Paylaş
“Buraya nasıl geldik?”, “Farklı hareket edilemez miydi?”, “Nerede, hangi hatalar yapıldı?” gibi sorular bu muhasebenin ana eksenini oluşturuyor.
Bu, aslında kaçınılmaz bir durum. Suriye’de sürmekte olan krizin, belirsizliğin sonuçları önümüzdeki dönemde muhtelif şekillerde karşımıza çıkmaya devam ettikçe bu muhasebenin alanı genişleyecektir.
Geriye baktığımızda, Arap Baharı ile birlikte güney komşumuzdaki ilk hadiselerin 2011 mart ayında patlak vermesinden itibaren izlenen Suriye politikasının kamuoyunda pekâlâ sorgulandığı, siyasetçiler, akademisyenler ve medya mensupları arasında canlı tartışmaların yapıldığı, su yüzüne çıkan ve çıkabilecek olan risklere kuvvetli bir şekilde dikkat çekildiği hatırlanacaktır.
Yaşanan bütün bu tecrübe, dış politika konularının demokratik bir tartışma ortamı içinde özgürce konuşulabilmesinin, iyi niyetle yapılan uyarıların kayda geçirilip üzerinde fikir imal edilmesinin ne kadar yararlı olacağını hepimize gösteriyor olmalıdır; en azından benzer hatalar ileride tekrarlanmak istenmiyorsa...
Suriye politikasının bugün büyüteç altına yatırılmış olması, beni de başından itibaren yakından izlemeye çalıştığım bu dosyada, özellikle içsavaşın patlak verdiği ilk dönemde kaleme aldığım yazıları, analizleri yeniden okuyarak bir hafıza tazelemesi yapmaya yöneltti.
Gerekli olmadıkça yazılarımda kendimden söz etmekten kaçınmakla birlikte, bugün bir istisnayla, bu yazdıklarım arasından krizin kritik dönemeç noktalarında yaptığım bazı tespitleri yeniden paylaşmak istiyorum.
Yanlış anlama olmasın, medyada Suriye politikasını tartışan pek çok isimden yalnızca biriydim o zaman kesitinde. Suriye konusunda o dönemde kayda değer uyarılar yapan isimlerden birinin, şimdi hayatta olmayan dış politika yazarlığının büyük ustası Sami Kohen olduğunu da bu vesileyle hatırlatmak isterim.
Aslında bu hafıza tazelemesi, Suriye bağlamında bugün önümüzde duran birçok zor sorunun bundan 10-11 yıl öncesinde zaten büyük ölçüde şekillenmiş olduğunu, sonradan daha da geniş boyutlar kazanarak, ağırlaşarak bugünlere uzandığını da gösteriyor.
Bu tespitlerin bir kısmını yazıların başlıkları altında alıntılarla çok özet olarak hatırlarsak...
- HÜKÜMET SURİYE SINAVINDA ZORLANIYOR/26 Nisan 2011: “Ankara’nın Beşar Esad’a büyük bir sabırla yaptığı yatırımın ne yazık ki karşılıksız çıktığı bir tablo var önümüzde. Suriye’de tanık olduğumuz üzücü olaylar, Türkiye’nin bölgede düzen kurucu olma iddialarını da boşlukta bırakma potansiyelini taşıyor. Ortadoğu’daki değişim dinamiklerinin kazandığı ivme Ankara’nın hesaplarını, senaryolarını altüst etmişe benziyor.”
- SURİYE MUHALEFETİNDEN YARDIM TALEBİ/11 Ekim 2011: (Reform telkinlerini Esad’ın karşılıksız bırakması üzerine Ankara’nın tutumunu sertleştirmesi ve muhalefete desteğe başlamasının ardından) “Şam’daki rejim kendi bekasını sağlamak için hiçbir sınır tanımayan siciliyle malul. Dolayısıyla pes etmemek için her yola başvuracaktır. Türkiye, artık Esad’ın gözünde hasım bir ülkedir. Esad ise Ankara’daki AK Parti hükümeti açısından bir an önce çökmesi temenni edilen, gidici gözüyle bakılan bir siyasi kimliktir. Hükümetin attığı önemli bir adım, Suriye muhalefetine tanıdığı hareket serbestisidir. Suriye’nin geleceğinde iddia taşıyan muhalif grupların hepsi Türkiye’de kendilerine emniyetli bir liman bulmuştur. Dikkat çekici olan, Suriye ordusundan ve muhtelif güvenlik örgütlerinden firar edip Türkiye’ye sığınan muhalifler ve aileleri için ayrı bir çadırkent tahsis edilmiş olmasıdır.”
- SURİYE POLİTİKASINDA AYAR SORUNU/12 Ekim 2011: “Suriye’deki çatışma durumuyla ilgili başlıca şu senaryolar var. Birinci senaryo, muhalefetin ivme kazanarak güçlenip rejimi kısa zamanda devirmesidir. Bu zayıf bir olasılıktır. İkinci bir senaryo, Esad’ın güçlenen muhalefet ile iktidarı paylaşacağı bir uzlaşı modeline razı olmasıdır. Ancak bu uzlaşı eşiğinin çoktan geride kaldığı konusunda genel bir mutabakat var. Daha gerçekçi olan bir senaryo, çatışma halinin çok uzun bir zamana yayılmasıdır. Tümüyle dışlanmaması gereken bir senaryo daha var. O da Baas rejiminin bütün uluslararası baskılara ve içteki şiddetli muhalefete rağmen, giderek zorlanarak da olsa ayakta kalmasıdır. Karşılıklı olarak bütün köprülerin atıldığı hatırlandığında, bu olasılık Türkiye’yi çok zorlayacak bir senaryo gibi beliriyor. Sanki en kötü durum senaryoları ağır basıyor. Bu kaotik senaryolar Türkiye’ye dönük toplu göç hareketlerini tetikleyebilir. Sıkça askeri güç kullanımını ima eden çıkışlar, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin bir iç meselesi şeklinde takdim edilmesi, kullanılan söylemde aşırı sert tonların hâkim olması, ayrıca konunun şahsileştirilmesi başlıca sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.”
