonu yüksek bir takım izledik. Dinamo Zagreb maçı da, o anlaşılmaz rotasyon hamlesiyle 4 gollü mağlubiyetle son bulurken, Beşiktaş derbisi artık son çıkıştı. 1-1’lik beraberliğe ragmen, Fenerbahçe maçın genelinde biraz şansla 3 puanı alan taraf olabilirdi. Bu haftaki Rizespor deplasmanıyla başlayıp, içerde Spartak Trnava maçıyla devam edecek kararlı bir galibiyet serisine ihtiyaç var.
Slimani, Benzia ve Hasan Ali
Aylardır konuşulan, heyecanla beklenen gün geldi… Bugün kalpler Belgrad’da Fenerbahçe Doğuş’la atıyor... Euroleague’in son şampiyonu, yarı finalde Zalgiris Kaunas ile Belgrad Stark Arena’da parkeye çıkıyor. Futbol ağırlıklı gündemin arasından sıyrılıp, Final Four havasına biraz geç girilmiş olsa da, şimdi gururla ''o sene yine bu sene olsun'' demenin tam zamanı…
Üst üste 4. Final Four, her yıl üzerine daha çok katarak ilerleyen, çalışmanın, başarının ve istikrarın yansıması Fenerbahçe Doğuş… Sadece Fenerbahçelilerin değil, basketbolu seven milyonların takdirini kazanmış olan o güzel takım.
Ve Zeljko Obradovic… Kariyerindeki 17. Final Four’u ve Avrupa’nın en büyük kupasını 10. kez hem de kendi ülkesi Sırbistan’da kazanmak için çalışacak. Obradovic, sadece kariyerindeki başarıları ve rekorlarıyla değil, saygınlığı ve duruşuyla da her defasında farkını, kalitesini gösterdi. Bugün Zalgiris karşısında da Fenerbahçe Doğuş’un en büyük şansı yine sihirbaz Obradovic olacaktır.
Dünkü basın toplantısında, ‘’İstanbul’da kazandığımız kupayı unuttuk, artık işimiz burada. İyi bir basketbolla, bilet alıp Belgrad’a gelen taraftarlarımızın yolculuğuna değmesini sağlayacağız" diyen Obradovic, desteklerine her maç sonu teşekkür ettiği Fenerbahçe taraftarlarını yine unutmadı. Bir soru üzerine ''Kariyerimin 10. Euroleague kupasını değil, şu an sadece Zalgiris maçını düşünüyorum'' diye ekledi.
2018 Final Four’da geçen yılın 3 takımı aynı, CSKA Moskova, Real Madrid ve Fenerbahçe Doğuş… Olympiakos’u eleyerek gelen Zalgiris Kaunas ise tam 19 yıl sonra yeniden Dörtlü Final’de. Zalgiris Başantrenörü Sarunas Jasikevicius, Obradovic’in eski öğrencilerinden. Obradovic bir röportajında onun için, ‘’Sana’nın gelecekte Avrupa’nın en başarılı koçlarından biri olacağını hep biliyordum’’ diyor. Jasikevicius’un, ayrıca iki kupa kazanılan 2011 sezonunda yarım dönem Fenerbahçe Ülker’de oynadığını da hatırlatalım.
Zalgiris’te Pangos, Ulanovas, Jankunas ve Toupane’ye özel dikkat. Fenerbahçe Doğuş, tecrübesi ve gücüyle favori olarak görülse de, finale giden bu tek maçın zorlu geçeceğini düşünüyorum. Sonunda alıştığımız başarılı oyunuyla rakibini geçip, şampiyonluk için yoluna devam edecektir. Obradovic için kendi ülkesinde 10. Euroleague kupasını kazanacak olmak ayrıca anlamlı, onun için ne olursa olsun ayrı bir motivasyon olacağı bir gerçek. Bu sezon yokluğuna zor alışılanlardan Bogdan Bogdanovic de eski takımını desteklemek için dün Belgrad’a geldi.
Madrid, Berlin ve İstanbul’dan sonra bugün Belgrad’da da yanında olan taraftarlarıyla, Fenerbahçe Doğuş üst üste ikinci Euroleague şampiyonluğuna kavuşabilecek mi buna heyecanla şahit olacağız. Bu takımın kurulmasına emek veren, istikrarlı başarıların kazanılmasında maddi manevi katkısı olan eski yöneticilere, sponsorlara, Murat Ülker’e, Doğuş Grubu’na ve Başkan Aziz Yıldırım’a yeniden teşekkürler.
