Paylaş
Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı ilan edildiği 1988 Ağustos ayında New Orleans’taki Cumhuriyetçi Parti kongresinde de bulundum, yakın dostu Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la birlikte Beyaz Saray’da düzenledikleri basın toplantılarının hepsine katıldım.
Ölümü ve ardından yapılan yorumları izlemek, beni 30 yıl sonra geriye dönüp Bush’lu yıllar üzerinde yeniden zihinsel bir yolculuğa çıkardı.
Hatırasına gösterilen hürmette, başkan olarak icraatıyla bıraktığı mirasın yanı sıra, kişiliğine damgasını vuran tevazu, ölçülülük, hoşgörü gibi hasletlerinin de kanımca büyük bir payı var. Bu hasletleri kendisinin başkanlığı dönemindeki genel yönetim üslubuna da doğrudan yansıyan özellikleriydi.
Bu içten saygının gerisinde, bugün Donald Trump’ın liderliği altında Amerika’nın kaybetmekte olduğu değerlere duyulan özlem de rol oynuyor. Çünkü, geçmişte Bush’un temsil ettiği Amerika ve onun dayandığı değerlerle, bugün Trump’ın şahsında ortaya çıkan Amerika ve onun yansıttığı değerler, iki ayrı ülkeye ait gerçeklikler gibi.
*
George Bush, Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel çizgisinin elit bir temsilcisiydi. Önemli bir yönü, başkanlığı üstlendikten sonra ABD yönetiminin çizgisini, başkan yardımcısı olarak görev yaptığı selefi Ronald Reagan’ın sekiz yılına damgasını vuran sert ideolojik doğrultudan uzaklaştırıp, daha merkezde, daha mutedil bir çizgiye çekebilmiş olmasıydı. Başkanlığının içedönük gündeminde Kongre ile sürekli uzlaşma arayan, diyaloğa açık bir tutum izledi.
Ancak uzlaşmacı kimliğini kayda değer bir başarıyla sergilediği asıl alan dış politikası oldu. Özellikle Saddam Hüseyin’in 2 Ağustos 1990’da Kuveyt'i işgali karşısında izlediği strateji, dış politikasının en çok iz bırakan sayfasıdır. Bush, bu krize tek taraflı bir askeri müdahale ile karşılık vermek yerine, uluslararası meşruiyeti her şeyin önünde tutan, küresel bir konsensus oluşturarak hareket etmeyi tercih etmiştir.
Uluslararası müdahale 17 Ocak 1991’de hava bombardımanı ile başlamış, beş hafta kadar sürmüş kara operasyonu ise 24 Şubat 1991’de başlayıp 48 saat içinde sonuçlanmıştır. Bush, ağustostan ocak ayına kadar geçen süreyi bu uluslararası mutabakatı oluşturmak için kullanmıştır. Sonuçta Başkan Bush, BM Güvenlik Konseyi’nden Irak Kuveyt’ten çekilmezse askeri güç kullanma yetkisi öngören bir karar çıkartabilmiştir. Bir bu kadar önemlisi, Saddam Hüseyin’in üstüne 34 ülkeden oluşan bir büyük askeri ittifakla gitmiş olmasıdır. Bu, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’e karşı kurulandan sonraki en geniş askeri koalisyondu. Bu koalisyona Hafız Esad’ın yönetimindeki Suriye’nin dahi asker tahsis etmesi, ittifakın çeşitliliği açısından fikir vericidir.
*
Birinci Körfez Savaşı ile ilgili önemli bir tartışma, Irak ordusunun kara savaşında büyük bir hezimete uğradığı noktada, Bush’un ABD ordusuna Bağdat’a kadar gitmesi talimatı vermek yerine, savaşı o noktada bitirmesidir. Neden devam edip Saddam’ın “işini bitirmediği” hâlâ sürmekte olan bir tartışmanın konusudur. Bush’un en önemli savunması, BM’den yalnızca Kuveyt'in işgalini sona erdirmek için izin alındığını belirtmesiydi. Bu tercihte, kuşkusuz kendisinin her zamanki ihtiyatlı tutumuyla Irak’ta uzun süreli bir işgalin sonuçlarını göze alamaması, Irak’ı ve bölgeyi daha büyük bir istikrarsızlığın içine itmekten çekinmesi de rol oynamıştır.
