Bu sözlerin sahibi Orhan Gorbon. Kendisi Bosphorus Cup’un fikir babası ve organizasyon kurucusu. Her yıl İstanbul Boğazı’nı eylül ayında onlarca yelkenlinin yarıştığı, sportif görsel şölene dönüştüren Orhan Gorbon’u ülke tanıtımına yaptığı katkılarından dolayı ne kadar kutlasak az.
Orhan Gorbon, Türkiye’nin en deneyimli yelkencilerinden biri. Yelkenci bir aileden gelen ve altı-yedi yaşlarından itibaren bu spora başlayan Orhan Gorbon, Türkiye’nin yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa gibi birçok ülkede yarışa katılmış bir isim. Kendi söylemi ile sert rüzgârlara karşı nasıl direndiyse organizasyonun başına gelen bin bir derdi de öyle savuşturmuş. İyi de yapmış... Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da düzenlenen Bosphorus Cup yine renkli görüntülere sahne oldu.
‘Celebrate Istanbul’ temasıyla Nissan Türkiye, Nurolbank ve Next Level ana sponsorluğunda yerli ve yabancı bin 200 yelkencinin mücadele ettiği yarışla ilgili detayları spor sayfamızda bulabilirsiniz. Ben Orhan Gorbon’a Bosphorus Cup’ın ekonomiye katkılarını sordum. Onun verdiği bilgileri aktarayım:
- Bosphorus Cup için yaklaşık 500 kişilik bir ekip 6 ay önceden çalışmaya başlıyor.
- Organizasyonda bu sene 78 teknede toplam 1200 yelkenci yarıştı.
- 1200 yelkencinin 400’ünü Romanya ve Bulgaristan başta olmak üzere 10 farklı ülkeden gelen yabancı sporcular oluşturuyor.
- Ayrıca bu sene ilk defa Dubai’den de yarışmaya katılan bir ekip yarışmada yer aldı.
Balık hallerine balık gelmeyince de ortalık karıştı. Bu işin ticaretini yapanlar, balıkçıları fiyatları tırmandırmaya çalışmakla suçladı. Balıkçılar ise aslan payını komisyoncuların ve esnafın aldığını öne sürerek daha fazla kazanmaları gerektiğini savundu. Herkes birbirini suçladı ama sorun dağ gibi ortada kaldı. Gelin şimdi hamsi üzerinden kopartılan fırtınayı mercek altına alalım.
Öncelikle gırgır adı verilen balıkçı motorlarını anlatmakta fayda var sanırım. Zira eylemin önemi ancak bu notla anlaşılabilir.
Bu tekneler Türk karasularındaki en büyük balıkçı tekneleridir. Boyları 40-50 metreyi bulabilir. Yaklaşık 1000-1500 metre uzunluğundaki ağları denize atarak ve balığı çevirerek avlanırlar. Türkiye’de avlanan balığın yüzde 90’dan fazlasını bu tekneler yakalar. Yani anlayacağınız bu teknelerin eylemi balık hallerine neredeyse hiç balık gelmediği ve ülkenin adeta 2 gün boyunca taze günlük balıktan mahrum kaldığı anlamını taşır.
Peki bu balıkçılar denize çıkmayıp kazançlarından olma pahasına bu eylemi neden yaptı?
Bakmayın arada hava muhalefeti oldu vs gibi bahane üretenler, boykotu örtbas etmeye çalışanlar olduğuna. Bal gibi aralarında anlaşıp boykota gittiler. Gelin bu boykotun sebebini ben değil, Sarıyerli Habib Reis teknesinin sahibi Yavuz Hendem anlatsın:
- Şu sıralar ağırlıklı olarak hamsi avlıyoruz. Bir kasa hamsi yaklaşık 16-17 kilogram geliyor ve aracılar bizden kasasını 300 liraya alıyor. Yani balığın kilogram fiyatı 19 lira bile etmiyor. Ancak aracılar bu balığa öyle bir kar ekliyorlar ki vatandaş tezgahta hamsinin kilosuna 75-80 hatta 90 lira ödüyor.