Geçen yıl olduğu gibi, bu defa yaklaşık 80 Belediye’nin katılımıyla meydanlara kurulacak dev ekranlarda Final Four maçları yayınlanacak. Maç sonunda farklı şehirlerin sokaklarında, meydanlarında basketbolla sevinen çocuklara şahit olmak, sporun birleştirici güzel yansımalarını görebilmek dileğimiz. O sene yine bu sene olsun, Fenerbahçe Doğuş Belgrad’dan kupayla dönsün… Tüm ülkenin gururu Obradovic ve takımının yolu açık olsun.
Son yılların en heyecanlı ve çekişmeli lig yarışına şahit oluyoruz. Öyle ki, kalan son 3 haftada hala her şey olabilir, sürpriz sonuçlar çıkabilir. Galatasaray, Başakşehir, Fenerbahçe ve Beşiktaş... Bu 4 takımlı müthiş şampiyonluk yarışını, maçları ve futbolu konuşmak bir yana, bir süredir kuyuya atılan taşın yarattığı gündemin içindeyiz.
Evet beklenen oldu ve yarıda kalan Ziraat Türkiye Kupası yarı final rövanş maçının tekrarında Beşiktaş takımı sahaya çıkmadı. Aykut Kocaman, ‘’hak aramak ancak sahada olur, keşke böyle olmasaydı, finale çıkacak takım masadan değil sahadan çıkmalıydı’’ dedi.
Kulübün kendi kararıdır, sorumluluğu ve sonrasında olacaklar da bundan sonra sadece Beşiktaş’ı ilgilendirir. Günlerdir futbol gündemini meşgul eden bu konuda, Fenerbahçe’nin duruşu ve savundukları aslında rakibiyle ya da sadece bu maç özelinde yaşananlarla ilgili değil...
Öncelikle ne olursa olsun, Şenol Güneş’e tekrar geçmiş olsun... Fakat artık gerçekten geçmiş bitmiş olsun. Kimseyi o an kendi yaşadığı korku için eleştiremeyiz. Tribünden üzerine atılan peruk da olsa, pet şişe de olsa, o panik anı ve sonrası Şenol Güneş’in sahayı terk etmesine sebep olmuş olabilir. Hakem ve rakip takım sahadayken maçı bırakıp takım olarak içeri girildiğinde de alınacak kararlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Bunun yanında, sporun içinde olanların, özellikle de yöneticilerin, futbol medyasının, teknik direktörlerin ve futbolcuların sorumluğu herkesten fazla. Artık küfür olmasın, sahaya madde atılmasın, bunlar her şehirde her stadda son bulsun. Türkiye gibi bir futbol ülkesinde, tribünlerin tansiyonunu yükseltmek de düşürmek de, küçük bir kıvılcımı yangına dönüştürmek de bir o kadar kolay. Saha zaten gerginken, yedek kulübesinde oturması gereken bir futbolcunun, bir anlık gereksiz ağız dalaşı ile yangına körükle gidilebilir. En sonunda fitili ateşlemek de, yangını söndürmeye çalışmak da bir tercihtir, sorumluluktur.
Çok daha vahim saha içi şiddetlere maruz kalmış Fenerbahçe’nin her defasında sahada kalması, maçlarının her koşulda devam ettirilmesi de artık alışılmış bir durum haline geldi. Bir milattır gidiyor... ‘’Milat olsun’’ diyebilmek için, önce, milattan önceyi iyi bilmek, hakkıyla hatırlamak gerekiyor... Öncesini doğru değerlendirip anlayamazsak, sadece sözde kalan suni milatlar arasında kendimizi avutmaktan ileri gidemeyiz.
Yıllardır başına gelmeyenin, sahada üzerine atılmayanın kalmadığı şiddet dolu maçlar yaşadı Fenerbahçe takımı... Yeri geldi sahaya cam şişeler atıldı, taşlar fırlatıldı, kapı kolları, tribün koltukları hatta kale direği atıldı. Yine de o maçlar yarıda kalmadı, can güvenliği denmedi ve futbol ne olursa olsun sahada hep devam etti Fenerbahçe için.