- SURİYE KRİZİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER/26 Haziran 2012: (Suriye’nin 22 Haziran 2012 tarihinde bir Türk F-4 uçağını düşürmesi ve iki pilotumuzun şehit olmasından sonra) “Resmi açıklamalarda ne kadar inkâr edilirse edilsin, Türkiye’nin Suriye’deki muhalefete silah sevkıyatında en azından bir transit noktası olarak kullanıldığı artık az çok aleniyet kazanmış gözüküyor. Bu da kaçınılmaz olarak Şam’ın tehdit değerlendirmelerinde Türkiye’yi bir “düşman ülke” konumuna oturtuyor. Türkiye, güney komşumuzdaki içsavaşta açıkça taraftır. Suriye karşısında izlenen politika daha kontrollü, dengeli bir çizgide tutturulabilmiş olsaydı, ilişkilerde bugün tanık olduğumuz ölçülerde bir kopma, savrulma da pekâlâ önlenebilirdi.”
- BEŞAR ESAD’IN DEVRİLMESİ İÇİN HER YOL MEŞRU/27 Haziran 2012: (Erdoğan’ın bir gün önce AK Parti grubuna hitabının ardından) “Başbakan, artık Esad yönetimini “açık ve yakın tehdit” olarak niteliyor, bu rejimin düşürülmesi, ortadan kaldırılması hedefine odaklandığını saklamıyor. “Suriye halkına diktatör ve çetesinden kurtuluncaya kadar gereken her türlü desteğin verileceği” yolundaki sözleri, Başbakan’ın bugüne kadar Esad karşısındaki en ileri beyanıdır. Erdoğan’ın bu sözleri, geçen hafta New York Times ve Guardian’da çıkan, Türkiye’nin CIA’nın sınırda Suriye’ye dönük bazı faaliyetlerine ev sahipliği yaptığı, ayrıca muhalefete silah sevkıyatında rol oynadığı, bunun finansmanına katkı sağladığı, bu çerçevede Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte hareket ettiği yolundaki haberlerin bir teyidi olarak da görülebilir.”
- GÜNEY SINIRIMIZDAKİ YENİ REALİTE/25 Temmuz 2012: (Temmuz ayı sonuna doğru Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırına bitişik bölgenin büyük bir bölümünün kontrolünün rejimden PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) geçmesinden sonra) “Türkiye açısından rahatsız edici bir gerçek var. O da Kuzey Suriye’nin önemli bir bölümünün PKK’ya paralel çizgideki PYD’ye bağlı grupların kontrolünde olmasıdır. Buralarda devlet dairelerine giren Kürt grupların Öcalan ve PKK bayraklarını asmaları çok şey anlatıyor. Kandil, böylelikle Türkiye-Suriye sınırı boyunca çok geniş bir hareket serbestisi kazanmıştır. Ama bir bu kadar önemlisi, Kandil’in Suriye üzerinden Ortadoğu’nun büyük fotoğrafı içindeki aktörlerden biri olarak kendisini tescil ettirecek olmasıdır. Ortadoğu’da böylesine kritik bir türbülansa kendi içinde Kürt sorununu henüz çözüme kavuşturamamış bir ülke olarak girmesi, Türkiye açısından ne yazık ki bir zafiyet noktası yaratıyor.”
- ERDOĞAN’IN SURİYE’YE MÜDAHALE DOKTRİNİ/27 Temmuz 2012: (Erdoğan’ın Kuzey Suriye’deki bu gelişme üzerine 25 Temmuz 2012 tarihinde Kanal 24’te yaptığı açıklamalar üzerine) “Erdoğan, PYD’yi PKK çizgisinde bir terör örgütü olarak görüyor, “Bu oluşuma eyvallah diyecek halimiz yok. Müdahale etmek en doğal hakkımız” tavrını koyuyor. Ayrıca, “tampon bölge” seçeneğini dışlamıyor. Erdoğan, muhalif güçlerin de Kuzey Suriye’deki yapılanmadan rahatsız olduğunu belirterek, Türkiye’nin Suriye muhalefeti ile birlikte kuzeydeki Kürt oluşumuna karşı işbirliğine gitmekten çekinmeyeceğini söylemiş oluyor.” (Fırat Kalkanı Harekâtı dört yıl sonra 2016 Ağustos ayında başlamıştır.)
- ERDOĞAN, SURİYELİ TÜRKMENLER DOSYASINI AÇTI/28 Temmuz 2012: “Türk kamuoyunun bir kesimi galiba Suriye’deki Türkmenlerin varlığından geçen pazar günkü Gaziantep İslahiye’de Suriyeli mülteciler için kurulmuş olan çadırkentteki olaylar dolayısıyla haberdar oldu. Suriye’deki Türkmenlerle ilgili açıklamaları, Suriye’deki Türkler dosyasının Başbakan’ın Suriye’ye dönük zihinsel egzersizlerinde giderek geniş bir yer tutmaya başladığını gösteriyor. Ankara, Türkmenlerin Suriye denkleminde sınırlı bir ölçekte de olsa bir faktör haline gelmesini, bu ülkeye dönük pozisyonlarını güçlendirecek bir gelişme olarak görüyor.”
Yarın da bir yıl sonra 2012 yazı sonunda sahada şekillenen tablo karşısında toplam 12 maddede “Nerede hata yapıldı?” sorusuna verdiğimiz yanıtların üzerinden gideceğiz.
Paylaş