- Mazot fiyatlarının geldiği durum ortada. Bu teknelerin her birinde en az 30-35 balıkçı çalışıyor. Gırgır sahibi bu tayfaların maaşlarını ödüyor, sigortalarını yatırıyor. Karda yağmurda soğukta, akşamdan sabaha kadar denizleri dolaşarak balık arayan ve büyük zahmetlerle bu balığı avlayan biziz. Bazen balığı bulamıyor, limana elimiz boş dönüyoruz.
Makalede, Brookyln merkezli çevrimiçi sanat dergisi Hyperallergic’in çağrısı dile getiriliyor ve geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan hırsızlık skandalıyla gündeme gelen British Museum’un imajını, eserlerini geri isteyen ülkelere iade etmesinin düzelteceği belirtiliyordu.
İnsanlık tarihi ve kültür alanında 8 milyon obje ve eserin sergilendiği dünyanın belki de en önemli müzesi British Museum. Eski Mısır’dan Asya medeniyetlerine, Antik Yunan ve Roma’dan Orta Doğu’ya uzanan geniş bir yelpazede eserler barındıran müze her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. 1759’da açılan müzenin dünyanın dört bir tarafından Londra’ya kaçırılan eserlerle donatıldığını belirtmemizde fayda var. Kaderin cilvesi... Her metrekaresi tarihi bir hırsızlık öyküsüyle oluşmuş müzenin kendisi de soyuldu. Son 30 yılda müzeden yaklaşık 2 bin eserin çalındığı ortaya çıktı. Müze müdürü Hartwig Fischer bu büyük güvenlik açığı nedeniyle istifa etti. Bir çalışan da görevden alındı.
eBAY’DE SATIŞA ÇIKTI
BBC’nin haberine göre çalınan parçalardan bazıları eBay’de, tahmini değerinin çok altında satışa kondu.
Müze yönetimi, milattan önce 15. ve 19. yüzyıllar arasında ortaya çıktığına inanılan bu parçalardan hiçbirinin yakın zamanda ziyaretçilere sergilenmediğini, daha çok araştırma amacıyla tutulduklarını belirtti. Kayıp kapsamındaki, 19. yüzyılın başlarından kalma mücevherlerin tanınmış tarihi eser koleksiyoncusu Charles Townley’nin koleksiyonundan alındığı düşünülüyor.
İstifa eden Hartwig Fischer ise ilk açıklamalarında “bir hayli olağandışı” olarak nitelediği bu olaylar sonrası parçaların geri kazandırılması için çabaladıklarını belirtmişti.
Müze kaybolan, hasarlı ya da çalıntı parçaların hangileri olduğuna dair nihai kayıtları tutmaya çalıştıklarını açıkladı, müzede güvenlik önlemleri sıkılaştırıldı.
Hırsızlık skandalını
Bu sözlerin sahibi Koleksiyon Mobilya Yönetim Kurulu Başkanvekili Doruk Malhan. Dubai’nin en işlek caddelerinden Şeyh Zayed dünyaca ünlü markalara ev sahipliği yapıyor. Bu markalardan biri de artık Koleksiyon Mobilya. Kuruluşunun 50’nci yılını kutlayan Koleksiyon Mobilya, 20 yıla aşkın süredir Birleşik Arap Emirlikleri’nde inşaat tecrübesiyle tanınan MILO ile stratejik işbirliği yaptı. Bu kapsamda “lounge” olarak tanımladıkları bir Koleksiyon Mobilya deneyim mağazasını Dubai’de açan firma, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine olan ihracatını artırmayı hedefliyor.
Koleksiyon Mobilya’nın ikinci nesil yöneticileri Koray Malhan ve Doruk Malhan, Dubai’deki önceliklerinin marka bilinirliğine yatırım yapmak olduğunu söyledi.
