Paylaş
Burada karşımıza çıkan tablo, istihbarat analizi sürecinde hangi hataların yapılmaması gerektiği noktasında dersler çıkartılabilecek özel bir vaka olarak incelenebilir.
* * *
Ancak konuyu irdelemeden önce iki faktörü değerlendirmeye katmamız gerekiyor. Bunlardan birincisi, hava harekâtının yapıldığı gün “terörist faaliyeti” olarak değerlendirilen hareketin başladığı yerle ilgili. Burası, civarında PKK kamplarının bulunduğu, o günlerde örgütün yoğun hareketliliğinin tespit edildiği Haftanin bölgesinde yer alıyor.
İkincisi, hadise öncesindeki günlerde PKK’nın sınır bölgesine bir baskın düzenleme hazırlığı içinde olduğu yolunda birden çok istihbarat raporu gelmiştir MİT’ten. PKK’nın sahadaki yönetici kadrolarından Fehman Hüseyin’in bölgede dolaştığı konusunda tekrarlanan bir istihbarat akışı söz konusudur. Özetle, askeri makamlar olay olmadan önce o bölgede her an sınırdan bir PKK eylemi beklemekteydi.
İşte bu ortam içinde insansız hava aracı (İHA) 28 Aralık 2011 tarihinde saat 17.20’de Irak tarafında sınırın 6-7 km kadar güneyinde üç adet motorlu araç olduğu değerlendirilen ısı kaynağı tespit etmiş, araç sayısı 15 dakika sonra yediye çıkmıştır.
Askeri Savcılığın kararındaki verilere bakıldığında, askeri makamların, İHA’nın tespit ettiği bu iki görüntünün hemen ardından PKK’dan beklenen hareketin başladığı değerlendirmesine yöneldiği dikkat çekiyor. Dünkü yazımızda ayrıntılı bir dökümünü verdiğimiz bütün sıralı komutanlıklarda İHA görüntülerine bakan her rütbedeki askeri yetkili, bunların teröristlere ait olduğu yolundaki analize iştirak etmiştir.
Bu konuda altını çizmemiz gereken bir nokta var. İHA’lar ısı kaynağını görüntüye döküyor. Ekranda beliren görüntünün terörist mi yoksa kaçakçı mı olduğunu kesinlik içinde ayırt edebilme imkânı yok. Ama böyle olduğu halde, bütün kademelerde tereddüt duyulmadan, hiçbir ihtiyat payı bırakılmadan gelenlerin terörist olduğuna kesinlik içinde kanaat getirilmiştir.
* * *
Gelen İHA görüntüleriyle ilgili bir noktaya daha dikkat çekelim. Savcılık kararına göre, saat 17.20’de araçların görülmesinden bir süre sonra saat 18.15’te “doğu istikametinden” yük hayvanı ve insanlardan oluşan yaklaşık 20 ısı kaynağı motorlu araçların bulunduğu yere gelmiştir. Saat 18.20’de bu kez “kuzey istikametinden” aynı evsafta başka bir grup daha gelmiştir.
TBMM Uludere Komisyonu üyelerine 15 Şubat 2012 tarihinde askeri yetkililer ve ASELSAN uzmanlarıyla birlikte o güne ait İHA kayıtları izlettirilmiştir.
Görüntüleri izleyenler arasında bulunan CHP’li komisyon üyesi Ankara Milletvekili Levent Gök, “Saat 18.23 itibarıyla Türkiye sınırından Irak’a giden insan ve hayvan topluluğu çok net bir şekilde gözlemlenmiştir. Hatta uzmanlara soru sormaya dahi gerek kalmamıştır” diye yazıyor komisyon raporuna eklediği muhalefet şerhinde.
Ancak 28 Aralık 2011 akşamı “kuzeyden güneye hareket”in ekrana düşen İHA görüntülerini izleyen askeri yetkililerin, bunun kaçakçılık faaliyeti olabileceği ihtimalini hiçbir şekilde hesaba almadıkları anlaşılıyor.
* * *
Teknolojinin gelişmesi haber alma imkânlarını ne kadar genişletse de istihbaratın değişmeyen altın kuralı insan unsurunun vazgeçilmezliğidir. Ayrıca, teknik imkânlarla elde edilen istihbarat verilerinin sahada insan kaynakları üzerinden teyidinin yapılarak kıymetlendirilmesi de işin esasıdır.
Basit mantıkla yaklaşalım. Hava harekâtının düzenlendiği sınır mevkii, çok uzun yıllardır köylülerin kaçakçılık güzergâhı olarak kullandıkları bir yerdir. Kaçakçılık, civardaki köylerde yaşayan insanların en önemli geçim faaliyetlerinden biridir. TSK’da hava harekâtı kararına iştirak eden bütün askeri kademeler, bu bölgenin aynı zamanda bir kaçakçılık yolu olduğunu bilmiyor muydu?
Karar alma süreci içinde yer alan tek bir kişinin bile aklından o gün bölgede kaçağa gitmiş köylüler olup olmayacağı sorusu geçmemiş midir?
Çok önemli bir ayrıntı daha var. İHA’dan ilk görüntü saat 17.20’de düşmüş, F-16 ilk bombayı grubun üzerine saat 21.39’da bırakmıştır. Arada dört saat 19 dakika geçmiştir. Bu dört saati aşkın süre içinde Uludere’de görevli jandarma birimleriyle hava harekâtı kararını alan üst komutanlıklar arasında bir koordinasyon kurulamaz mıydı?
Böyle bir ihtiyacın duyulmadığı anlaşılıyor.
“Kaçınılmaz hata” konusundaki değerlendirmemize yarın da devam edeceğiz.
Paylaş