Türkiye ile Yunanistan arasında barışa şans verme zamanı

TÜRKİYE ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin nevi şahsına münhasır bir yapısı var. Başka ülkeler arasındaki ilişkilerin dinamiklerinin işleyişinin açıklanmasında kullanılabilecek modellerin dışına çıkan, bu gibi kalıpları tersyüz eden, bunlara meydan okuyan bir ilişki yapısından söz ediyoruz.

Haberin Devamı

Burada karşılaştığımız kendine özgülük, kuşkusuz öncelikle uluslararası ilişkiler alanındaki akademisyenlerin üzerinde çalışması gereken bir durum olarak beliriyor.

Ancak biraz üstünde düşündüğümde, bu ilişkinin galiba farklı uzmanlıkların da alanına girdiğine kanaat getirmekten
alıkoyamıyorum kendimi. Her zaman rasyonellere dayalı kabuller üzerinden formüle edilebilecek bir ilişki işleyişi söz konusu değil.

Galiba rasyonellerin dışındaki davranışların, saiklerin, duyguların da sıkça denkleme dahil olduğu karmaşık bir ilişki bu.

Aralarında çok ciddi anlaşmazlıklar, çatışmalar olsa da, aynı duygu iklimini paylaştığını hisseden insanların her şeye rağmen karşı koyamadıkları bir biçimde birbirlerine doğru yönelmesi ve yan yana geldiklerinde kendilerini iyi hissetmelerinde olduğu gibi durumları düşünün...

Haberin Devamı

Aynı coğrafyayı paylaşan, aynı rüzgarları içine çeken iki ülke arasında da aynısı pekâlâ olabiliyor.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin tarihine baktığımızda, bu tespiti haklı çıkaracak o kadar çok vaka aktarmak mümkün ki...

*

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün gerçekleştirdiği Atina gezisi sırasında yapılan karşılıklı sıcak açıklamalar, gezinin tümüne hâkim olumlu hava işte bende bu düşünceleri tetikledi. Klasik bir analiz kalıbının dışına çıkmak istedim dün sabah bilgisayarın karşısına oturduğumda.

Ve 1990’lı yılların sonunda çok yakından tanıklık ettiğim bir dönemde Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan sert gelişmeleri, savrulmaları, iniş çıkışları hatırladım.

Terörist Abdullah Öcalan, 1998 yılı sonuna doğru Suriye’den çıkmasıyla başlayan uzun bir kovalamacadan sonra 1999 yılı şubat ayında Yunanistan’ın Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Yunan Büyükelçiliğinde ortaya çıkmıştı. Öcalan, CIA ile işbirliği içinde düzenlenen bir operasyonla 15 Şubat 1999 Pazartesi günü MİT tarafından Türkiye’ye getirilmişti.

Yunanistan devleti, komşusu Türkiye’de o dönem itibarıyla 30 bin insanın ölümüne yol açmış bir terör örgütünün kurucusu ve yöneticisini olan kişiyi koruyucu kanatları altına almakta bir beis görmemişti.

Haberin Devamı

Tabii bu skandalın ortaya çıkması Atina’da şiddetli bir siyasi sarsıntıya neden olmuş, Yunanistan uluslararası alanda zor duruma düşerken, iki ülke arasındaki ilişkiler tarihinin en kötü dönemlerinden birine girmişti.

Derken...

Türkiye, aynı yıl meydana gelen 17 Ağustos 1999 Körfez Depremi’nde tarihinin en büyük doğal felaketlerinden birini yaşarken, ilk yardıma koşanlar arasında Yunanistan vardı.

Bu deprem felaketi, Atina’da hükümeti sarsan Öcalan krizinden hemen sonra Yunanistan’da dışişleri bakanlığı görevini üstlenen Yorgo Papandreu ile zarafetini, nezaketini hep özlediğimiz, o tarihteki Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in birlikte yürüttükleri diplomasi üzerinden iki ülke arasında önemli bir yakınlaşma dönemini beraberinde getirmişti.

Haberin Devamı

Özetle, Yunanistan’ın Kenya’da suçüstü yakalanmasından sonra artık kolay kolay iflah olmayacağı düşünülen ilişkiler birden bahar havasına girmiş; dahası, Yunanistan Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecine kuvvetli bir destek vermeye başlamıştı.