Başı yarılan menajeri kenarda oturdu, tercümanı yaralandı, futbolcusu başındaki sargısıyla oyuna girdi. Taş atıldı teknik direktörü sustu, atılan taşı alıp kenara koydu ve hep sahadaki oyuna bakmaya devam etti, ortalığı ayağa kaldırmadı.14 Mayıs 2006, Denizlispor deplasmanı... O gün o saha şartlarında bile maç oynanıp tamamlanabildi, defalarca durdu ama yine de ısrarla devam ettirildi. Fenerbahçe için milat olan maçlardan biriydi, şampiyonluğu kaybetti, dönüm noktasıydı. Fenerbahçe, yeri geldi sahaya atılan cips poşetinden ceza aldı, sahası kapatıldı.
Yıllardır her Trabzonspor deplasmanına gidişinde, ‘’takım maçtan sonra sağ salim geri dönsün’’ diye dua edildi.
Taraftarların onu özlediği kadar, Alex de Fenerbahçe’yi ve Türkiye’yi çok özlemiş. Bunu her konuşmasında, bakışında görebiliyorsunuz. 1907’li Saatler Sohbet toplantısının konuğu olan Alex coşkulu alkışlarla salona giriyor. Samet Güzel’in moderatörlüğünde yapılan toplantının başında gösterilen videoda, Fenerbahçe anılarını ve attığı golleri izleyen Alex öyle duygulanıyor ki, birden göz yaşları akıyor. Alkışlar ve sevgi tezahüratları arasında bir süre durup göz yaşlarını siliyor, sonra konuşmaya başlıyor...
Alex şu sıralar Brezilya’da bir televizyon kanalında futbol yorumculuğu yapıyor. Aynı futbol programında eski Fenerbahçeli Fabio Luciano da var. ‘’Sizlere Brezilya’dan Zico, Luciano, Zico’nun kardeşi Edu, Deivid ve Lugano’nun selamlarını getirdim’’ diyor. En çok Fenerbahçe stadını, maç atmosferini, Kadıköy’deki tribünlerin coşkusunu özlediğini, Luciano ile de sık sık Fenerbahçe anılarını konuştuklarını anlatıyor. Fenerbahçe futbol takımının şu anki durumuyla ilgili sorulan soruya, ‘’Fenerbahçe ile ilgili böyle bir yorum yapabilmek için, önce takımı detaylı takip edebilmek, iç dinamiği bilmek gerek ve bu uzaktan anlaşılıp değerlendirilecek bir durum değil’’ diyor. Gelen yabancı futbolcularla ilgili karşılaştırmalar için de, Alex, Diego, Giuliano... ‘’Bu tip kıyaslamaları her yeni gelen futbolcuda yapmak doğru değil, çünkü her oyuncuya kendi hikayesini yazabilmesi için şans verilmeli’’ diyor.
CSKA Moskova ve Galatasaray maçları
En unutamadığı maçlar ve goller sorulduğunda, ‘’2007-2008 sezonunda Şampiyonlar ligindeki CSKA Moskova maçı’’ diyor. ‘’Çünkü o maç aslında gruptan çıkmamızı sağlayan dönüm maçlarından biriydi, kendi sahamızda 1-0 yenik duruma düşmüştük ve hemen üstüne attığım kritik golle önce skoru eşitledik, sonra maçı 3-1 kazanıp yolumuza devam ettik.’’ Türkiye ligindeki en unutamadığı maç ise, 2012 yılında Türk Telekom Arena’nın açılışının yapıldığı ve Fenerbahçe’nin deplasmanda 2-1 kazandığı Galatasaray derbisi. ‘’Cumartesi günü Kadıköy’de Galatasaray derbisinde oynamak ister miydin’’ sorusuna gülümseyerek cevap veriyor, ‘’takımı seçen hoca, oynatırsa oynardım’’ diyor içtenlikle.
Alex’in çocukluk hayalleri
Alex’in çocukluğuna ve o yıllardaki hayallerinde dönersek... Futbol çocukluğundan beri onun tek tutkusuydu. Hayali önce ailesiyle birlikte daha iyi şartlarda yaşamak ve yaşatabilmekti. O yıllarda ailesiyle yaşadığı şehir Curitiba, Brezilya’nın en soğuk bölgesinde. ‘’Curitiba’da çocukken hayalim önce lavabosu ve tuvaleti evin içinde olan sıcak bir evde yaşamaktı’’ diyor. Futbol sayesinde hayallerini gerçekleştirmek ve hayata futbolla daha sıkı tutunup daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek... Alex, diğer çocukluk hayalinin ise doğduğu şehrin takımı olan Coritiba FC’de oynamak olduğunu belirtiyor. Çocukluğundan beri hep hayallerinin peşinden gittiğini ve ilk kez Coritiba takımının soyunma odasına girip oyuncuları gördüğünde hayallerinin de giderek daha büyüdüğünü anlatıyor. ‘’Hayal etmek bedava ve hayallerinizle yapacaklarınız sizin elinizde’’ diye ekliyor.
