Paylaş
Çetin Altan, 12 Mart döneminde hapishaneden çıktıktan sonra “Bir Avuç Gökyüzü” romanını yazarken, kitabının yaklaşık 40 yıl sonra bir gazeteciler günü etkinliğinde tutuklu gazetecilerin durumunu anlatmak için referans olacağı herhalde aklının ucundan bile geçmemişti.
Kürsüde gökyüzüyle ilgili bu soruları soran kişi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “2011 Basın Özgürlüğü Ödülü”ne layık görülen tutuklu gazeteci Ahmet Şık adına bu ödülü kabul eden avukatı Fikret İlkiz’di.
Şöyle devam etti İlkiz: “Cezaevinde cam bardak ve cam bardakta su içmek yasak. Sizlere böyle bir yasak yok, serbestsiniz. O zaman cam bardakta su içtiğinizde, tutuklu gazetecileri hatırlayın... Onların kapılarını başkaları kapatıyor, kapılar üzerlerine kilitleniyor. Herhangi bir kapıyı açıp kapatırken de onları düşünün...”
Tutuklu gazetecinin avukatı, o an “bir avuç gökyüzüne sıkışmamış” olan, tam tersine Dolmabahçe Sarayı’nın büyük bahçesine yayılmış olan bizlerden kendimizi “içeridekiler”in yerine koymamızı istiyordu.
Evet bizler, “dışarıdakiler” olarak mekânsal olarak sansürün kaldırılışının 103’üncü yıldönümü dolayısıyla düzenlenen “Gazeteciler Günü” töreninde toplanmıştık.
Ve kürsüden yapılan konuşmalarda sıkça konu edilen iki başlık vardı: sansür ve tutuklu gazeteciler... Galiba son yıllarda düzenlenen en sıkıntılı Gazeteciler Günü etkinliğiydi.
YENİ BİR YAYIN: TUTUKLU GAZETE
Geçen yılki tören sırasında tutuklu gazetecilerin sayısı 50 dolayında veriliyordu. TGC Başkanı Orhan Erinç ise töreni açış konuşmasında sayının bu yıl 70’e çıktığını söyledi.
Bu yılki “Basın Özgürlüğü Ödülü”nün diğer bir sahibi Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi de konuşmasında “yasalar değişmez ve mahkemeler kanunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygun bir perspektifle uygulamazlarsa, gelecek yıl cezaevlerindeki gazeteci sayısının 100’ü geçmesinin kaçınılmaz olduğu” uyarısını yaptı. Gazeteciler Günü’ne hâkim olan havayı sembolize eden ilginç bir olay, tutuklu gazetecilerin gönderdikleri yazılarla çıkarılan “Tutuklu Gazete” oldu. TGS Başkanı İpekçi’nin inisiyatifiyle yayımlanan 12 sayfalık bu siyah-beyaz gazetede cezaevinden gönderilmiş toplam 39 yazı yer alıyor.
Gazetenin editörleri, tutuklu gazetecilerden yazıları toplarken davalara göre herhangi bir ayrım yapmamış. “İçerik sağlayıcıları” arasında KCK davasında tutuklu olan Kürt gazeteciler de var, sosyalist dergilerin yöneticileri ya da Ergenekon’dan içeri alınan gazeteciler de... Hepsinin ortak paydası tutuklu olmaları. Bu arada çok sayıda yazıda, hükümet çevrelerinin tutuklu gazetecileri kategorik bir şekilde “terörist” olarak nitelemesine gösterilen tepkiler öne çıkıyor.
Yazanların hatırı sayılı bir bölümü de Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde özellikle Kürt sorunu ve PKK hakkında yazdıkları yazılar nedeniyle “terör propagandası” suçlamasıyla tutuklanan isimler.
AVRUPA DA ELEŞTİRİYOR
“Tutuklu” gazetesi 2011 yılında Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumunu göstermesi bakımından tarihi bir belge niteliği taşıyor ve aslında Batı dünyasından son dönemde Türkiye’ye yöneltilen ağır ve yaygın eleştirilerin de odaklandığı sorunlu alana işaret ediyor.
“Tutuklu Gazete”nin yazarlarının büyük bir bölümü, Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’ün son raporunda eleştirdiği uygulamalar sonucu hapse düşmüş insanlar.
Bu sorunlar arasında Hammarberg’ün de dikkat çektiği gibi, TCK ve Terörle Mücadele Yasası gibi yasalardaki yetersizlikler, yargının AİHM içtihatlarını içselleştirmemiş olması ve kısmen bunun da bir sonucu olarak uzun tutukluluk süreleri gibi başlıklar yer alıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önceki gün yayımladığı mesajda “basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti konusundaki bazı sıkıntıların çözüme kavuşması” beklentisini ifade etmiş olması her şeye rağmen sorunun varlığını teslim eden bir çıkış. Bütün mesele, bu sorunun üzerine gidilmesi konusunda hükümet katında herhangi bir çabanın gözlenmemesi.
Sahi “Tutuklu Gazete” daha kaç nüsha çıkar bu gidişle?
Paylaş