Paylaş
Bu görüşe açık çek vermeniz, sizi ABD’nin Türkiye’yi Suriye’deki savaşın içine de itmek istediği kabulüne götürecektir. Oysa son dönemde Suriye denkleminde karşımıza çıkan gerçeklik, bu düşünce kalıbını tersyüz ediyor.
***
Tablo şöyle gözüküyor. ABD, kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Suriye’deki Beşar Esad rejimini cezalandırmak kararında ama bu cezanın ölçüsünü rejimi devirmeyecek bir çerçevede tutmak istiyor. Ayrıca, harekâtta aktif bir rol alması için Türkiye’nin kapısını da çalmıyor.
Nitekim ABD Başkanı Barack Obama, “ucu açık bir müdahale olmayacağını”, askeri harekatın “süre ve kapsam olarak sınırlı tutulacağını” açıkladı. Bu sözleri, askeri müdahalede bir rejim değişikliğini hedeflemediğini gösteriyor.
Keza bu harekâta katılma niyetinde olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı François Hollande’ın da “Irak harekâtı hükümeti devirmeyi amaçlıyordu. Suriye’de beklediğimiz tepkinin ise bununla bir ilgisi yok” şeklindeki sözleri aynı eğilimi teyid ediyor.
Buna karşılık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin bu yaklaşımını “geçici, günü kurtarmaya yönelik bir adım” olarak görüyor, doğru stratejinin rejimin devrilmesini hedeflemesi gerektiğini savunuyor. Erdoğan, bu amaçla oluşturulacak bir “Gönüllüler Koalisyonu” üzerinden “uzun süreli” havadan bombalamayı öngören 1999’daki “Kosova Modeli”ni öneriyor.
Erdoğan, bu konuda geçen cuma akşamı şu açıklamayı yaptı: “Bir Kosova olayını burada sergilemeleridir aslolan. Yoksa 24 saatte uğra çekil, bu olmaz. Ama orada biliyorsunuz, aklımda kaldığı kadar 78 gün Kosova’da bir mücadele sürdü. Ondan sonra iş temizlendi. Kosovalılara bırakıldı ve çekildiler... Kosova türü bir şey olduğu zaman orada rejim devam etmez artık”.
***
ABD’nin harekâtı sınırlı tutmak istemesinin gerisinde, Esad rejimi çöktüğü takdirde ülkenin önemli bir bölümünün köktendinci El Kaide çizgisindeki radikal grupların egemenliğine geçmesinden duyduğu endişe de önemli bir rol oynuyor.
Bu noktada Kosova ile Suriye’nin kıyaslanabilirliğini tartışmak gerekiyor. Türkiye’nin Ortadoğu alanındaki en önemli otoritelerinden biri olan Cengiz Çandar, önceki gün Radikal’de yayımlanan “Suriye’de Bekâra Karı Boşamak” başlıklı yazısında 20’nci yüzyılın sonundaki Balkanlar ile 21’inci yüzyılın başındaki Ortadoğu’nun aynı parametreler içinde değerlendirilemeyeceğine dikkat çekiyordu.
Farklılıklardan biri, Suriye’de bugün bir içsavaşın yaşanıyor olması. Buna ek olarak, ülke, bölge çapında bir mezhep savaşına sahne oluyor. Bir tarafta Şii İran ve Lübnan’daki vurucu gücü Hizbullah, diğer tarafta Suudi Arabistan’ın finanse ettiği El Kaide çizgisindeki Sünni örgütlerin karşılıklı hesaplaşması var. Buna ek olarak İran/İsrail, Arap/İsrail, Kürt/Arap, adı konmamış Türkiye/İran gibi başka çatışma katmanları da var Suriye denkleminin içinde.
Çandar, bu fotoğrafı çektikten sonra Kosova modelindeki gibi bir stratejiyle uzayacak bir savaşın “Suriye ile sınırlı kalmayacağını, Lübnan, İsrail, Türkiye, Irak ve İran’a yaygınlaştırılacağı”, özetle Türkiye’nin de bulaşacağı büyük bir bölgesel savaşa dönüşebileceği uyarısını yapıyor.
***
Erdoğan’ın yaptığı son çıkış, Suriye’de savaşa dahil olmaya istekli olduğunun açık ilanıdır. Başbakan, bu sözleriyle, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askeri imkânlarını Suriye’deki uzun süreli bir harekât için seferber etmeye hazır olduğunu beyan ediyor. Böyle bir taahhüt, kuşkusuz insan hayatı riskini de içeriyor.
Bu çerçevede yanıt aramamız gereken bir soru, Türkiye’nin bu önerisinde yanında kimi bulacağıdır. Batı dünyasının isteksiz olduğunu biliyoruz. Olsa olsa Suudi Arabistan’dan destek gelebilir, ancak o cepheden de Ankara’ya doğru soğuk rüzgârlar esiyor bugünlerde. Galiba Erdoğan’ın önerdiği seçenekte Türkiye’nin bu aşamada tek başına kaldığını söylemek hata olmaz.
Bu arada, Başbakan’ın son dönemde gerek Mısır’daki darbe gerek Suriye nedeniyle kuvvetli bir Batı karşıtı dil kullanırken, diğer taraftan ısrarla Batı’yı Suriye’de kendisi ile işbirliğine çağırmasında ironik bir durum yok mu?
Kritik bir nokta daha var. Çandar’ın haklı olarak sorduğu gibi, Amerika Erdoğan’ın önerisini isabetli bulur ve “Size her türlü hava desteğini sağlayacağım, girin ve işi bitirin” derse, Türkiye bu inisiyatifi almaya hazır mıdır?
Paylaş