Dede Lefter, torun Alex
10 yıl önce tam bu zamanlar, sarı lacivert çubuklu forma, Avrupa'nın en büyük 8 takımından birinin formasıydı... Tarih 4 Mart 2008, Fenerbahçe Şampiyonlar liginde Sevilla deplasmanında... Maçın henüz 9. dakikasında 2-0 mağlup duruma düşen takım, inanılmaz bir geri dönüşle 3-2'lik skoru yakalıyor ve maç uzatmalara, sonra penaltılara kalıyor. Fenerbahçe, Sevilla'daki bu müthiş düelloyu penaltılarla 2-3 kazanıp çeyrek finale adını yazdırıyor.
Bu maçtan tam 10 yıl sonra, dün Sevilla, Old Trafford deplasmanında Manchester United'ı 2-1 mağlup ederek çeyrek finale yükseldi. Dünkü Sevilla maçını imrenerek seyredip, 2008'deki Fenerbahçe maçını hatırlamamak mümkün değildi. O parlak, heyecanlı takımdan ve umut dolu camiadan bugünlere, nelerin nasıl değiştiğini, nerelerde hatalar yapıldığını görmek ve özeleştirisini yapabilmek en önemlisi. O Sevilla yerinde şimdi Fenerbahçe de olabilir miydi, 2018'de nasıl oldu da Vardar'a elenen bir takım haline dönüşüldü... Şüphesiz ki, başarıyla emin adımlarla ilerlenen yolda en büyük dönüm noktası 3 Temmuz 2011'di. Kulüp sportif, finansal ve psikolojik açıdan büyük yaralar aldı. O kırılma noktalarının en büyüğü, direkt katılacağı Şampiyonlar liginden men edilerek, en acı ve haksız vedayı yaşamasıdır. O dönemde yazılan insafsız yazılar, sıklaştırılan saflar, arşivler hala hafızalarda. Bunları unutmak mümkün değil, şimdi gelinen noktada yok saymak da büyük haksızlık olur.
Fenerbahçe taraftarları bu süreçte hiç vazgeçmedi, direnç gösterdi ve ayakta kaldı. Hep herşeyin farkında oldu. Şimdi de ligde kalan son 9 haftada ne olursa olsun iyisiyle kötüsüyle bu takıma destek olunması gerek. Galatasaray maçına 3 puan farkla çıkmak varken, Kadıköy'deki beklenmedik Akhisar yenilgisiyle bu avantaj kaybedildi. Kalede Kameni'nin yediği vasat goller yine Volkan'ın Beşiktaş kupa maçındaki sorumsuzca aldığı kartı hatırlattı. Son Y.Malatyaspor maçı, Volkan'ın etkili performansıyla dengeleri nasıl değiştirebildiğini yeniden gösterdi. Neden daha fazla yaratıcı, skor üretecek oyuncuları sahada göremediğimizin yanıtı ise Aykut Kocaman'da. Geçen 24 hafta sonunda takımın hala oturmuş bir oyun karakteri olmadığı gözleniyor. Şampiyonluk hedefi bu kadar net görünürken son maçta tribünlerdeki doluluk neden 20 binlerde olur... Şampiyonluk umudu varken ve Galatasaray derbisine 2 hafta kala Fenerbahçe'nin mabed'ini böyle görmek üzücü. Taraftarı ile bütünleşemeyen ve hala zor atan ve kolay yiyen bir takım görünümünde Fenerbahçe... Bu durumda, takımı ve özellikle saygıdan ödün vermeyen teknik direktörü için, haksızca atan ve tutanı da çok oluyor. Fenerbahçe'nin Kadıköy'de en büyük gücü taraftarında. Rakipleri sindiren o büyülü atmosfer mumla aranıyor. Taraftarın gücü, tribünlerin coşkusu sahayı aydınlatmadıkça, zaten zorlanan takım iyice eksik, yalnız kalıyor. Aykut Kocaman'ın Başakşehir galibiyeti sonrası basın toplantısını hatırlayın. O konuşmasındaki umudu ve özgüveni her hafta artarak takıma ve taraftara yansıtması önemliydi, yapamadı. Zorlu günlerden geçiliyor ve bu takım özellikle kendi sahasında taraftar desteğini hissetmeyi hak ediyor. Eldeki takım bu ve her şeye rağmen şampiyonluk şansı devam ediyor. Umut da umutsuzluk da bulaşıcıdır. En kritik dönemlerde destek olan ve camiayı ayakta tutan taraftarların artık "meydan boş değil" diyerek oyuna dönmesi şart.
