Paylaş
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bugün Ankara’da bir araya gelerek Suriye’nin geleceğini masaya yatıracaklar.
Üçlü zirve, varılan uzlaşı çerçevesinde Şam’ın yakınlarındaki Doğu Guta’dan otobüs konvoylarıyla yola çıkan muhalefete bağlı silahlı gruplar ve ailelerinin partiler halinde kuzeyde İdlib’e ve Türkiye’nin kontrolündeki Cerablus’a vardığı ya da varmak üzere olduğu bir zaman kesitine denk düşüyor.
Bütün bu gelişmelerin tam ortasında Türkiye’den bir askeri heyet önceki gün İdlib bölgesinin güneyinde sahada keşif çalışması yapıyor ve dün Putin’in Ankara’ya ayak basmasından kısa bir süre sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’de sekizinci gözlem noktasını kurduğu açıklanıyor.
Bunların hepsi birbiriyle yakından ilişkili, iç içe geçmiş olan ve büyük Suriye fotoğrafını tamamlayan gelişmeler.
Birincisiyle başlayalım. Bugün yapılacak olan üçlü zirve, Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün Suriye’nin geleceği konusunda geçen yıl başlattıkları Astana sürecinin geldiği en son aşamayı gösteriyor. Bu sürecin en önemli sonuçlarından biri Suriye’de rejimle muhalifler arasında ateşkesin uygulanacağı dört ayrı çatışmasızlık bölgesinin ilan edilmiş olmasıydı. Bunlardan biri, doğrudan Türkiye’nin sorumluluğuna havale edilmiş bulunuyor: İdlib...
Türkiye, İdlib’de kurduğu askeri gözlem noktaları ile (1) numaralı çatışmasızlık bölgesinde ateşkesin denetim görevini üstleniyor.
İdlib, Afrin’in güneyinden aşağı doğru inen, doğuda Esad rejiminin kontrolündeki Halep vilayeti ile çevrelenen, batıda Hatay ve yine rejim kontrolündeki Lazkiye bölgesine bitişik, güneyde ise Hama’nın kırsalına açılan bir coğrafyaya yayılmış olan bir bölge. Beşar Esad’ın Şam civarındaki Doğu Guta’da hâkimiyetini önemli ölçüde sağlamasıyla birlikte, İdlib, savaşın son aşamasına girilirken Suriye’deki silahlı muhalif grupların en yoğun bir şekilde kümelendiği bölge olarak dikkat çekiyor.
Uluslararası Kriz Grubu’na göre İdlib’de, yarısı yerinden edilmiş Suriyeliler olmak üzere 2 milyon 650 bin insan yaşıyor. Bu bölgede rejim muhalifi on binlerce silahlı militan üslenmiş durumda. Önemli bir bölümü omurgasını El Nusracıların oluşturduğu Heyet Tahrir Üş Şam örgütüne mensup.
Türkiye’nin İdlib’de kurduğu gözlem noktaları rejim güçleri ile muhalefet arasında bir tampon işlevi görüyor ve bu yönüyle çatışmasızlık hedefini destekliyor. Ama bu işlevin kritik bir boyutu daha var. Esad rejiminin Doğu Guta’da olduğu gibi İdlib’deki muhaliflere karşı topyekûn bir saldırıda bulunması halinde, bu hamlenin Türkiye’ye dönük çok büyük bir göç dalgasını tetiklemesi işten değil. Dolayısıyla Türkiye’nin sahadaki askeri mevcudiyeti, böyle bir ihtimal karşısında Esad rejimine dönük önemli bir caydırıcılık yaratmış oluyor.
Ayrıca, gözlem noktalarıyla İdlib’de söz sahibi bir aktör konumuna gelmesi, Suriye’de siyasi çözüm arayışının hızlanacağı bir dönemde Türkiye’nin masadaki pozisyonunu da güçlendiriyor.
Bir başka açıdan baktığımızda, Afrin bölgesini kontrolüne aldıktan sonra Hatay’dan Cerablus’a kadar uzanan bir kuzey kuşağında kendi güvenlik koridorunu tesis eden Türkiye, Suriye’deki askeri angajmanına güneye doğru inen bir derinlik de kazandırmış oluyor.
Türk askeri heyetinin pazartesi günü sahada yürüttüğü keşif çalışmasının ardından dün akşam saatlerine doğru (bu yazı yazılırken) Genelkurmay’dan bir açıklamayla İdlib’deki sekizinci gözlem noktasının tesis edildiği duyuruldu.
Türkiye, Astana sürecinde toplam 12 gözlem noktası kurmayı taahhüt etti. Geçen ekim ve kasım aylarında İdlib’in kuzeyinde kurulan ilk üç gözlem noktasından sonra, geçen ocak ve şubat aylarında İdlib’in doğu bölgesinde kuzeyden güneye doğru inen üç gözlem noktası daha tesis edildi.
İlginçtir ki, yedinci gözlem noktası Afrin’in TSK’nın kontrolüne geçmesinden tam bir gün önce 17 Mart günü, yine kuzey hattında kuruldu.
Anadan’daki bu gözlem noktasının önemi, Esad rejime bağlı İran destekli Şii milislerin yoğun bir şekilde üslenmiş oldukları Nubul ve Zahra yerleşimlerinin hemen bitişiğinde olması.
Sekizinci gözlem noktasının yeri açıklanmadı. Ancak keşif heyetinin hafta başında inceleme yaptığı Han Şeyhun yerleşiminin de dahil olduğu İdlib’in güney bölgesindeki alanlara bakıldığında, gözlem noktalarıyla kuzey ve doğuda çizilen tampon hattının bundan sonraki aşamada güney ve güneybatıya uzanacağını tahmin edebiliriz.
Gelgelelim her birinin bölük düzeyinde olduğu tahmin edilen bu gözlem noktalarının eli silahlı sayısız grubun kol gezdiği bir coğrafyada önemli riskler taşıdığı da göz ardı edilemez.
Paylaş