‘ÖĞREN KAZAN’ FORMÜLÜ
Koleksiyon Mobilya’nın davetlisi olarak gittiğimiz Dubai’de lounge açılışı öncesi sorularımızı yanıtlayan Doruk Malhan Dubai’yi “dünya ticaretinin akupunktur noktası” olarak tanımladı ve şunları söyledi:
“Küresel ticarette artık pek çok parametre değişti. İlk etapta Dubai’de açtığımız yere artık ‘showroom’ demiyoruz. Burada müşterilerimiz tasarımlara deneyimle karar veriyor. Artırılmış gerçeklik (VR) gözlükleri ile tasarımları sanki yerinde gibi izleyebiliyorlar. Burada ürünleri deneyebiliyorlar. Ama daha önemlisi burada iş yapış şekilleri başka. Stratejik ortaklık kurduğumuz MILO bizi farklı bir çevreye taşıyacak. Bundan sonra iş dünyası işbirlikleri ile büyüyecek. Türkiye’nin kaliteli üretim yapısını stratejik adımlarla pazarlamalıyız. Yabancılar buna ‘learn and earn’ diyor, yani öğren ve kazan.”
KİLO BAŞI 24 DOLAR
Detayları ile aktarmaya çalışacağım ama sohbetimizde birbirine tezat iki unsur ön plana çıktı. Pozitif tarafta Türk-Japon tarihsel dostluğunun en güzel örneklerinden biri var. Büyükelçi Korkut Güngen 11 ilimizi vuran deprem sonrasında Türkiye’nin dünya çapındaki tüm büyükelçiliklerinde depremzedeler için yardım hesabı açıldığını hatırlattı ve şunları söyledi:
“Dışişleri Bakanlığımız toplanan yardımların miktarını açıklamayı uygun bulmuyor. O nedenle rakam paylaşamıyorum. Ancak şunu belirteyim ki, Tokyo Büyükelçiliğimizin açtığı hesap rekor kırdı, açık ara fark attı. Hesabı duyurduğumuz Tweetimizin görüntülenme sayısı 34 milyon etkileşimi aştı.”Güngen, Japonya halkının hesaba hâlâ para yatırmayı da sürdürdüğünü belirterek ekledi:
“Japonya’nın doğusunda 2011 yılında gerçekleşen 9 büyüklüğündeki depremin ardından meydana gelen tsunami Fukuşima Nükleer Santrali’nde kazaya yol açmıştı.. Bölgeye giden AFAD ekibi risk alarak 3-4 hafta kalmış, halka yardım etmişti. Japonlar, bunu unutamıyorlar.”
Japonya’daki 2011’deki deprem felaketinden sonra nükleer tehlike nedeniyle tüm yardım ekipleri ülkeyi terk ederken AFAD’ın Fukuşima bölgesindeki kurtarma çalışmalarına devam etmesi unutulmamış. Japonlar tarihsel süreçteki dostluğun da etkisiyle Türk depremzedelere yardım yağdırırken bu olumlu tablonun tersi, Türk tarafını çok üzen negatif de bir durum var.
Korkut Güngen’in verdiği bilgilere göre Japonya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı 2012 yılında rekor kırmış, 200 bin kişiye ulaşmış. 2016’dan itibaren inişe geçmiş ve geçen yıl maalesef 30 bine kadar gerilemiş. Japon turistlerin daha çok Roma ve Madrid’e gittiklerini gözlemlediklerini belirten Güngen şunları söyledi:
“Bu dramatik düşüşte Japonya Hükümeti’nin yaptığı güvenlik uyarıları etkili. Şanlıurfa’daki Göbeklitepe, Japon turistlerin ilgisini çekecek önemli tarihi, kültürel varlıklarımız arasında yer alıyor. Ancak Japonya Hükümeti, Suriye sınırına yakın bölgelere seyahat konusunu yüksek frekanslı uyarı listesinde tutuyor. İstanbul bile güvenlik açısından Japonya’nın uyarı listesinde duruyor. Tamam, düşük yoğunluklu bir uyarı ama var.”