Sezon başında, "bu yıl Fenerbahçe için en kritik dönemeçlerden biri de Kongre ve yansımaları olacaktır" diye yazmıştım. Özellikle de başarıya en çok ihtiyacı olan futbol takımının olumsuz etkilenmemesi en önemlisiydi. Sahada, parkede oynayan takımlarını desteklemek yerine, kendilerini yok yere fazlaca kongre gündemine kaptıranlar, tribünde olmak yerine sosyal medyada kongre çığırtkanlığı yapanlar ve takım puan kaybettiğinde üzülmeyip sevinebilecek seviyeye gelenler... İşgüzarlık ve kraldan çok kralcılık böyle dönemlerin olmazsa olmazıdır. Her şeyden, herkesten ve kişilerden bağımsız "önce Fenerbahçe" diyebilmek şimdi çok daha önemli. Kaunas'a kadar gidip kritik Zalgiris maçında Avrupa şampiyonu takımını desteklemek yerine tam bench arkasına pankart açmak mesela, açılan resim güzel görünse de esas yeri ve zamanı o maç mıydı tartışılır. Obradovic'in doğum günü için pankart açmak ya da oyuncuların fotoğrafıyla da bunu yapabilmek varken... Bunlar iki taraf için de işgüzarlıktan öteye gidemiyor. Başkan ve yönetimin bu dönemde özellikle futbol takımına ve Kocaman'a daha fazla desteği gerekiyor. Kongre gündemi elbette önemlidir ama hiçbir şey Fenerbahçe'nin sportif başarısından daha öne geçmemeli. Şu anda takım ve futbolculardan çok, kongre ve üyelerin ön planda olduğu bir gündem hakim. Bu da büyük bir başı boşluk ve Aykut Kocaman yalnızlığı olarak yansıyor ve yansıtılıyor. Herkes için 3 Haziran'a kadar sabretmek ve takımın yanında durmak bu kadar zor olmamalı.
Şimdi o eleştirileri, tepkileri, çubuklu formanın üzerinde sindirilemeyenleri ve yıllardır taraftarların içinde biriken hayal kırıklıklarını da 3 ay için olsun rafa kaldırma zamanı. Çünkü bu gidişle, ne yazık ki Fenerbahçe'nin en büyük rakibi yine kendisi olacak. Ligde 4 takımlı şampiyonluk yarışı devam ediyor. Hala herkesin şansı var. Fenerbahçe kendi sahasında Galatasaray'ı yenip derbi geleneğini sürdürebilirse, avantajlı fikstürü de arkasına alarak moralli bir şekilde ilerler. Şimdi yeniden birlik beraberlik ve sadece Fenerbahçe'yi destekleme zamanı. 17 Mart akşamı Kadıköy'de, sahada şanslı ve performansı daha iyi olan takım kazanacaktır.
Futbolda gündem yine Beşiktaş- Fenerbahçe maçı… Öyle bir maç ki, 4 gol, 3 kırmızı, 8 sarı kart, 36 faul, 10 dakika uzatma ve futboldan başka her şey… Sonuç 2-2 beraberlik ve akıllarda en çok kalan, spora ve futbola hiç yakışmayan, hepimizi içten büken o gerilimli görüntüler... Ne yazık ki, futboldan çok, oyuncuların kavgaları, fauller, havada uçuşan kartlar, itiş kakış, aşırı tepkiler ve şiddetli itirazlar maça damgasını vurdu. Gergin başlayan derbide tansiyon giderek arttı, neredeyse hiç düşmeden devam etti. Fenerbahçe 3-1 kaybettiği ilk maçın üstüne set çekip, kupada yüksek motivasyonla kazanmak için oynadı. Bu maçta alınacak ikinci bir yenilgi, moralleri bozup ligdeki maçlara da olumsuz yansıyabilirdi. Sarı lacivertliler, Volkan’ın göz göre göre aldığı ikinci sarı kartla, 9 kişi kaldığı oyunun son bölümünde büyük direnç gösterdi. Sonunda maç 4 gol, 3 kırmızı, 8 sarı kart, 36 faul, 10 dakikalık uzatma ve iki tarafın da kendine göre haklı isyan ve tartışmalarıyla son buldu. Deplasmandaki ilk maçtan 2-2’lik sonuçla dönmek, bu zorlu şartlarda skortif başarı sayılabilir. Rövanş, Nisan ayında Kadıköy’de oynanacak. O zamana kadar lig yarışında daha çok sular akar, dengeler değişebilir, sonra sıra yeniden kupa maçlarına gelir.
