Paylaş
Ne yalan söyleyeyim... Şimşek’in sözleri kendisini yıllardır takip eden bir ekonomi gazetecisi olarak beni hiç ama hiç şaşırtmadı.
Mehmet Şimşek’in böyle bir konuşma yapması gerekir miydi, derseniz... Cevabım kesinlikle ‘evet’ olur. Çünkü piyasalar, iş dünyası, ekonominin diğer aktörleri hatta vatandaşlar ciddi bir mesaj beklentisi içindeydi. Gelin şimdi o mesajları ve hedeflerini analiz etmeye çalışalım. İşte o mesajlar:
- Önümüzdeki dönemde şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacak.
- Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeceği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacak.
- Küresel zorlukların, jeopolitik gerginliklerin arttığı bir konjonktürde kurumsal kalite ve kapasitemizi güçlendirerek, makro-
finansal istikrarı önceliklendireceğiz. Vakit kaybetmeden orta vadeli program çalışmalarımıza başlayacağız.
- Sürdürülebilir yüksek büyüme için mali disiplinin tesis edilmesi ve fiyat istikrarının sağlanması temel hedefimiz olacaktır.
- Orta vadede enflasyonun yeniden tek haneli rakamlara düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin arttırılması,
cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır.
- Uygulanacak maliye politikası ve yapısal reformlarla, Merkez Bankası’na enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacak.”
Bu mesajların sadece içeriye yönelik, bakanlığın ilk günleri için söylenmiş popülist ifadeler olduğunu düşünmüyorum. Mehmet Şimşek’in mesajlarının ilk hedefinin Türkiye’den çok dışarıya yönelik olduğuna eminim. Türkiye gündemdeki ekonomik endişelerinden kurtulmak istiyorsa son dönemde görmezden geldiğimiz yabancı yatırımları hatırlamamızda fayda var. Türkiye’nin büyümesi için doğrudan yabancı yatırımlara ihtiyacı var. Son yıllardaki teşvik ve çabalara rağmen doğrudan yabancı yatırımlar potansiyelin altında bir seyir izliyor. Tam da bu noktada Mehmet Şimşek’in sözlerindeki “şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” ifadelerinin önemi ve hedefi dikkat çekiyor.
YABANCILAR DÖNECEK Mİ
Mehmet Şimşek’in hedefinde Türkiye’ye sıcak para getirme potansiyeli olan yabancıların da bulunduğuna kuşku yok. Son verilere göre borsada yabancı takas oranı yüzde 27,85 ile tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Bir başka değişle Borsa İstanbul’da yabancıların hisse oranı yüzde 27,85 seviyesinde. Oysa 2012’nin sonlarında bu oran yüzde 67’ye ulaşmıştı. 2020 yılının başına dek yüzde 60-65 aralığında seyretmeyi de başarmıştı.
Kabul edelim ki kendi kendimize olduğumuz bir borsa hisse senetlerimiz de ederinin çok altında işlem görüyor. Bakın Türkiye’nin büyük bankalarının fiyat kazanç oranları 1,5’ların biraz üzerinde. Yani bu bankaların sadece 1,5 yıllık karlarıyla o bankaları alabilir durumdasınız.
Yabancıların tekrar Türkiye’ye dönmesi durumunda borsanın rekorlar kırması, hisse senedi fiyatlarının hak ettikleri değerlere ulaşması çok da zor olmayacak. Ancak bunun için Türkiye’nin tekrar ekonomisini yurt dışına anlatması gerekiyor.
Kim bilir? Belki de Bakan Şimşek içeride gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra rotayı tekrar dışarıya çevirir. Geçmişte yapılan ‘roadshow’lar, (yatırımcı turları) yabancıların Türkiye’ye olan ilgisi hâlâ hafızalarımızda. Ancak bu roadshowlar’dan önce anlatacak yeni bir başarı hikayesine ihtiyacımız var. Umarım Şimşek bu hikâyenin yazılmasında başarıya ulaşır.
Mehmet Şimşek
GÖZLER ‘ŞİMŞEK’ POLİTİKALARINDA
- ENFLASYON: Yıllık enflasyon yüzde 39,59 seviyesinde. Tek haneli enflasyon günlerine dönmek en büyük hedef. Şimşek’in enflasyonla mücadelesi ve bu uğurda geliştirilecek politikalar çok önemli.
- ASGARİ ÜCRET: Asgari ücret artışı haziran ayının en çok konuşulacak gündem maddelerinden. Çalışanı sevindirecek, patronları üzmeyecek bir asgari ücret için gözler Şimşek’te olacak.
- BÜTÇE DİSİPLİNİ: Bir taraftan enflasyon nedeniyle oluşacak memur zammı gibi ekstra giderlere, EYT ödemelerine vs kaynak yaratmak bir taraftan da bütçe disiplinini sağlamak oldukça güç iş.
Vatandaşı üzmeden bütçe açığı da vermeden ekonomiyi yönetmek marifet istiyor.
- KUR KORUMALI MEVDUAT: 26 Mayıs haftasında kur korumalı mevduat (KKM) hesapları 2.5 trilyon lira sınırına geldi. Bütçeye yük oluşturan bu uygulamadan vazgeçerken açığa çıkan paranın dövize yönelip kurları zıplatmaması en büyük korku. Bakan Şimşek’in bunu önlemek için nasıl bir yöntem izleyeceği merak konusu.
- FAİZ: Merkez Bankası’nın açıkladığı faiz ile piyasa faizi arasında çok ciddi bir makas oluştu. Bu makasın kapanması için izlenecek yol piyasanın en çok dikkat kesildiği konulardan biri. Gözler Şimşek’li dönemin İlk Para Politikası Kurulu toplantısının yapılacağı 22 Haziran’a çevrilmiş durumda.
‘MERKEZ’İN NE YAPMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEMEM’
TARİHLER 25 Mayıs 2018’i gösterirken zamanın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katıldığı bir canlı yayında 6 Haziran 2018’de yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısı ve Merkez Bankası’nın o tarihte alacağı faiz kararıyla ilgili bir soruyu şöyle cevaplandırmıştı:
- “Merkez Bankamızın eli kolu bağlı değildir, hükümetimizin tam desteğine sahiptir. Faizin ne olacağına tabii ki Merkez Bankamız karar verecek. Ben 11 yılı aşkın süredir bakanlık yapıyorum. Hiçbir zaman Merkez Bankası’nın ne zaman, ne yapması gerektiği hususunda fikir beyan etmedim. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, kredibilitesi ekonomimiz açısından, bizim açımızdan son derece önemlidir.”
O tarihten bu yana Şimşek’in görüşünün değişmediğini, yukarıdaki sözlerin bu döneme ilişkin de bize önemli ipuçları verdiğini düşünüyorum. Bakalım Merkez Bankası bu yeni dönemde nasıl bir politika izleyecek. 22 Haziran’da verilecek karar ve yapılacak açıklamalarla ilk bulguları elde edebileceğiz.
Paylaş