Paylaş
New York’taki toplantıya Cenevre’den telekonferans yöntemiyle katılan BM Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, bölgedeki son durumun bir dökümünü yaparak, “İdlib’de kusursuz bir fırtına için bütün unsurlar mevcut” diye konuşuyor.
De Mistura, bununla birlikte sahadaki bazı olumlu gelişmelerden de söz ediyor. İdlib’de silahlı muhalif grupların neredeyse tümünün ağustos başından itibaren Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne katıldığını, bunlar arasında geçmişte El Nusra (HTŞ) çatısı altında faaliyet gösteren gruplar da olduğunu anlattıktan sonra şöyle diyor:
“Bu bağlamda not etmem gereken bir konu, ağustos ayının sonunda Türkiye’nin Heyet Tahrir el Şam’ı, yani El Nusra’yı bir terör örgütü olarak gördüğünü açık bir şekilde ortaya koymuş olmasıdır.”
*
BM Suriye Temsilcisi’nin kastettiği, 31 Ağustos tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış olan “590 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı”dır. Bu kararla Türkiye’nin terörist olarak kabul ettiği örgütlerin listesi güncellenmiştir. Karara ek ‘üç numaralı liste’de El Nusra’nın “kullandığı diğer adlar”ın en başına “Hayat Tahrir al-Sham (HTS)” ifadesi de eklenmiştir.
De Missura, BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye’nin kararından söz ederken “Bu, silahlı gruplara El Nusra’dan ayrılmaları yolunda kuvvetli bir mesaj gönderecektir” diye konuşuyor.
*
O an Cenevre’den New York’a seslense de BM temsilcisinin aklının aslında Tahran’dan gelecek haberlerde olduğu anlaşılıyor. Nitekim de Missura, Güvenlik Konseyi’nde konuşmaların tamamlanmasının ardından kapanışta ikinci kez söz aldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran’da masaya bazı somut fikirler koyduğu yolunda haberlerin kendisine ulaştığını belirttikten sonra ekliyor: “Türk muhataplarımla konuştuğumda bunlarla ilgili daha fazla bilgi almaktan memnunluk duyacağım”.
BM yetkilisinin konuşmasının bu bölümünde ısrarla vurguladığı husus, İdlib’de terörist gruplar ile silahlı muhalif gruplar arasında ayrım yapılması gereğidir. De Missura, aynı zamanda “Sivillerin İdlib’de kalması ve savaşçıların ayrılması kitlesel göçü engelleyecek en uygun seçenektir” diye konuşuyor.
BM özel temsilcisinin bu noktada getirdiği bir öneri, garantör ülkelerin (Türkiye, Rusya ve İran) milislere ve savaşçılara, özellikle de El Nusra/HTŞ’ye süre vererek bölgeyi terk etmelerini istemeleridir. Temsilci, Rusya ve Türkiye’nin bu fasılda rol üstlenmesinin yerinde olacağını belirtiyor.
*
De Missura’nın BM’de Erdoğan’ın “Tahran’a getirdiği fikirler”den söz ederken, Tahran zirvesinde Cumhurbaşkanı’nın “İdlib’de Rusya’nın rahatsızlık duyduğu unsurların Halep ve Hmeymim bölgelerine saldırı düzenleyemeyecekleri yerlere çekilmesi” yolundaki önerisini kastediyor. Erdoğan’ın bu önerisi, uygulamada HTŞ’nin İdlib’de üslendiği mevzilerin büyük bir bölümünü terk etmesi anlamını taşıyor.
Cumhurbaşkanı’nın HTŞ’nin İdlib’den çekilmesi önerisinin ilk aşamada bu örgütün insansız hava araçlarıyla Hmeymim’deki Rus hava üssüne düzenlediği saldırılardan ciddi bir şekilde rahatsızlık duyan Moskova cephesinde olumlu bir karşılık yarattığı söylenebilir.
İdlib’deki gelişmeleri Moskova’nın merceğinden düzenli bir şekilde analiz eden Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi uzmanlarından Maxim Suchkov, dün Al Monitor’da çıkan yazısında Tahran zirvesinde herkesin kendisine göre bir kazanç elde ettiğini belirtiyor. Suchkov, “Putin de Erdoğan’dan Rusya’nın Hmeymim üssüne saldıranların durumuna el atacağı yolunda bir söz aldı” diyerek, bunu Putin açısından olumlu bir sonuç olarak takdim ediyor.
*
Geldiğimiz noktada başta HTŞ olmak üzere İdlib’deki silahlı grupların buradan çıkarılmaları konusunda muhtelif fikirlerin tartışma zeminine girmeye başladığını söylemeliyiz.
Burada karşımızda beliren bir dizi kritik soru var. Birincisi, HTŞ gördüğü baskı karşısında çekilecek mi, yoksa savaşmayı mı tercih edecektir? Daha az önemli olmayan bir soru daha var: HTŞ’nin çekildiği varsayıldığında, Suriye muhalefetini temsil eden diğer silahlı grupların durumu ne olacaktır?
Uzun bir süre bu sıkıntılı sorularla yaşamaya hazır olalım.
Paylaş