Mehmet Ekici farkı
Tam 91 gün sonra yeniden sahalara dönen Mehmet Ekici etkili pasları ve futbol kalitesiyle fark yarattı, maçın adamlarından biriydi. Çok uzun bekletti, ama aylardır Ekici diye sabırla ve ısrarla beklediğimize değdi. Soldado 17’de klasına yakışan, güzel bir gol attı skoru 1-1’e getirdi. Şener oyunun iki yönünde de çok başarılıydı, savunmada ve hücumda etkili oldu, 45+2’de Fenerbahçe’yi öne geçiren golü attı. Hasan Ali, Ekici ve Alper üçlüsü, birbirlerine olan fiziksel benzerlikleriyle de dikkat çektiler. Maçın başında sahaya 3 tane Hasan Ali çıkmış gibi göründü. Aykut Kocaman, ilk 11’de 6 yerli futbolcu ile başladı, yabancı sınırının olmadığı sezonda ne olursa olsun, takımın bu yerli yabancı dengesinde oynayabildiğini görmek memnuniyet verici.
Aykut Kocaman’ın yolu
Fenerbahçe için her şey daha yeni başlıyor diyebiliriz. Kalan maçlarda rakiplerine göre fikstür olarak avantajlı görünüyor. Ozan’ın geç de olsa sonunda, köprüden önce son çıkışta affedilip yeniden kadroya alınması olumlu bir karar, kalan maçlarda takıma katkısı olacaktır. Aykut Kocaman’ın kadroda Giuliano, Valbuena, Ekici, Soldado ve Eljif gibi yaratıcı oyunculara daha fazla ağırlık vererek, şampiyonluk yolunda iddiasını ortaya koyarak ilerleyeceğini düşünüyorum. Bahsettiği ve hep çok önem verdiği taraftar-oyuncu bütünlüğü de özellikle Kadıköy’deki maçlarda sağlanacaktır. Bu takım en zorlu ve umutsuz dönemlerde, ligde 8 puan gerideyken, kendi azmi ve başarısıyla geri dönüşünü gerçekleştirip bu noktaya geldi. Bunda ne olursa olsun sabrı, emeği ve saygılı duruşuyla Aykut Kocaman’ın katkısı çok büyük. Fenerbahçe için, sarı lacivert şampiyonluk hikayesini başarıyla yeniden yazmak da, ertelemek de yine kendi elinde.
Kaptan Volkan
Alper, Volkan ve Quaresma, gördükleri kartlarla oyundan atılarak takımlarını eksik bıraktılar. İlk maçın yıldızı Quaresma, oyuna girdikten 7 dakika sonra kırmızı kartla atıldı ve takımını 10 kişi bıraktı. Volkan, kalesinden çıkıp her koştuğunda, sonunda hayırlı olmayan durumlara sebep olmaya devam ediyor. İlk sarı kartında yanına kadar gelen Aykut Kocaman’ın ısrarlı uyarılarına rağmen yine kendini kontrol edemedi. Kaptan, maçtaki başarılı performansına ragmen, sorumsuzca oyundan atılarak kendi gemisini kendi eliyle batırmış oldu. Isınmadan oyuna giren Kameni’nin yediği gol de, belki de kaçırılan deplasman galibiyeti de Volkan’ın hanesine yazar.