Buna karşılık, zaferi ilan ettiği noktada Bush’un “Irak halkının artık meseleyi kendi eline alması zamanı geldi” diyerek yaptığı çağrının, güneyde Şiilerin, kuzeyde de Kürtlerin ayaklanmasını beraberinde getirmesi çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Saddam Hüseyin kuzeydeki ayaklanmayı acımasız bir şekilde bastırınca, 1991 Mart ayında yüz binlerce Iraklı Kürt, Türkiye sınırına dayanmış, önemli bir bölümü sınırdan içeri girmiştir. Bunu Saddam Hüseyin’i caydırmak üzere 36. Paralel’in üstünün ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edilmesi ve Irak ordusuna bu hattan kuzeye çıkışın yasaklanması izlemiştir. Bugün Iraklı Kürtlerin Kuzey Irak’ta sahip oldukları federe devlet, büyük ölçüde o dönemde yaşanan bu gelişmelerin tetiklediği süreçlerin bir sonucudur.
*
Bunun gibi Bush yıllarının iç ve dıştaki önemli konuları, yönelişleri ile ilgili çok şey söylenip yazılabilir. Ölümü sonrasında insani yönlerinin de ön plana çıkması, Bush döneminin en renkli sayfalarından birine işaret ediyor. Galiba Bush’un en önemli yönü, hangi durumda olursa olsun her zaman sahiciliğini koruyabilen bir insan olmasıydı. Tevazu ve dengeli kişiliğinin yanı sıra zaman zaman yaptığı gafları, devirdiği çamları, komiklikleri ile bir insanda olabilecek bütün renkleri, çelişkileri birlikte barındıran biriydi Başkan Bush.
İtiraf etmeliyim ki, Bush’un insani yönüne duyduğum sempatinin önemli bir nedeni hicvedilmesine muazzam bir hoşgörüyle yaklaşabilmesi, kendi kendisini de karikatürize edebilmesiydi. İşin bu kısmında kilit oyunculardan biri, ünlü komedyen Dana Carvey idi. Her cumartesi akşamı NBC’deki ünlü ‘Saturday Night Live’ komedi programının o dört yıl boyunca değişmez bir teması, Carvey’nin yaptığı Bush taklitleriydi. Carvey, dört yıl mesaisinin önemli bir bölümünü Bush’un konuşmasını, el hareketlerini, bütün mimiklerini, ağzını sonuna kadar açtığı gülüşünü taklit ederek geçirdi.
*
Carvey’nin sıkı hayranlarından biri de George Bush’tu. Başkan, seçimi kaybettikten sonra kendisini Beyaz Saray’da ağırlamış ve birbirleriyle iki George Bush gibi konuşmuşlardı. Bush, Carvey’yi 1992 Aralık ayında Beyaz Saray’da düzenlediği Noel partisine de davet etmişti. Kürsüye Başkan’ın çıkıp konuşmasını bekleyen Beyaz Saray personeli için birden Dana Carvey’yi karşılarında bulmak hoş bir sürpriz olmuştu. Carvey, hemen kürsüde Bush’u taklit etmeye başlamış, ardından Beyaz Saray’ın gerçek patronunu sahneye davet etmişti. Bush, kahkahalar arasında sözü alıp “Dana bugüne dek beni çok güldürdü. Birbirimize gülebiliyor olduğumuz gerçeği işin temelidir” diye konuşmuştu.
Bush’un ölümünden sonra ABD’de ne diyeceği merak edilenler yalnızca siyasetçiler, tarihçiler, dış politika uzmanları değildi. Dana Carvey de bunlar arasındaydı. Carvey, yaptığı bir açıklamayla 25 yıllık dostunun ölümünden üzüntüsünü belirtirken şöyle dedi: “O günlere baktığımda en çok hatırladığım, ne kadar da çok güldüğümüz... Arkadaşımı özleyeceğim.”
Paylaş