Tayyip Bey, altı numaralı bakışını kimlere yöneltmeli?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde uzlaşı, hoşgörü ve tahammül motifleriyle ördüğü mesajlarında, “toplumdaki endişeleri gidermeyi” sıkça “asli görevi” olarak vurguluyor.
Erdoğan, 25 Eylül’de medya yöneticileriyle yaptığı toplantıda olduğu gibi “Toplumda bir kaygı, endişe, tereddüt varsa, bunları gidermek bizim görevimizdir” diye konuşuyor ve ekliyor: “... Gerilimden, korku ve kaygı yaymadan medet umanlar her zaman kaybettiler...”
HAZRETİ MEVLÂNÂ’NIN AYNASI
Başbakan, bu mesajları verirken Hazreti Mevlânâ’nın “İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur” şeklindeki sözlerini hatırlatıp “Medyanın bize acı gerçekleri, çıplak gerçekleri gösteren yapıcı eleştiride bulunan, bir yol gösteren ayna olmasını arzuluyoruz” diyor.
Mevlânâ’dan ve Başbakan’ın bu tefsirinden feyz alarak ve tamamen yapıcı bir anlayışla bir konuda kendisine Türkiye’nin çıplak bir gerçeğini gösteren bir ayna tutmak istiyoruz bugünkü yazımızda.
Bu aynada kendimizi geçen perşembe günü Türk Eczacılar Birliği’nin kongresinde Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’in yönettiği ve 800 delegenin izlediği “Türkiye’nin Geleceği” konulu panelde buluyoruz. Yetkin, panelde konu telefon dinlemelerine gelince salona “Aranızda telefonunun dinlendiğine ve dinlenmiş olduğuna inanan var mı?” diye soracak oluyor...
Salondaki konukların yaklaşık yüzde 75’i elini kaldırıyor.
Bir eczacılar toplantısında böyle bir fotoğrafın karşımıza çıkması, aslında bir tedirginliğin, korkunun toplumda ne kadar derinlemesine kök salmış olduğunun çıplak ve acı bir göstergesidir. Muhtemeldir ki, salondakilerin büyük çoğunluğu dinlenmiyor. Ama öyle de olsa, onların sabah gözlerini bu algıyla açmaları, güne bu korkuyu yaşayarak başlıyor olmaları Türkiye’nin bir gerçeğidir. KİMSENİN ZEKÂSINA HAKARET ETMEYİN
Bu algı eczacılarla sınırlı değildir.
Aslında Başbakan’a ayna tutmaya falan ihtiyaç da yok. Erdoğan gibi algıları, sezgileri güçlü, kül yutmaz bir siyasetçinin Türkiye’de bu konuda ne olduğunu görmemesi mümkün müdür?
Telefon dinlemelerin yasal sınırlar zorlanarak ne kadar yaygınlık kazandığını, nasıl yasadışı yöntemlere itibar edildiğini, yargılama süreçlerinde hukuka aykırı bir şekilde nasıl yüzlerce insanın özel hayatlarının deşifre edildiğini, bu yöntemlerle insanların nasıl itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını Recep Tayyip Erdoğan’ın fark etmemesi düşünülebilir mi?
Sorun yalnızca telefon dinlemelerinden ibaret değil. İnsanların sosyal ortamlardaki konuşmalarının bile kaydedilerek web siteleri üzerinden kamuoyuna açıklanması gibi yöntemlerin geliştirilmesi de yine bu iktidar döneminde alıştığımız bir uygulama oldu.
Başbakan, bu işlerin bir-iki işgüzarın amatörce yaptığı bir hobi faaliyeti olmadığını anlayacak kadar bu konulara vâkıftır. Üstelik, kendisi de bu işten mağdur olmuştur.
Hepimiz biliyoruz, bu yasadışı işlerin maaşları Türk vergi mükellefleri tarafından ödenen bazı kamu görevlileri tarafından yapıldığı Türkiye’nin açık sırrıdır. Kimse kimseyi aldatmasın, kimse kimsenin zekâsına hakaret etmesin...
Hükümet, ne yazık ki, özellikle son 4 yıl içinde büyük bir yaygınlık kazanan bu uygulamalar karşısında tam bir suskunluk politikası izledi.
Ama bu durum, kendi muhalifleri hedef alındığı ve mağdur edildiği sürece, iktidarın bu yasadışı yöntemlerden çok da rahatsız olmadığı, söz konusu uygulamalara bilinçli bir şekilde seyirci kaldığı gibi bir izlenimin doğmasına da yol açtı. ZEYİD NEYİ İYİ BİLİR?
Bir gazeteci olarak Başbakan’ın yönetim becerilerini de yakından ilgilendiren şu soruya makul bir yanıt bulmakta zorlanıyorum: Bu kadar muktedir olan, her şeye gücü yeten bir Başbakan, nasıl oluyor da yasadışı telefon ve ortam dinlemelerin önlenmesi konu olduğunda muktedirliğini ortaya koyamıyor?
Şimdi kendisinin 25 Eylül konuşmasından hareketle Sayın Başbakan’a seslenmek istiyorum: Toplumdaki endişeleri gidermekten söz ediyorsunuz. Eğer bu açıklamalarınızda samimi iseniz toplumun bu alandaki endişelerini gidermek konusunda lütfen bir adım atın.
Bunun için Anayasa, yasa değişikliği ya da tüzüklerle çarpışmak da gerekmiyor. Hani geçen mayıs ayında TBMM kulisinde sigara içmekten dönerken yakaladığınız Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’a “Yoksa sen hâlâ sigarayı bırakmadın mı? Sana şöyle bir çakarım...” diye tatlı-sert bir üslupla takılmıştınız ve hani “Sayın Başbakan’ım, çok sert baktınız” diyenlere de “Bu benim altı numaralı bakışım. Zeyid bunu iyi bilir” diye karşılık vermiştiniz. Hatırladınız mı?
Sayın Başbakan, altı numaralı bakışınızı atıverin, bu işi bitirirsiniz... Onlar anlar...