Algıda seçicilik
Bu toplantı Ali Koç’un seçim çalışmaları kapsamında verdiği ilk davet olmasıyla öncekilerden farklıydı. Şimdiye kadar yapılan organizasyonların tümü münferit kongre üyeleri tarafından düzenlenmiş, kendisi ise davetli olarak katılmıştı. Ali Koç, bu toplantılara neden ilk olarak kadın kongre üyeleriyle başladıklarını da, Fenerbahçe’nin kadın taraftarlarının gücünü ve 3 Temmuz sürecindeki dirence olan olağanüstü katkısını vurgulayarak açıkladı. 20 Eylül 2011’de tribünleri dolduran 45 bin kadın ve çocuk taraftarın yer aldığı tarihi Fenerbahçe Manisaspor karşılaşmasının hikayesini anlatırken, dünyada büyük ses getiren bu maçla ilgili CNN International’a yaptığı canlı bağlantı coşkulu alkışlar eşliğinde barkovizyonda gösterildi, o sembol olmuş tarihi gün yeniden hatırlanmış oldu.
Önce Fenerbahçe
Ali Koç’un konuşmalarından yansıyan en önemli unsurlardan biri, Fenerbahçe başkanlık adaylığına ve iddiasına rağmen, içindeki yüce Fenerbahçelilik olgusunu her şeyin üstünde tutması. Hayallerinin peşinden koşmakla birlikte, söz konusu Fenerbahçe olduğunda geriye kalan her şeyin bir ayrıntı olduğunu her sözüne, bakışına yansıtması da bu sebepten. Yeri geldiğinde eleştirmenin, muhalefet yapmanın da saygı ve nezaketle nasıl olabileceğini gösteren, sporda, yönetimde "başka bir iletişim mümkün" umudunu yansıtan Ali Koç… Özlenen Fenerbahçe diye çıktığı aydınlık yolda, taraftarların yoğun kongre gündeminden etkilenmeden, birlik beraberlik içinde sahada ve parkede mücadele eden takımlarına sonuna kadar destek vermesinin önemini her fırsatta vurguluyor.
Fenerbahçe’nin futbol kültürü
Futbolda bir oyun kültürü oluşturmak, transfer politikasını bu doğrultuda belirlemek, altyapı ve scouting sistemini bunun ışığında inşa etmek ve bu planlamaları uzun vadeli yapmak değindiği diğer önemli konulardı. Bilgiye dayalı yönetim, stratejik noktalarda profesyonellerin çalışması, çağın gerektirdiği sürdürebilir ekonomiyi sağlayacak bir güç ve yapıda, ayrıştırıcı değil birleştirici bir yönetim anlayışının önemine dikkat çekti. Şu anda kulübün mali ve yönetimsel açıdan sürdürülemez bir durumda olduğunu sözlerine ekledi. Fenerbahçe’nin saha dışında da daima yapıcı rekabet içinde olması gerektiğinden söz ederken, doğru iletişim ile içte ve dışta iyi ilişkiler kurmanın önemine dikkat çekti. Fenerbahçe kongre üyelerinin kulübün işleyişine ilişkin hususlarda da etkin bir şekilde söz sahibi olmaları gerektiğini belirtti. Bunu gerçekleştirebilmek için de, daha katılımcı, daha şeffaf, daha fazla söz sahibi olunacak, çok sesli bir camia ve kongre yapısına ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Barça Innovation HUB
Ali Koç, "Spor bilimleri konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz?” sorusuna, Türkiye’nin bu konuda daha gidilecek çok yolu olduğunu vurgularken geçtiğimiz hafta sponsorluk anlaşması için görüşmelerde bulunduğu Barcelona Kulübü’ndeki incelemelerinden bahsetti.
Bilindiği üzere, FC Barcelona, spor bilimleri ile ilgili araştırmalara stratejik olarak büyük önem veriyor. Bunun için kurduğu "Barça Innovation HUB” ile sporda mükemmelliği yakalamayı, kulübün marka değerine katkı sağlamayı ve nihayetinde, geliştirdiği ürünlerle yeni gelir kaynakları yaratmayı hedefliyor. Çalışma alanları ise, sporcu sağlığı, sporcu beslenmesi, takım sporlarında performans arttırımı, çeşitli kurumlarla ortaklaşa düzenlediği spor bilimleri eğitim programları ve kulübün farklı departmanlarına verdiği teknolojik proje desteği olarak özetlenebilir.
Fenerbahçe, sezon başından bugüne belki de en başarılı futbol performansını gösterdi, sahada gerçekten şampiyonluğa yakışır bir oyun sergiledi. Bu galibiyetle, tünelin ucundaki puslu şampiyonluk fenerini de kendi eliyle yeniden yakmış oldu.
