Paylaş
Aslında mahkeme heyeti duruşma için 2 Nisan tarihini kararlaştırmıştı. Bu tarih için davet çıkarılmış olmakla birlikte, avukatları “işlerinin yoğunluğu” gerekçesiyle komutanların 2 Nisan’daki duruşmaya katılamayacaklarını ama o gün (perşembe) “beyanda bulunabileceklerini” belirtti. Mahkeme heyeti, bu talep üzerine tutanağa göre, “usul ekonomisi yönünden” resen celse açılmasına karar verdi.
Bu yöntemle Orgeneral Akar ve Orgeneral Güler, davadaki sanıkların ve onların avukatlarının bulunmadığı bir celsede doğrudan mahkeme heyetinin sorularını yanıtladılar.
*
Benzer bir usule Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ümit Dündar’ın Eğitim ve Doktrin (EDOK) Komutanlığı davasında ‘tanık’ olarak dinlenmesinde de başvurulmuştu. Avukatı, mahkemenin kararlaştırdığı tarihte Dündar’ın “askeri görevinin bulunduğu” gerekçesiyle duruşmaya katılamayacağını belirtmiş, Genelkurmay İkinci Başkanı bunun üzerine 9 Şubat günü düzenlenen bir özel celsede ifade vermişti.
Böylelikle, davada tanık, müşteki ya da mağdur ‘katılan’ tarafların, sadece mahkeme heyeti ile baş başa kaldıkları, buna karşılık sanıklar ve avukatlarının katılıp soru yöneltme hakkını kullanamadıkları bir usul, yerleşik bir uygulamaya dönüşmektedir.
Ancak hukuki statülerinde bir fark var. Orgeneral Dündar’ın mahkemeye ‘tanık’ olarak gitmesine karşılık, Orgeneral Akar ‘katılan’, Orgeneral Güler ise ‘müşteki’ sıfatıyla hazır bulunmuştur.
Burada aslında her ikisi de mağdur konumunda olmakla birlikte, ‘müşteki’ ile ‘katılan’ arasında hukuki sonuçları bakımından bir farklılık olduğuna dikkat çekelim. ‘Müşteki’, olaydan zarar gören taraf olarak şikâyetini aktarıyor, ancak dava sonuçlandığında temyiz hakkı bulunmuyor. ‘Katılan’ ise yine şikayetçi olmakla birlikte, davada hüküm açıklandığında savcılık makamı gibi itiraz hakkı kullanıp temyize gidebiliyor.
*
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 201’inci maddesinde “Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler” hükmünü içeriyor. Aynı maddenin ikinci fıkrasında “Heyet halinde görev yapan mahkemelerde hâkimlerin de aynı kişilere soru yöneltebileceklerini” belirtiyor.
Görüleceği gibi, CMK’nın alıntıladığımız bu maddesi, yalnızca ‘tanık’ değil ‘katılan’ açısından da sorulara cevap verme yükümlülüğünü açık bir şekilde tanımlamış bulunuyor. Maddenin müştekileri de kapsadığı rahatlıkla ileri sürülebilir.
Buna karşılık, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal aynı davaya 21 Şubat tarihinde müşteki olarak katıldığında, dört saati aşkın süren ifadesinde, hem sanıkların hem de avukatlarının pek çok sorusuna yanıt vermişti. Hatta, celse Ünal ile davanın sanıklarından selefi Orgeneral Akın Öztürk arasında elektrikli diyaloglara da sahne olmuştu.
Sonuçta bu örneklere baktığımızda, CMK’nın 201’inci maddesinin muvazzaf orgenerallerle emekli orgeneraller arasında farklı bir şekilde uygulandığını söyleyebilmek mümkündür.
*
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, daha önce de TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’na katılıp soruları yanıtlamak yerine, gönderilecek soruları yazılı olarak yanıtlamayı tercih etmişti. Keza MİT Müsteşarı Hakan Fidan da sorulara yazılı yanıt veren bir diğer isim olmuştu.
Konunun usulle ilgili tartışmaya açık bu yönü dışında, gerek Orgeneral Akar, gerek Orgeneral Güler’in verdikleri ifadelerin ana çerçevesinin daha önceki savcılık ifadelerinin büyük ölçüde tekrarı niteliğinde olduğu söylenebilir. Ancak yine de dikkatimize takılan bazı ayrıntıları ayrıca değerlendireceğiz.
Paylaş