ANKARA, Hacettepe, ODTÜ ve Gazi üniversiteleri rektörlerinin, öğretim üyelerinin maaşlarının iyileştirilmesi amacıyla hükümet nezdinde yürüttükleri ısrarlı girişimler, bu aşamada yetersiz bir sonuçla kapandı.
Rektörlerin hareketi, maaşlar açısından üniversitelerde bıçağın artık kemiğe dayandığını hissettirmeyi amaçlıyordu.
Kamu kesimindeki genel ücret skalası içinde bakıldığında, üniversitedeki maaşlar, oldukça düşündürücü, daha doğrusu komik bir görüntü kazanmıştı.
Başbakan Bülent Ecevit'in, bilim adamlarının durumunu iyileştirmek için samimi bir çaba içine girdiği inkár edilemez. Nitekim, 2002 yılı bütçesinde öğretim üyeleri için 200 trilyonluk ek bir kaynak ayrılmıştır.
Ancak ardından işler karışmış, bu kaynak bir başka haklı ihtiyaç olan kamuda üst görevlerdeki ücret dengesizliğini gidermeyi amaçlayan genel bir iyileştirmenin finansmanı için kullanılmıştır.
Örneğin kıdemli albaylar, Sayıştay mensupları, hákim ve savcılar, albaylar, genel müdürler, kaymakamlar, yarbaylar, daire başkanları da kapsam içine alınmıştır.
Bu arada, hesapta yokken, milletvekilleri de 850 milyon liralık bir zamma mazhar olmuşlardır. Düzenlemedeki en yüksek artış gruplarından birini, 850 milyon lirayla milletvekilleri oluşturuyor.
Milletvekili maaşı yaklaşık 3.5 milyardan 4.2 milyar liraya yükselirken, bir profesörün maaşı yaklaşık 1.2 milyardan 1.6 milyara çıkabilmiştir.
* * *
Yine de bilim adamları açısından bu iyileştirmenin değeri inkár edilemez. Gelgelelim, yardımcı doçentler ve araştırma görevlileri ücret ayarlamasının dışında kalmıştır.
Bugün yardımcı doçent maaşı 554 (400 dolar), araştırma görevlisi maaşı ise 400 milyon (300 dolar) liradır.
Düzenleme, bugünkü haliyle yetersizdir ve sorunu çözüme kavuşturmadığı gibi üniversitelerdeki sıkıntıyı artırmış, zam alan kadrolarla maaşı yerinde sayan kadrolar arasında ikilik yaratmıştır.
Oysa, yapılacak bir reformda öncelikli olarak durumu iyileştirilmesi gereken grup, araştırma görevlileri ve yardımcı doçentlerdi.
Bunun basit bir nedeni var. Bu, bilimsel gelişmenin altyapısı, daha doğrusu üniversitelere Türkiye'nin en iyi beyinlerini çekme ihtiyacı ile doğrudan ilgili.
Sorunun özünde, öğretim üyesi maaşlarının son 20 yılda reel olarak kamudaki diğer kesimlere kıyasla sürekli zemin kaybetmesi yatıyor.
Geçmişte, üniversitelerdeki en iyi öğrencilerin akademik kariyer için fakültede tutulması ádettendi. Makul bir maaş düzeyi, parlak ve idealist mezunların akademik kariyeri tercih etmelerini mümkün kılıyordu.
Oysa, bugünkü tabloda en iyilerin üniversitede tutulması imkánı yitirilmiştir. Akademik kariyer yapmanın parasal açıdan özendirici hiçbir yanı kalmamıştır. İdealizm de tek başına karın doyurmaya yetmemektedir.
Bu, ancak bilimi önemsemeyen, bilime saygı duymayan ülkelerde karşılaşılacak bir durumdur.
Bu ülkelerin kendi geleceklerine kastettikleri maalesef sonradan anlaşılıyor.