GEÇEN ay 26 Ekim akşamı İstanbullu cazseverler açısından ilginç bir trafiğe sahne oldu.
Haliç Kongre Merkezi’nde dünyanın en önemli caz müzisyenlerinden biri olan piyanist Herbie Hancock’un konseri vardı. Aynı akşam İKSV merkezindeki Salon’da elektro basın büyük virtüözü Marcus Miller sahne alacaktı. Aynı saatlerde Ortaköy’deki İstanbul Jazz Center’ın programında ise yine tanınmış caz vokalisti Patricia Barber’ın adı gözüküyordu. Bu çapta caz sanatçılarının çakışmasına dünyada ancak New York’ta rastlarsınız. DÜNYANIN EN İYİLERİ İstanbul’dan bu gibi çakışmalara ilişkin örnekleri artırmak mümkün. Bütün bu örnekler, İstanbul’un ağırladığı sanatçılar ve etkinliklerin sürekliliği bakımından artık cazın dünyadaki önemli cazibe merkezlerinden biri haline geldiğini gösteriyor. Bu görüşümü somut verilerle desteklemek istiyorum. Bunun için Jazz Times ile birlikte ABD’nin en saygın iki caz dergisinden biri olan Down Beat’in her yıl düzenlediği okur anketlerinin Aralık 2009 sayısında yayımlanan sonuncusunu esas alacağım. Bu anket her kategoride en iyi 12 caz sanatçısını gösteriyor ve caz çevrelerinde önemli bir referans olarak kabul ediliyor. 26 Ekim akşamı İstanbul’da yaşanan olayı Down Beat listesine göre değerlendirirsek, Herbie Hancock’un piyanoda 1’inci geldiğini, Marcus Miller’in elektro basta 4’üncü, Patricia Barber’in de 11’inci sırada durduğunu belirtelim. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda (CRR) 9 Kasım akşamı gerçekleşen “Saksafon Zirvesi”nde sahne alan ekip, tenor saksafonda 3’üncü Joe Lovano, yine tenorda 5’inci Ravi Coltrane ve soprano saksafonda 3’üncü sırada yer alan Dave Liebman’dan oluşuyordu. . Geride bıraktığımız bayramın ikinci ve üçüncü akşamları Jazz Center’da sahneye çıkan Kurt Rosenwinkel ise Down Beat’in en iyi caz gitaristi sıralamasında 6’ncı geliyor. Down Beat sıralamasına girmeyen ama pekala dünya çapında büyük isimler olarak kabul edilen cazcıların konserlerini değerlendirmeye dahil etmiyorum. BAŞTAN ÇIKARAN ŞEHİR Bütün bunlardan çıkan anlam şu: Dünyanın kalbur üstü caz müzisyenleri İstanbul’u turne programlarına muhakkak dahil ediyor, turneler dışında İstanbul’da gelip çalabilmek için özel bir çaba gösteriyor. Bu çekimi sağlayan ne? Öncelikle, İstanbul’un büyük cazcıları baştan çıkartan bir yönü var. Bu şehrin tarihinde, dokusunda, büyüsünde caz müzisyenlerinin yakalayabildiği bazı özel tonlar var. Bu kentte, hayatın baştan aşağı doğaçlama bir akış içinde devinmesinin karmaşık armonisini cazcılar çözüyor. Büyü ve armoni tek başına yeterli değil. İnsan enerjisi ve bütün bu müzisyenleri çeken kuvvetli bir seyirci talebi de gerekiyor. İstanbul’da bu tür etkinlikleri destekleyen, yaşatan; bunu sahnedeki müzisyenlerin değerini bilerek, hakkını vererek yapan nitelikli bir caz dinleyicisi kitlesi de var. Altyapı da stratejik önemde. Bu kentin kapılarının cazda dünyaya İKSV’nin 1983 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Caz Festivali’yle açıldığını belirtmeliyiz. Kuşkusuz sponsorların, özellikle bankaların katkısı çok kritik. İKSV festivalinin sponsorluğunu Garanti Bankası üstleniyor. Akbank, her yıl kendisi seçkin bir caz festivali düzenliyor. İş Bankası Sanat’ın konser salonu belli aralıklarla çok sıkı cazcıları ağırlıyor. MEKÂNLARDA PATLAMA Bütün bunları tamamlayan bir başka faktör, festivallerin yanı sıra bu sanatçılara sahne açan mekanlar açısından da kentin bir sıçrama yaşaması. Bir kere, CRR kendisini iyi duyuramasa da zaman zaman gerçekten çok mühim konserlere ev sahipliği yapıyor. Ortaköy’deki Jazz Center, programına aldığı müzisyenler açısından ABD’nin en iyi caz kulüpleriyle yarışıyor. Sahnesini özellikle genç kuşak Türk cazcılarına açan Nardis, Avrupa’nın en önemli caz mekanlarından biri olarak kendisini kabul ettirdi ve bazen çok değerli yabancı cazcıları da ağırlıyor. Örneğin Down Beat’in erkek caz vokalist kategorisinde son yıllardaki değişmez bir numarası olan Kurt Elling’i iki yıl önce Nardis’te dinlemiştik. Caza da yer veren Babylon, kendisini uluslararası bir marka olarak kabul ettirdi. Babylon’un bitişiğinde yeni açılan, New York’taki Nublu’nun İstanbul şubesi ilginç bir caz mekanı olmaya aday. Ayrıca İstiklal Caddesi’nde geçen ay açılan “alt” adlı mekanın da Türk cazcıları için önemli bir buluşma yeri olacağı anlaşılıyor. İLK 5 Mİ, İLK 3 MÜ? İşte hepsini yan yana getirdiğinizde çoğunluk izlemekte bile zorlandığınız bir caz yoğunluğuyla karşılaşıyorsunuz. New York kuşkusuz cazın başkenti ve kategori üstü. Ama ondan sonra cazda dünyanın önemli cazibe merkezlerine baktığımda, İstanbul’un Tokyo, Paris, Londra ve Berlin ile birlikte ilk 5 kent arasına girdiğini düşünüyorum. Ben, tabii ihtiyat payı bırakmak adetim olduğu için 5 rakamını veriyorum. Yoksa bu işlerden anlayan bazı arkadaşlarımın “ilk üç” dediklerini duyar gibi oluyorum. ? Bir proje üzerinde çalışmak için yazılarıma bir süre ara veriyorum.