Fenerbahçe, lider Başakşehir’i deplasmanda 2-0 mağlup ederken maçın başından sonuna kadar kazanmak için oynadı ve bu kritik dönemeci galibiyetle tamamladı. Ligde lideri değiştirdi, "gerçek Fenerbahçe esas şimdi geliyor" dedirtti... Bu takımın futbol geleneğinde büyük maçları üst düzey motivasyonla oynayıp rakiplerine üstünlük sağlamak var. "Oynatmamak için sahaya çıkmışlar" denilen Fenerbahçe’nin, sahada basmadık yer bırakmadan, maçın daha ilk dakikalarından etkili gol pozisyonlarıyla oyunu domine ettiğine şahit olduk. Aykut Kocaman, sezon başından beri hep futbolcu isimlerinden çok, sahadaki görevlendirmenin, sistem takımı olmanın önemine dikkat çekiyordu. Bu maçı da yine o sistemle, fizik gücüyle ve başarılı oyun taktiğiyle kazandı. İki gole imza atan Fernandao’nun yanı sıra Giuliano, Isla, Dirar ve Josef ön plana çıktılar. Bu önemli galibiyet için önce Aykut Kocaman’ın hakkını vermek gerekir. Futbol dersini, sadece sahadaki Başakşehir’e ve rakiplerine değil, çoğunlukla saygı ve seviye sınırlarını aşarak onu haksızca eleştirenlere de vermiş oldu. Zorlu fırtınaları başarıyla atlatıp şimdi rüzgar dönünce, o yüksek sesli yermelerin yerini birden beklenmedik ani alkışlara bırakması da sürpriz değil. Sonunda görüldü ki, bu takım maçın ilk dakikalarından oyunu domine edip, "göze hoş gelen" futbolu oynama kapasitesine de sahipmiş. İkinci bölge, üçüncü bölge derken ezberler bozuldu. Doğru taktik, sistem ve kazanmaya daha çok motive olan tarafın emeği kazandı.
Yüzü gülen Aykut Kocaman
Maç sonu Aykut Kocaman’ın yüzüne düşen o bir anlık gülümseme ifadesini bundan sonra daha sık görmek, hem takıma hem de Fenerbahçe taraftarlarına daha fazla umut ve moral olacaktır Kocaman, futbolun sadece futbol olmasına, oyun sisteminin, istatistiklerin, fizik gücün ve performansın ön planda tutulmasına öncelik veren bir teknik direktör. İnandığı doğrularla kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor ve bu duruşuyla, emeğiyle saygıyı hak ediyor. Beklenmedik kritik sakatlıklar, kadro yapısındaki dezavantajlar, üst üste gelen hakem hataları, devre arasında yapılamayan takviye transferler, tekrarlanan bireysel hatalar ve şanssızlıklar derken bugünlere gelindi. Aslında son puan kaybına rağmen bu olumlu futbolun sinyalleri geçen haftadan verilmişti.. Daha ligin ilk yarısında rakiplerinin gerisine düşüp o tablodan bugünlere gelen Fenerbahçe’nin futbolu her daim eleştirilse de, azmi ve sabırlı geri dönüşü takdirlik. Sarı lacivertliler bu sezon gitti denilen o şampiyonluğun şimdi belki de en büyük favorisi oldu.
Şampiyonluk yolu
"Fenerbahçe taraftarı şampiyonluğa inanmıyor" haberleri son iki gündür bu kadar gündemdeyken, Alanyaspor maçında tribünlerin takımın yanında olup her zamankinden fazla destek olması bekleniyor. Unutulmamalı ki, Fenerbahçe her daim halkındır. 1907’den beri tam 111 yıldır, sarı lacivert renklerine gönül vermiş, yetişmiş, yetiştirilmiş milyonlarca Fenerbahçe taraftarınındır. Kulübün divan ve kongre üyeleri ise aslında o milyonları temsil ederler. Şimdi gelinen zaman, taraftarı kategorize etmeden birlik beraberlik içinde koşulsuz destek olma zamanıdır. Fenerbahçe şampiyonluğun büyük favorisi görülen Başakşehir’i yenerek esas gücünü ortaya çıkardı ve kendi şampiyonluk yolunu açtı. Sezon sonunda formasının göğsüne 4. yıldızı takmak da artık hayal değil. Başarılı futboluyla aydınlatsın, yolu açık olsun. Hoş geldin Fenerbahçe.
Giuliano de Souza