Yine büyükelçimizden aldığımız bilgilere göre Japonlar turizm acentelerinin güvenlik uyarılarını ciddi şekilde dikkate alıyor. Çünkü güvenlik konusunda çok hassaslar ve yapılan uyarılar, Türkiye’ye seyahat planlarını doğrudan etkiliyor.
Başta büyükelçimiz olmak üzere Türk tarafı ülkemizin uyarı listelerinden çıkarılması için Japonya’daki ilgili makamlarla görüşüyor. Büyükelçi Gürgen Japonya’nın ilk aşamada İstanbul’la ilgili düşük yoğunluklu uyarısını tümüyle kaldırmasını beklediklerini o yönde sinyaller aldıklarını söyledi.
Kongre kapsamında İstanbul Havalimanı’nın işletmecisi İGA’nın davetlisi olarak gittiğimiz Tokyo-Seul seyahatinde CEO Kadri Samsunlu’dan önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini de dinledik. Seyahat sırasında bazı havayolu şirketleriyle İstanbul’a uçmaları için görüştüğünü dile getiren Samsunlu, havalimanının yakaladığı ivmeyi sürdüreceğine inanıyor:
“Avrupa’daki havayolu şirketleri hâlâ pandeminin zararları ile mücadele ederken İstanbul Havalimanı, bu yıl pandemi öncesi yolcu sayısını yüzde 10 aşarak 75 milyon yolcuya ulaşacak. Planlarımıza göre 4 sene içerisinde 100 milyon yolcuyu geçerek dünyada ilk 5 havalimanı arasına gireceğiz. İstanbul havalimanına 130 ülkeden yolcu geliyor. 10 yıl önce ‘sıfır’ olan İstanbul’a gelen transit yolcu oranı, bugün yüzde 35-40’lara çıktı. Rakiplerimize göre en büyük farklarımızdan biri Türk misafirperliği. Dış hat yolcusunun yarısını transfer oluşturuyor.”
Kadri Samsunlu
Pandemiden güçlenerek çıktıklarını ifade eden Kadri Samsunlu, bunun devletin koordinasyonu çok iyi sağlaması ve sektör temsilcileriyle işbirliği içinde hareket etmeleri sayesinde gerçekleştiğine dikkat çekti. Samsunlu’nun verdiği bilgilere göre 2022 yılını, 2019’un gerisinde 65 milyon yolcuyla kapatan İstanbul Havalimanı bu yılı 75 milyon yolcuyla tamamlamayı planlıyor. Böylelikle pandemi döneminde alınan yaralar sarılmış olacak.
Seyahat sırasında Samsunlu sadece havayolu şirketleriyle değil Türkiye’nin Tokyo Büyükelçisi Korkut Güngen ve Türkiye’nin Seul Büyükelçisi Murat Tamer’le de buluştu. Samsunlu büyümek için Asya pazarlarında kendilerini zorlamaları gereğine şu sözlerle işaret etti:
“Çin, Hindistan, Güney Kore ve Malezya pazarında mesafe katetmemiz gerekiyor. Bu pazardan sonra ABD, ardından Latin Amerika geliyor. Küresel aktarma merkezi ve ‘super hub’ olma potansiyelimizi artırmak adına pazardaki fırsatları değerlendiriyoruz.”