*

Bu tür sert iniş çıkışlar, ani iklim değişiklikleri Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin galiba biraz doğasında var.

Çok yakın tarihten bir iki örnekle hatırlayalım. Bundan üç yıl kadar önce bu zamanlarda iki komşu ülke Ege’de yakın tarihin en tehlikeli bunalımlarından birinde karşı karşıya gelmişti.

Ege’de sıcak bir çatışma ihtimalinden, açık denizde yaşanan gerilimde sahadaki bir yanlış anlamanın istenmeyen sonuçları tetiklemesinden endişe edilen günlerdi.

Haberin Devamı

Türkiye’nin 2019 kasım ayında Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşması ile Akdeniz’deki egemenlik alanını Yunanistan karasularının hemen yanından güneye, Libya açıklarına kadar yayması, iki ülkeyi Doğu Akdeniz’de ciddi bir güç çekişmesinin içine sokmuştu.

Yunanistan, o dönemde Türkiye’nin kavgalı olduğu Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri de yanına alarak, ortak tatbikatlar düzenleyerek Türkiye’ye meydan okuyor, aynı zamanda Ankara’yı Doğu Akdeniz’de kurumsal olarak da şekillenmekte olan enerji denkleminin dışında tutuyordu.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, bulunduğu her forumu Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak, Türkiye’nin çıkarlarını geriletmeye dönük bir fırsata çevirmek çabasındaydı. Özellikle 2022 yılı mayıs ayında yaptığı ABD gezisini Türkiye’ye karşı bir seferberlik turuna çevirmesi, Kongre’ye hitabında Türkiye’ye F-16 satışını engelleme çağrısında bulunması Ankara’da bardağın taşmasına yol açmıştı.

Haberin Devamı

“Artık benim için Miçotakis diye biri yok” tepkisi gelmişti Ankara’dan. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çıkışı yaptıktan sonra eklemişti:

“Biz bu yıl ‘Stratejik Konsey Toplantısı’ yapacaktık. Kendisiyle böyle bir görüşme yapmayı asla kabul etmiyorum... Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün.”

Ve ilişkiler geleneksel döngüsü içinde bir kez daha aşağı doğru inişe geçmişti.

*

İşte 2022 yılında iptal edilen Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi, önceki gün Erdoğan’ın ziyareti vesilesiyle Atina’da toplanmıştır.

Ziyaret sırasında yapılan son derece sıcak açıklamalar, altına imza atılan anlaşmalar, duyurulan hedefler çok yakın bir zamana kadar iki ülke arasında tasavvur edilemeyecek yoğunlukta bir yakınlaşmayı simgeliyor.

Gerçekten de gerisi getirilebildiği takdirde Türkiye ile Yunanistan arasında her bakımdan emsali olmayan bir işbirliği dönemi başlayabilir.

Sonunda ilişkileri yeni bir anlayışla yönetmenin, işbirliğine yönelmenin her iki tarafın da çıkarına hizmet edeceği görüşünü esas alan bir ortak paydada buluşulmuştur.

*

Gelgelelim, ortalığı kaplayan bu iyimser atmosfer iki ülke arasında çözüme kavuşturulmayı bekleyen çok çetrefil egemenlik sorunlarının bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ege’nin kıta sahanlığından, karasularına ve hava sahasına kadar neredeyse her noktası iki ülke arasında bir anlaşmazlık konusudur.

Ancak bu anlaşmazlıklar söz konusu olduğunda, çözümsüzlüğünün barışçıl bir şekilde idare edilebilmesi de önemlidir, diplomasi alanında çaba ister.

Her şeye rağmen Ankara ile Atina arasında başlayan bu yeni ortamın devamının yaratacağı atmosferin etkisi pekâlâ uzun dönemde bu sorunların çözümünün önünü açabilir.

Bu işbirliğinin iki tarafın da yararına olduğu görüldüğü, hissedildiği ve kamuoylarınca benimsendiği oranda, temel meselelerin çözümü de aynı oranda kolaylaşacaktır.

Bu vesileyle barışa bir şans verildiği ve sabredildiği takdirde, bunun en değerli yatırım olduğu anlaşılacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları