Paylaş
İlle nitelemek istiyorsak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ın Gara bölgesinde gerçekleştirdiği son askeri harekât sırasında PKK’nın bir mağarada rehin tuttuğu 13 vatandaşımızı katletmesi vahşetin ta kendisidir.
REHİN ALMA STRATEJİSİ
Malatya Valisi Aydın Baruş’un açıklamasından, PKK’nın şehit ettiği vatandaşlarımızın 2015 yazından itibaren örgüt tarafından güneydoğuda farklı noktalarda kaçırılmış olduklarını anlıyoruz.
PKK, ‘barış süreci’nin 2015 yazında sona ermesinden sonra sahada yeni bir stratejiye yönelmiştir. Bu, asker, polis gibi devlet görevlilerini kaçırıp rehin tutarak, Türkiye’ye karşı bir pazarlık kartı, baskı unsuru olarak kullanma stratejisidir.
PKK’nın bu tür insan kaçırma eylemlerinin varlığı bilinmekle birlikte, bu durumdaki vatandaşlarımızın Kuzey Irak’a götürülerek burada topluca alıkonduğu, Türk kamuoyunun geniş bir kesimi açısından önceki günkü hadiseyle ortaya çıkmıştır.
TEHDİDİ SINIRIN ÖTESİNDE ÇEVRELEME STRATEJİSİ
Olay, her şeyden önce Kuzey Irak’ın PKK açısından önemli bir üslenme bölgesi olma niteliğini koruduğunu gösteriyor.
TSK da bir süredir bu bölgede PKK’yı etkisiz kılmak üzere tehdidi sınırın ötesinde çevreleme stratejisine yönelmiştir. Bu yönde sayısız operasyon icra edilmiştir. Sayısı açıklanmamakla birlikte, sınırın ötesinde pek çok mevkide -ihtiyaca göre- değişen büyüklüklerde askeri birliklerin konuşlandığı biliniyor. Sınır ötesinde geniş bir coğrafyaya yayılan bu askeri mevziler TSK’ya geniş bir alan kontrolü imkânı tanımıştır.
Bu stratejiyle PKK’nın Kuzey Irak’taki hareket serbestisi, Türkiye’ye giriş yolları belli ölçülerde baskı altına alınabilmiştir. TSK’nın sahaya bu şekilde yayılması, örgütün Irak’ın Türkiye sınırına bitişik bölgesini istediği gibi at koşturabildiği bir alan olmaktan çıkartmaya başlamıştır.
Dört gün süren ve hava unsurlarının da yoğun bir şekilde kullanıldığı son “Pençe Kartal-2 Harekâtı”nın 75 kilometre genişlikte ve 25 kilometre derinlikte bir alanı kapsaması, askeri anlamda önemli bir harekât kapasitesinin yansımasıdır. Son hadisenin yaşandığı, PKK’nın sıkıştırıldığı Gara bölgesindeki noktanın Türkiye sınırının 35 kilometre kadar güneyinde olduğu anlaşılıyor.
UZUN DÖNEMLİ HEDEF KANDİL Mİ?
Sahada sergilenen bu operasyon kapasitesi, aynı zamanda Bağdat’taki hükümet ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yürütülen diplomatik görüşmeler üzerinden bu aktörleri de içine alacak daha geniş bir işbirliği çerçevesine oturtulmaya çalışılıyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geçen ay yaptığı Bağdat ve Erbil duraklarını içeren Irak ziyareti, PKK üzerinde kurulan baskıya Irak’taki merkezi hükümet ve bölgesel yönetimi de dahil etmeyi hedefliyordu.
Ancak burada temel bir güçlük var. Bağdat, egemenliğinin ihlal edildiğini belirterek TSK’nın operasyonlarından rahatsızlık ifade ediyor, BM’de Türkiye hakkında şikâyette bulunuyor. Aslında kendisi de PKK’dan rahatsızlık duyan Bağdat’ın açmazı, ciddi boyutlardaki öncelikli iç güvenlik sorunları nedeniyle PKK’ya karşı sahaya sürebileceği etkili bir askeri gücünün bulunmamasıdır.
Hulusi Akar’ın geçenlerde yaptığı “Kandil mitinin bitmesi lazım. Kandil’deki terör bayrağını oradan indirmek ve yırtmak lazım. Biz bu konuda Irak ile her türlü işbirliğine hazırız” şeklindeki açıklama, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Kandil’e kadar uzanacak bir müdahale stratejisini olgunlaştırmaya başladığına işaret ediyor.
Kuşkusuz, Türkiye sınırından yaklaşık 90 kilometre kadar uzaklıkta olan Kandil’e dönük bir askeri harekâtın çok zorlu bir planlama gerektireceğini tahmin etmek güç değildir. Böyle olmakla birlikte, TSK’nın Irak’ın kuzeyinde icra ettiği harekâtların güneye doğru giderek belli bir derinlik kazanmakta olduğu da bir vakadır.
SAHADAKİ GERÇEKLER ABD TEZİNİ TEKZİP EDİNCE
Bu arada, önceki gün meydana gelen olay, kuşkusuz PKK’nın dış desteği meselesini bir kez daha projektörlerin altına getirmiştir. Halihazırda sahadaki temel sıkıntılardan biri, ABD’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda DEAŞ’la mücadele ettiği gerekçesiyle PKK’nın bu ülkedeki uzantısı olan YPG ile askeri ittifak kurmuş olmasıdır.
ABD’nin bu amaçla organize ettiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimli organizasyonun ana omurgasını başta lider kadroları olmak üzere YPG oluşturuyor. YPG, Kandil ile doğrudan bağlantılı bir örgüttür.
ABD’nin YPG ile ittifaka girmesi, bu anlamda PKK’ya da önemli bir meşruiyet alanı yaratıyor. ABD, PKK-YPG bağlantısını ne kadar inkâr etse de, sahadaki gerçekler kendisini tekzip ediyor.
En son SDG’nin komutanı Mazlum Kobani ile ilgili yaşanan bir hadise bu durumun açık bir delilidir. SDG’ye yakınlığıyla bilinen ve merkezi Kamışlı’da bulunan Hawar Ajansı’nın 21 Ocak tarihinde geçtiği bir haberde, “KCK Yürütme Konseyi’nin annesini kaybeden QSD (Suriye Demokratik Güçleri) komutanı Şahin Cilo’ya başsağlığı mesajı gönderdiği” yazıyor.
KCK, PKK’nın çatı örgütüdür. Şahin Cilo, Mazlum Kobani’nin PKK’daki kod adıdır. PKK, Mazlum Kobani’ye mesaj gönderirken, ona SDG’deki yeni adıyla değil örgüt içindeki kod ismiyle hitap etmeyi tercih ediyor.
ABD’nin PKK ile bağlantısını inkâr ettiği Mazlum Kobani, PKK’nın gözünde örgüt içindeki ismiyle Şahin Cilo’dan başkası değildir.
BIDEN YÖNETİMİ İÇİN GÖZ AÇICI OLMALI
Son hadisede PKK’nın mağarada alıkoyduğu 13 vatandaşımızı hunharca katletmesinin, PKK terörüyle mücadelenin ciddiye alınması gereği açısından bütün uluslararası camiaya dönük göz açıcı bir icra etki etmesi gerekir.
Gara’daki katliam, ABD’deki Biden yönetimine, yola koyulduğu bir sırada, Türkiye ile ilişkilerinde bir çıban başı haline gelen YPG sorununa yeni bir gözle eğilmesi, bu konudaki tutumunu somut olgular üzerinden gözden geçirmesi için bir vesile olmalıdır.
Paylaş