Kadri Samsunlu’nun “Airport Council Internatonal-ACI” (Uluslararası Havacılık Konseyi) kongresindeki oturumda vurguladığı ‘kapasite’nin önemine sohbetimiz sırasında da dikkat çekti. İstanbul Havalimanı’nın ana taşıyıcısı, Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı
İGA İstanbul Havalimanı’nın zirvede “Airport Service Quality-ASQ” (Havalimanı Hizmet Kalitesi) ödüllerinde “40 milyon yolcu üstü kategorisi”nde 3 ödül birden aldı:
- Avrupa’nın En İyi Havalimanı
- Avrupa’nın En Keyifli Havalimanı
- Avrupa’nın En Temiz Havalimanı
ACI, seyahatleri esnasında yolcularla yapılan görüşmelere dayanan küresel bir araştırma çalışması olan “Havalimanı Hizmet Kalitesi-ASQ” anketindeki yolcu memnuniyeti puanlarına dayanarak havalimanlarını farklı kategorilerde ödüllendiriyor.
Dünya çapında 465 bin kişiyle yapılan ankette, havalimanlarını kullanan yolculara check-in, gezinme kolaylığı, temizlik, alışveriş ve yemek gibi faktörler soruluyor.
İstanbul Havalimanı’nı işleten İGA’nın davetlisi olarak gittiğimiz Güney Kore’nin Incheon kentindeki kongrede CEO Kadri Samsunlu ödül sürecini değerlendirdi. Hemen ardından dünyadaki hava limanlarının 5 seviye ile sınıflandırıldığına dikkat çekti ve ekledi:
“
Bu yıl rekor Oncosem Onkoloji’nin. 3 Ocak’ta 17.50 TL’den işlem görmeye başlayan Oncosem’e o tarihte 1 TL yatıran yatırımcının bugün 12.5 TL’si var. Hisselerin tavan üzerine tavan yapması ve kısa sürede değerini en azından ikiye katlaması iştah kabartıyor. Bu gidişle bazı halka arzlarda yatırımcı sayısı halka arz edilen hisse adedini geçecek. Bu durumda önce isteyen hisseyi kapacak.
Borsa İstanbul’da son dönemde halka arz rüzgârı esiyor. Dile kolay. Bu yıl yapılan halka arzlara yaklaşık 42 milyon yatırımcı katıldı. Halka açılan şirketler toplam 43 milyar lira topladı. Dahası da var. Verileri inceledim. Yılbaşından bu yana BIST İstanbul Halka Arz Endeksi yüzde 101 değer kazanmış. Yani halka arz edilen hisselere yatırım yapanlar ortalamada parasını ikiye katlamış.
Son bir yılda halka açılan şirketlerinin hisselerinin getirisi ise ortalamada yüzde 316’yı bulmuş. Borsa İstanbul Endeksi ise aynı süreçte yüzde 144’te kalmış. Özetle halka açılan şirketlerin performansı borsayı da ikiye katlamış.
TAVAN ÜSTÜNE TAVAN
Son dönemde ne zaman bir şirket halka arz edilecek olsa talep yağıyor. Satılacak hisse miktarının kat kat üzerinde talep geliyor. Bu yoğun ilginin ardında halka arz edilen şirketlerin borsadaki performansı var. Şirket ilan edilen fiyat üzerinden halka açılıyor, hisse borsada işlem görmeye başlıyor. Arka arkaya her gün tavan fiyata yükseliyor. Borsada hisse senetleri bir günde en fazla yüzde 10 değer kazanıp değer kaybedebiliyor. Yüzde 10 değer kazan fiyat tavan, yüzde 10 değer kaybında ulaşılan fiyat ise taban olarak adlandırılıyor. Halka açılan şirketin hisseleri arka arkaya günlerce tavan fiyata ulaşıyor. Yüzde 100-200 arasında ne zaman ki kurumsal yatırımcılar satışa geçiyor, o zaman değer kazanımı ya duruyor ya da duraksıyor.
YATIRIMCI YAĞIYOR
Yıl başından bu yana yapılan halka arz sayısı 33’ye ulaştı. Aralık ayı sonunda talep toplayan 2 şirketin hisselerinin de ocak ayında işlem görmeye başlamasıyla bu yıl borsa tablolarına şimdiden 34 şirket eklendi. Geride bıraktığımız 8 ay için olağan üstü bir performans.