DÜN Ankara’ya ayak basan yeni ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, görevine seleflerine kıyasla biraz sıkıntılı bir şekilde başlıyor.
Bunun nedeni, Ankara’ya gelişinin ABD Senatosu’nda yapılan bir engelleme nedeniyle 5 aya yakın bir süre gecikmiş olmasıdır. Engellemeyi yapan Sam Brownback senatörlükten çekilmemiş olsaydı, Ricciardone’nin gelebilmesi şüpheliydi. İKTİDAR MUHALEFET DENGESİ Büyükelçinin engellenmesine gösterilen gerekçe, Ankara’daki görevi süresince projektörlerin üzerine çevrilmesine yol açacak cinstendir. Brownback, Ricciardone’nin özellikle Kahire Büyükelçiliği sırasında (2005-2008) demokrasi, insan hakları konularında duyarsız kaldığı, muhalefete yeterince önem vermediği, resmi hükümet çizgisine yakın durduğunu iddia etmiştir. Senatör, “Türk hükümetinin (ülkenin) laik köklerinden uzaklaştığı, bu nedenle ABD’nin kaygı duyması gerektiğini” belirttikten sonra “Türkiye ile güçlü bir ikili ilişki kurma arzumuz iktidardaki partiye de facto bir desteğe dönüşmemelidir” demiştir. Brownback, ayrıca Ricciardone’nin muhalefet partilerine de yakın davranacağı konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan güvence talep etmiştir. Bu engelleme, aslında ABD Kongresi’nde Türkiye’nin BM’deki İran oylamasında kullanılan oy, İsrail ile ilişkilerin kötüleşmesi ve eksen değişikliği tartışmalarının toplamı olarak beliren Türkiye’ye dönük rahatsızlığın bir uzantısıydı. Ricciardone, Ankara’daki görevi sırasında, kuşkusuz ülkesinin çıkarlarını korumak ve geliştirmek için hükümetle yakın bir şekilde çalışmak zorunda. Ancak bunu yaparken, Kongre’deki hassasiyetleri seleflerine kıyasla daha çok dikkate almak ve aynı zamanda muhalefet gruplarıyla da yakın ilişkiler kurarak dengeli bir çizgi tutturmak durumunda. KÜRT DOSYASINA HÂKİM Ricciardone, Ankara’daki görevine çok kuvvetli bir tecrübe ve birikimle geliyor. Bu, ABD’li diplomatın Türkiye’deki dördüncü görevi. İlk kez 1970’li yılların sonunda Adana’da görev yapmış, ikincisinde 1990’lı yılların başında Irak’ın hava sahasının kontrolüne dönük Çekiç Güç operasyonu çerçevesinde İncirlik’teki Türk ve ABD’li komutanlara danışmanlık görevini üstlenmişti. Ama bu süre içindeki en önemli görevi 1995-99 yılları arasında Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nin iki numaralı yetkilisi pozisyonunda olmasıydı. Bu konumuyla, Türkiye’nin koalisyon hükümetlerinin çalkantılarıyla geçen, 28 Şubat sürecine ve Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişine sahne olan yıllarını çok yakından izlemiş biri diplomat. Ricciardone’nin, aynı zamanda Irak, Afganistan ve Ortadoğu konularında önemli bir saha tecrübesi var. Bir önceki görev yeri Kâbil’di. 2000’li yılların başında ABD işgalinden çok önce “Özel Koordinatör” unvanıyla Irak’taki muhalefetin örgütlenmesinde kilit bir rol oynadı. Ankara mesaisiyle birleştiğinde Kürt sorununa çok vâkıf bir diplomat olduğu söylenebilir. Mısır’da büyükelçilik yapmış olması da Türkiye’nin artan bölgesel rolünü değerlendirmesi bakımından önem taşıyor. YÖN TARTIŞMASINA KATKI Ricciardone’nin ataması için geçen temmuz ayında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde düzenlenen oturumda Büyükelçi’nin Türkiye konusunda ilginç değerlendirmeleri kayda geçmişti. Açıklamalarındaki dikkat çekici bir nokta, ABD’li diplomatın Türkiye’nin kaydettiği gelişmeleri överken “Türkler, özellikle medya özgürlüğü gibi haklar da dahil olmak üzere insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında daha çok ilerleme sağlanmasını talep ediyorlar” diyerek basın özgürlüğünü sorunlu bir alan olarak göstermesiydi. Türkiye’nin gittiği yön konusundaki değerlendirmelerinin altını özellikle çizmek gerekiyor. Ricciardone, oturum sırasında bir senatörün “Eğer Türkiye, İran’a karşı ılımlı bir alternatif olabilecekse” sözüne takılmış ve şöyle demişti: “Bu ifadeye biraz şaşırdığımı söylemeliyim. Çünkü daha önce Türkiye’de görev yaptığım zamanlarda ‘eğer’ sözcüğü hiçbir zaman karşınıza çıkmazdı. Biz Türkiye’yi her zaman, hiçbir soru işaretine yer olmayacak biçimde bölgedeki diğer ülkeler açısından Müslüman çoğunluğa sahip laik bir demokrasi olarak görürdük. Belki mükemmel bir demokrasi değildi ama bu yönde mücadele veriyordu ve büyük atılımlar yapıyordu. Geçmişte hiçbir zaman bunun sorusu olmazdı. Yaklaşık 10 yıldır uzağında kaldım. Ülkenin nasıl değiştiğini ve dönüştüğünü anlayabilmek için bizzat gidip görmem lazım.” Bakalım Türkiye’de gördüklerinden sonra “eğer” sözcüğünü kullanacak mı Francis Ricciardone?