Suruç olaylarında 4 yıl 7 ay sonra başlayabilen sancılı dava

ÖNCEKİ GÜN Malatya 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde Türkiye’de yargının son yıllardaki seyrini okuyabilmek bakımından pilot dosya niteliği kazanmış çok önemli bir davanın görülmesine başlandı.

Haberin Devamı

Bu dava 24 Haziran 2018 seçimlerinden tam 10 gün önce 14 Haziran tarihinde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde meydana gelen, büyük bölümü bir hastane baskını şeklinde gerçekleşen, dört kişinin hayatını kaybettiği, sekiz vatandaşın da yaralandığı olayları konu alıyor.

Geçen süre zarfında soruşturmanın akıbeti ile ilgili beş ayrı yazı kaleme aldığım için davanın nihayet başlamış olmasını da ayrı bir yazıyla değerlendirmeyi fikri takip ilkesinin bir gereği olarak görüyorum.

*

İtiraf edeyim ki, ilk kez 23 Haziran 2018 tarihinde “Suruç’ta Çarşıda ve Hastanede Ne Oldu?” başlığıyla çıkan yazımı kaleme alırken yargı sürecinin bu kadar uzayabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Yazının sonunda Suruç’ta yaşanan hadiselerin bütün boyutlarıyla tarafsız bir şekilde soruşturularak ortaya çıkartılmasının ve sorumluların adalet önünde hesap vermelerinin hukuk devletinin “asgari bir gereği” olduğunu belirtmiş, “Türk kamuoyu Suruç’ta ne olduğu konusunda aydınlatılmayı beklemektedir” diye yazmıştım.

Haberin Devamı

Hukuk devletinin asgari gereğinin ilk aşamasının yerine getirilmesi, yani iddianamenin çıkması bir hayli zaman almıştır. Olayların yalnızca Suruç Çarşısı’nda meydana gelen ilk bölümü için 2019 yılı sonunda 13 sanıklı bir iddianame hazırlanıp yargılamaya 2020 yılında geçilmiştir.

Ancak herkesin gözü önünde, bazı tanıklara göre yüzlerce kişi tarafından gerçekleştirilen hastane baskınına ilişkin soruşturmanın, Çarşı’daki olayla ilgili dosyadan ayrılarak “gizlilik kararı” altında sürüncemede kalması, bu konudaki iddianamenin bir türlü yazılmaması tuhaf bir durum yaratmıştır.

Bu arada olaylarda eşini ve iki oğlunu kaybeden Emine Şenyaşar, 9 Mart 2021 tarihinden itibaren her gün Şanlıurfa Adliyesi’nin önüne giderek oturma eylemine başlamıştır. Emine Şenyaşar’ın “Adalet Nöbeti” kamuoyunun dikkatinin soruşturmada yaşanan sorunlara çekilmesine yardımcı olmuş, bu konuda kayda değer bir farkındalık yaratmıştır.

*

2021 yılı kasım ayına gelindiğinde aradan neredeyse üç buçuk yıl geçtiği halde hâlâ dava açılmamıştı. Soruşturmanın böylelikle ötelenmesi hiçbir şekilde izah edilebilir bir durum değildi. Bu süreç içinde 23 Kasım 2021 tarihinde “Üç Buçuk Yıldır Yazılması Beklenen Bir İddianame” başlıklı bir yazıyla davanın hâlâ açılmamış olmasını sorguladım. Ayrıca, ertesi gün 24 Kasım 2021 tarihinde “Adalet Bakanlığı Soruşturmalar İçin Hedef Süre Açıklıyor, Ancak...” başlıklı bir yazıyla bu durumun garipliğine dikkat çektim.

Haberin Devamı

Adalet Bakanlığı, 2018 yılında devreye soktuğu “Hedef Süre Uygulaması” ile savcılara soruşturmaların sonuçlandırılmasıyla ilgili belli ölçütler getirmişti. Buna göre cinayet davalarında iddianamenin yazılması için beş aylık süre hedefi konmuştu. Bu olayda ise aradan üç buçuk yıl geçmişti. Bu tablonun, hem hukukun üstünlüğü ve adalete güven hem de toplum vicdanı bakımından sineye çekilebilecek bir durum olmadığını belirtip Adalet Bakanlığı ve Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kamuoyuna tatmin edici bir izahat vermeleri gerektiğini yazdım.

Yaklaşık bir yıl sonra 12 Ekim 2022 tarihinde 91 sayfa tutan bir iddianame Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından imzalanıp mahkemeye sunulmuştur. Bu dosyaya bakan tam 11 savcı değişmiştir soruşturmanın 2018 yılı haziran ayında açılmasından sonra.

Haberin Devamı

İkinci iddianamenin hazırlanmış olmasını 27 ve 28 Ekim 2022 tarihli iki ayrı yazıyla değerlendirmiştim. “Bir Hastanede Yerde 27 Adet Uzun Namlulu Mermi Kovanı Bulunması Bize Ne Anlatır?” başlıklı geçen 28 Ekim tarihli yazı, Suruç Devlet Hastanesi’ne gerçekleştirilen baskına ilişkin iddianameden çarpıcı delilleri aktarıyordu.

İddianamenin hazırlanmasından sonra başka bir durum çıkmıştır. Mahkeme heyeti, davanın Şanlıurfa’da görülmesinin yol açabileceği sıkıntılara istinaden davaya başka bir şehirde bakılması için iddianameyi bu konuda karar mercii olan Yargıtay’a göndermiştir. Yargıtay da davanın Malatya’da görülmesini kararlaştırmıştır.

Sonuçta hastane baskınına ilişkin dava, arka plandaki bütün bu gelişmelerin sonunda dün nihayet başlayabilmiştir.

