Paylaş
Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in bu unvanla -İslam dünyasının iki kutsal kenti Mekke ve Medine’nin hizmetkârı olduğunu- vurgulamış oluyor.
İlginçtir ki, Cumhurbaşkanı, Cemal Kaşıkçı cinayetinin ortaya çıkmasından sonraki süreçte başından itibaren Suudi Kralı Selman’ı bu olayla ilişkilendirmemeye, cinayet dosyasının dışında tutmaya özel bir dikkat gösterdi.
Örneğin, geçen pazar gecesi Paris dönüşü uçakta gazetecilerle konuşurken, cinayetin önceden planlandığını belirtip, “Emrin Suud’daki üst makamlardan geldiği ortada” diye konuştu Cumhurbaşkanı. Ardından sözü “Sonsuz saygı duyduğunu” belirttiği Kral’a getirip, “Kral Selman hakkında benim bu tür bir şey düşünmem asla mümkün değildir” dedi.
İşin püf noktası bundan sonra geliyor. Cinayetin faillerinin olay günü İstanbul-Riyad trafiğinde yer alan 15 kişi arasında yer aldığı konusunda bir tereddüt yok. Ana mesele bu faillere Cemal Kaşıkçı’yı ortadan kaldırma talimatının kimin verdiği sorusunda düğümleniyor. Cumhurbaşkanı, “Biz talimatı verenin kim olduğunun da ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Bu talimatı kim vermiş, bunu söylemeleri lazım” diye konuşuyor.
Peki bu talimatı veren Suud üst makamı kim olabilir?
*
Suudi krallığındaki karar alma mekanizmasının merkezi yapısı hesaba katıldığında, devletin imkânları kullanılarak işlenen böyle bir cinayetin ancak en tepeden gelen bir talimatla işlenebileceği konusunda herkes hemfikir. Yetkilerinin çoğunu oğluna devredip kendisini geriye çekmiş olan Kral Selman’ın bu işin dışında olduğu düşünüldüğüne göre, o zaman bütün oklar Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a dönüyor.
AK Parti Genel Başkan Danışmanı Prof. Yasin Aktay da önceki gün Milliyet’ten Abdullah Karakuş’a verdiği mülakatta ismini geçirmeden “doğal şüpheli”yi tarif ediyor aslında. Şöyle diyor Yasin Aktay:
“Herkesin bir kanaati de oluşuyor zaten. Doğal şüpheliyi herkes işaret ediyor. Ama doğal şüpheliyi yargılamadan herkesin suçlu muamelesi yapması da mümkün değil. O kişinin yargılanması da gerekiyor. Çünkü bütün şüpheler onu gösteriyor. Ama bırakın yargılanmasını, yargılayacak olan kurulları yönetiyor olduğu bir dünyadayız.”
Önceki iki dönemde AK Parti’den milletvekilliği ve ayrıca genel başkan yardımcılığı da yapmış olan Aktay, Riyad’daki “yargı kurullarını yöneten” bir makamdan söz ediyor. Bu konumda iki kişi var Suudi Arabistan’da: Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman...
*
Konunun ilginç bir diğer boyutu şudur: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre önce Veliaht Prens’e özel temsilcilerini göndermiştir. Erdoğan, gazetecilere açıklamasında Veliaht Prens’in görüşmede özel temsilcilerine “Ben olayı aydınlatacağım, gereğini de yapacağım” dediğini aktararak, “Biz de sabırla bekliyoruz” diye konuşuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad’a gönderdiği özel temsilcilerinin kimliğini açıklamıyor. Ancak temsilcilerden birinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan olması muhtemeldir. Her halükârda bu görüşmede, Prens Muhammed bin Selman’ın olağan şüphelisi olarak kabul edildiği bir cinayet hakkında “Olayı aydınlatıp gereğini yapacağım” demesi bütün hadisenin en ironik sayfalarından biridir.
*
Bu noktada MİT’in bir süre önce Ankara’ya gelen CIA Başkanı Gina Haspel’e dinlettiği İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’ndan elde edilmiş ses kayıtlarının içeriği de “doğal şüpheli”ye işaret ediyor.
New York Times’ın dosyadan haberdar olan Amerikalı yetkililere dayanarak dün geçtiği habere göre, bu kayıtlarda, Riyad’dan İstanbul’a gelen heyetin başındaki Maher Abdülaziz Mutreb, cinayetin işlenmesinden hemen sonra Riyad’daki bir yetkiliyi telefonla arayarak, “Patronunuza söyleyin, iş bitirildi” demiştir.
Habere göre, Türk istihbarat yetkileri CIA’ya, Mutreb’in telefonda “Prens Muhammed’in yardımcılarından biri”yle konuştuğuna inandıklarını bildirmiş. ABD istihbarat yetkilileri de “patron”un Prens Muhammed olduğu kanaatindedir. Yine de kayıtta prensin adı geçmediği için bu analize yüzde yüz bir kesinlik atfedilemiyor.
Bu durumda Veliaht Prens konusunda herkesin yanıtını tahmin ettiği, kuvvetli kanaate sahip olduğu bir tür “açık sır”la yaşayacağız demektir. Bunun yarattığı meşruiyet sorunuyla nasıl baş edeceği Suudi Arabistan’ın önümüzdeki dönemdeki en önemli sınavıdır.
Paylaş