Paylaş
Bu konumdaki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, Türk siyaset tarihinin belki de en alçakça, en aşağılık komplosunun hedefi oldu.
Baykal’ın CHP liderliğini bu komplonun yol açtığı tartışmaların ve söylentilerin yükü ile birlikte götürebilmesi, bunu taşıyabilmesi kolay değildi. Gerçekçi davrandı ve çekildi.
DEMOKRASİ İÇİN OLAĞANDIŞI BİR DURUM
Deniz Baykal’ı her konuda eleştirebilirsiniz. Ama sahip olduğu hasletleri, zekasını, entelektüel formasyonunu ve belagatini inkâr edemezsiniz. Böyle bir final Baykal için çok büyük bir haksızlıktır. Karşımızda duran tablo Türkiye açısından rahatsız edicidir, üzücüdür.
Komployu tezgahlayan karanlık insanların en büyük amacı Baykal’ın liderliğini büyük bir darboğaza sokmaktı. Bu açıdan amaçlarına ulaştılar, hedeflerini vurdular.
Bu komplo, Türkiye’de siyasetin üzerinde aktığı nehir yatağını altüst etmiştir. Sarsıntının önümüzdeki aylara, yıllara dönük çok önemli sonuçları olacaktır; örneğin öncelikle CHP’nin kendisine yeni bir yönetim seçmesi gerekecektir. Türkiye artık pusu kültürünün hakim olduğu, bu tür karanlık tuzaklarla sonuç alınabilen, ana muhalefet liderlerine bile işten el çektirilebilen bir ülkedir.
Ana muhalefet liderinin böyle bir yöntemle alaşağı edilebilmesi bir demokrasi için olağandışı, çok ağır bir durumdur. Bu haliyle demokrasiyi ve hukuk devletini sakatlayan bir sinsilik söz konusudur.
HÜKÜMETİN HAZMEDEMEYECEĞİ SUÇLAMA
Baykal kararını açıklarken siyasi hayatının da belki de en önemli meydan okumalarından birini yaparak, bu komployu tersyüz etmeye çalıştı. Bazen ülkelerin büyük musibetlerden kurtarılabilmesi için bireylerin kendilerini feda etmeleri gerekiyor. Baykal’ınki de galiba böyle bir çekilme oldu.
CHP lideri, vedasını açıklarken korkutucu bir Türkiye tablosu çizdi ve aklı selim sahibi herkesin dikkatini durumun ciddiyetine çevirdi.
Baykal’ın doğrudan hükümeti sorumlu tutmuş olması, konuşmasının en ağır bölümüdür. Bu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti açısından hazmedilmesi kolay bir suçlama değildir.
FAİLİ MEÇHULLERİ DURDURANLARIN SESSİZLİĞİ
Hangi ülkede ana muhalefet lideri bir komploya kurban gitse, o ülkede kaşların hükümete kalkması kaçınılmazdır. Örneğin Rusya’da bu gibi olaylar olduğunda gözler hemen Putin’in kontrolündeki devlet aygıtına çevriliyor. Ancak yine de Baykal’ın bu iddiasını kanıtlayabilmesi kolay değildir. Bununla birlikte sorumluları kulağından tutup ortaya çıkaramadığı ve cezalarını veremediği takdirde hükümet de bu suçlamayla yaşamak zorunda kalabilir.
Ama şu yönüyle durum tabii ki hükümet açısından düşündürücüdür. Türkiye’de son iki üç yıl içinde insanların özel hayatlarının mahremiyetini ihlal eden çok yaygın ihlaller olmuş, ortam dinlemeleri ortalığa yayılmıştır.
Daha vahim olan, dinlemeye ilişkin bu faili meçhullerde çoğunluk hükümete muhalif olan kişiler hedef alınmıştır. Hükümetin bu ihlalleri suskunluk içinde izlemesi uygulamalardan rahatsız olmadığının delilidir. Zaten bir bölümü faili malumdur.
Her vesileyle ve -haklı olarak- faili meçhulleri sona erdirmekle, yani cinayet şebekelerini ortadan kaldırmakla övünen hükümet, özel hayatı hedef alan faili meçhuller karşısında oralı bile olmamıştır, çok daha kolay bir şekilde sonuç alabileceğini bildiği halde.
HÜKÜMETİN SORUMLULUĞU
Keşke sadece suskun kalsalardı. Başbakan Erdoğan, Doğan Grubu’nun yöneticisi Soner Gedik’in üst düzey bir bürokratla yaptığı telefon konuşmasının yasadışı yollardan kaydedilmiş kayıtlarının içeriği üzerinden siyaset yapmakta bir beis görmemiştir. Bugünkü hükümet zamanında gereken caydırıcılığı yaratmadığı için sorumluluk sahibidir.
Türkiye artık vatandaşlarının özel hayatlarının, haberleşme hürriyetlerinin kalmadığı, komplocuların ellerini serbestçe sallayarak istedikleri tezgahı kurabildikleri, serseri mayınların her an herkese çarpabileceği tipik bir üçüncü dünya ülkesidir.
Bugüne kadarki kayıtsızlıkları ile bu noktaya gelinmesinde sorumluluk taşıyanlar yarattıkları eserle iftihar edebilirler.
Paylaş