*

Haberin Devamı

Davanın başlayabilmesinin bu kadar sancılı bir seyirden geçtiğini dikkate aldığımızda, bundan sonraki kovuşturma sürecinin de kritik bir seyir izleyeceğini, gerilimli bir şekilde geçeceğini tahmin etmek hiç güç değildir.

Bunu gösterebilmek için çok özet olarak dosyayı hatırlamamız gerekiyor. Olaylar 14 Haziran 2018 tarihinde Suruç’ta Şenyaşar ailesine ait giyim eşyası satılan bir mağazaya AK Parti Şanlıurfa milletvekili adayı İbrahim Halil Yıldız’ın seçim çalışması için girmesiyle başlıyor. (Yıldız milletvekili seçilmiştir.) Burada çıkan münakaşa, dükkân sahipleri ile Yıldız’ın maiyetindekiler arasında arbedeye dönüşüyor ve silahlar patlıyor.

İki taraftan da yaralıların olduğu bu hadisede milletvekili adayının ağabeyi Mehmet Yıldız ölüyor. Yaralılar hastaneye götürülüyor. Hastaneye götürülen yaralılar arasında tabancayla yaralanmış olan mağazanın sahibi Celal Şenyaşar ile kardeşi Adil Şenyaşar da vardır.

Haberin Devamı

Olayların ikinci bölümü yaralıların Suruç Devlet Hastanesi’ne götürülmesinden sonra yaşanıyor. Yıldız ailesinin yakınları, kalabalık bir topluluk halinde hastaneyi basıyor. Görgü tanıklarının ifadeleri yüzlerce kişinin hastaneye geldiğine işaret ediyor. Hastaneye yaralı olarak getirilen iki kardeş Celal Şenyaşar ile Adil Şenyaşar ve çocuklarının durumunu öğrenince hastaneye koşarak gelen baba Esvet Şenyaşar, hastaneye düzenlenen bu baskın sonucu hayatlarını kaybetmiştir.

Düşündürücü olan, saldırı nedeniyle doktorların gerekli tıbbi müdahaleyi yapamamaları ve Şenyaşarlar’ın burada öldürücü darbeler almalarıdır. Örneğin, baba Esvet Şenyaşar’a hastanedeki oksijen tüpü ile vurulduğu DNA testiyle kanıtlanmıştır iddianameye göre. Saldırı üzerine yaralıların tedavilerinin tamamlanması için Gaziantep’e götürülmelerinin daha emniyetli olacağına karar verilmiştir. Ancak bu kez de yaralıların bulunduğu ambulanslar saldırıya uğramıştır. Sonuçta Gaziantep Adli Tıp Morgu’nda Şenyaşar ailesinden üç kişi hakkında ölüm raporu düzenlenmiştir.

İkinci iddianamenin çarpıcı bir şekilde anlattığı tabloda kolluk görevlilerinin saldırıları önlemede yetersiz kaldıkları açık bir şekilde görülüyor.

*

Sonraki süreçte Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, daha önce değindiğimiz gibi Suruç Çarşısı’ndaki ilk olayla ilgili bir iddianame hazırlaması suretiyle yargılamaya geçilmiştir. Buna karşılık çarşıdaki olayla hastanede yaşananlar bir bütünlük gösterdiğinden iki dosyanın ayrılmasının hatalı olduğu başından beri Şenyaşar ailesinin avukatları tarafından ısrarla söylenmiştir.

İlk davanın sonunda Yıldız ve Şenyaşar ailelerinin birer ferdi Malatya 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Nisan 2021 tarihinde adam öldürme suçundan hapis cezasına çarptırılmıştır. Milletvekilinin kardeşi Enver Yıldız’a 19 yıl, Celal Şenyaşar’ın kardeşi Fadıl Şenyaşar’a 37 yıl sekiz ay hapis cezası verilmiştir.

Gelgelelim istinaf aşamasında bu mahkûmiyet kararlarını inceleyen Gaziantep’teki Bölge Adliye Mahkemesi, kararları eksik incelemeyle hüküm verildiğini de belirterek bozmuştur. İstinaf mahkemesi, ayrıca iki dosyanın “birleşme kararı verilerek yargılamanın birlikte yürütülmesinin zorunlu olduğuna” hükmetmiştir 8 Aralık 2022 tarihinde.

Nitekim Malatya 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün başlayan yargılamada istinaf kararına atıf yapılarak dosyaların birleştirilmesinin değerlendirileceği kararda belirtilmiştir. Böylelikle Suruç’ta çarşıda meydana gelen olaylarla hastaneye düzenlenen baskın birleştirilerek görülecektir.

*

Bundan sonraki aşamada yargılama sürecinde bir taraftan görgü tanıkları dinlenirken, olaylarla ilgili soruşturmadaki eksikliklerin giderilmesi yönünde yönünde adımlar da atılabilecektir. Mahkeme heyeti, önceki gün hastanedeki devlet görevlileri bakımından görevi ihmal suçundan soruşturma açılıp açılmadığının da incelenmesini kararlaştırmıştır.

Her halükârda yargılama süreci 14 Haziran 2018 akşamı Suruç Devlet Hastanesi’nde yaşanan dehşet verici olaylarla ilgili gerçeklerin bütün yönleriyle ortaya konması ve kamuoyunun dikkatine getirilmesi bakımından önemli bir zemin yaratacaktır.

Davanın ne kadar süreceğini ve sonunda nasıl bir hükümle kapanacağını ancak sonuçlandığında göreceğiz. İlk yazımızda faillerin hesap vermelerinin hukuk devletinin asgari gereği olduğunu vurgulamıştık. İçinden geçtiğimiz 2020’li yıllarda Türkiye’de yargının işleyişini değerlendirmek bakımından mihenk taşı işlevi görecek bir davadan söz ediyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları