Paylaş
İpek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu ilde görev yapan hâkim ve savcılar için düzenlediği iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, kapatılan özel yetkili mahkemeler ile daha sonra bunların yerine kurulan terörle mücadele mahkemeleri tarafından 2010 ile 2014 yılları arasında toplam 866 bin dinleme yapıldığını açıklamış.
Müsteşarın verdiği bilgiye göre, bu toplam içinde 297 bini “adli dinleme”, 569 bini ise “önleme dinlemesi” olarak yapılmış.
* * *
Adalet Bakanlığı Müsteşarı, bu rakamları açıkladıktan sonra “TBMM Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, işadamları, gazeteciler neden dinlenir” diye soruyor. Verdiği bilgiye göre, dinlenenler arasında savunma sanayiinin –neredeyse- bütün yöneticileri ve uzmanları, ayrıca TSK’nın muvazzaf ve emekli subayları da var.
İpek’in dikkat çektiği bir nokta, 2011 yılında vefat eden eski başbakanlardan Prof. Necmettin Erbakan’ın da “Hufzullah Gültekin” şeklinde sahte bir isim altında ve terör suçu iddiasıyla dinlenmiş olmasıdır. Burada yasal bir dinleme mekanizması yasadışı bir şekilde kullanılmış oluyor.
İpek, “Bunların kim adına ve ne için dinlendiklerini mutlaka bilmemiz gerekir. Hukukun olduğu yerde böyle bir başıboşluk, vurdumduymazlık kabul edilemez” diye ekliyor.
Müsteşar, bu uygulamalardan doğrudan özel yetkili mahkemeleri, yani yargıyı sorumlu tutuyor. Bu arada konuşmasının diğer bölümlerinde karşımıza çıkan “devleti ele geçirme hedefi”, “yargıdaki özel yapılanmalar, “gizli ajandası olanlar” gibi kavram ve temalara bakıldığında, dinlemeler konusunda da adres olarak Gülen cemaatinin gösterildiği tahminini yapmak pekâlâ mümkün.
* * *
Adalet Müsteşarı’nın açıklamalarına pek çok açıdan, öncelikle de hükümetin sorumluluğu açısından yaklaşmak mümkün. Bu ölçüde bir başıboşluk ortalığı kapladıysa, bunu zamanında fark etmek ve gerekli müdahaleleri yapmak da hükümetin göreviydi; öncelikle de Adalet Bakanlığı’nın...
Dinlemelerin başını alıp gitmesi sorunu, büyük ölçüde hükümetin özel yetkili mahkemelere tanıdığı geniş hareket serbestisinin bir sonucudur. Bu hareket serbestisi 2012 Şubat ayında MİT krizi ile başlamak üzere hükümetin kendisini vurmasaydı, belki de dinlemelerdeki başıboşluk bugün de aynen devam ediyor olacaktı.
Her halükârda İpek’in açıkladığı sayısal döküm ve dikkat çektiği yöntemler makul ölçülerin çok dışına çıkıldığını gösteriyor. Verilen rakamlar yılda yaklaşık 215 bin dolayında dinlemeye tekabül ediyor. Özel yetkili mahkemeler Türkiye’yi neredeyse bir büyük telefon dinleme istasyonuna dönüştürmüş.
* * *
Burada düşündürücü olan, dinlemelerin çoğunluğunun adli değil önleyici amaçlı olmasıdır. Müsteşarın rakamlarına göre, dinlemelerin yüzde 34’ü adli, buna karşılık yüzde 66’sı önleyici niteliktedir.
Aradaki ayrımı kısaca anlatalım. Adli dinleme, hakkında soruşturma açılan bir kişi hakkında delil elde etme amacıyla yapılan dinleme faaliyetini gösteriyor. Önleyici dinlemeye ise suçun işlenmesini önlemek, istihbarat toplamak amacıyla başvuruluyor. Bu dinleme kayıtları delil niteliği taşımasa da, uygulamada bu konuda ciddi sorunlar yaşanabiliyor.
Aslında dinleme rejimi konusunda tam bir ikilik söz konusu. Örneğin her iki sistem de farklı yasalarla düzenleniyor. Adli dinlemede yeni sistemde üç hâkimin ortak kararı gerekirken, önleyici dinleme tek hâkim kararı ile yapılabiliyor. Adli dinlemede artık altı aylık bir süre sınırı var. Önleyici dinleme sınırsız bir dinleme serbestisi içeriyor. Ayrıca ilk 24 saatlik başlangıç dinlemesi, bazı üst düzey görevlilerinin -örneğin MİT Müsteşarı’nın- talebiyle başlayabiliyor. Adli dinlemede başlangıç için de hâkim kararı şart.
Sonuçta adli dinlemeler çok daha ayrıntılı ve sıkı bir şekilde düzenlenmiş bir sisteme dayanıyor. Oysa istihbari dinlemeler çok daha esnek bir sistem üzerinde yürüyor. Önleyici dinlemelerin sayıca fazla olmasının nedeni büyük ölçüde bu esneklikten kaynaklanıyor.
Hükümetin geçen şubat ayında TBMM’den geçirdiği bir yasa paketinde adli dinlemeler konusunda yeni düzenlemeler getirilirken, önleyici dinlemeler konusunda hiçbir adım atılmamıştı. Adalet Müsteşarı’nın açıklamaları, önleyici dinlemelerin hem mevzuat hem de uygulama açısından ciddi bir şekilde disiplin altına alınması ihtiyacını herkese göstermiş olmalıdır.
DÜZELTME: Dünkü yazımda, Anayasa Mahkemesi’nin son dönemde aldığı kritik kararları sıralarken yanlışlıkla KCK’yı da saymışım. Oysa AYM henüz bu konuda bir karar almış değil. Ancak AYM’nin KCK üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklu bulunan 4 BDP milletvekili ile bir bağımsız milletvekili hakkında geçen ocak ayında –uzun tutukluluk ve seçilme hakkı- çerçevesinde verdiği hak ihlali kararları var. Karışıklıktan dolayı özür dilerim. S.E.
Paylaş