Paylaş
Atılan adımın kapsamı yetersiz bulunabilir, beklentileri karşılamayabilir. Bazı yönleriyle ilgili çekinceleriniz de olabilir. Ama son tahlilde insanların hayatlarına olumlu yönde dokunacak değişiklikler içerecekse, bundan memnun olmalıyız.
İşin bu kısmı meseleye bakışla ilgili ana ilkedir. Tabii, bu başlık altında kaleme alınan her yazı için yola çıkarken, Türkiye’de insan hakları ve hukuk alanlarında sürekli reform paketleri hazırlanması ihtiyacının duyuluyor olmasının getirdiği bir yorgunluk duygusunun içinden geçmeniz gerekiyor. Her reform planı, bu alanlardaki kusurların, eksiklerin, yetersizliklerinin de açık bir kabulüdür. Ne yazık ki ülkemizde bu parantez bir türlü kapatılamıyor.
PLANIN OLUMLU YÖNLERİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından önceki gün açıklanan “İnsan Hakları Eylem Planı”nı bir köşe yazısının sınırları içinde madde madde detaylı bir şekilde değerlendirebilecek durumda değiliz. Ancak ana boyutları itibarıyla bazı genel tespitler yapmak istediğimizde şu görüşleri öne sürebiliriz:
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün başını çektiği, uzun zamana yayılan kapsamlı bir çalışmanın sonucu olan bu planda ilk kez telaffuz edilen ve getirilmesi yararlı pek çok başlık sıralayabiliriz. Yargı mensuplarıyla ilgili tasarlanan bir dizi idari düzenleme bu çerçevede belirtilebilir. Özellikle hâkim ve savcılara “coğrafi teminat” sağlanması, yargı bağımsızlığını güçlendirecek bir adımdır. Üstelik çok gecikmiş bir adımdır.
Bu arada, sadece ifade almak için mesai saatleri dışında vatandaşları yakalayıp gözaltına almak, otelden gece yarısı uyandırıp karakola götürmek gibi uygulamalara artık son verileceğinin taahhüt edilmiş olması, olumlu düzenlemeler arasında göze çarpan noktalardan biridir.
Bir başka düzlemde, duyurulan bazı hedeflerin içinin nasıl doldurulacağını beklemeliyiz. “Görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle bir hak ihlaline neden olan kamu görevlileri hakkında rücu ve disiplin işlemlerinin etkinliğinin arttırılması” hedefini bunlar arasında sayabiliriz.
Hatalı bir kararıyla hak ihlaline ve sonuçta Anayasa Mahkemesi’nde yüksek bir manevi tazminat cezasına neden olan bir hâkime ya da orantısız güç kullanarak vatandaşın mağduriyetine yol açan bir kolluk görevlisine ne gibi bir işlem yapılacağı sorusunun mevzuatta nasıl düzenleneceğini görmek gerekiyor.
Öte yandan, hukuk eğitiminin beş yıla çıkartılması gibi bir ilkenin getirilmiş olması, Türkiye’de hukuka verilen değeri yukarı çekmek anlamında şüphesiz önemlidir. Burada bütün mesele, ülkedeki hukuk fakültelerinin tümünü kapsayacak şekilde hukuk eğitiminin niteliğinin nasıl ileri götürülebileceği sorusuyla ilgilidir.
MASUMİYET KARİNESİNE ÖZEN GÖSTERİLECEK Mİ?
“Eylem Planı”nda masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, ceza sorumluluğunun şahsiliği gibi ilkelere yapılan vurgular yerindedir. Bu ilkeler, soruşturma ya da kovuşturmaya konu olan kişilerin hakları açısından titizlikle gözetilmesi gereken bir alanı tanımlıyor.
Bu başlıkta siyasiler de dahil olmak üzere herkesin, haklarında bir mahkûmiyet kararı çıkmamış olan sanıklarla ilgili her türlü suçlayıcı beyandan uzak duran özenli bir tutum sergilemesi, açıklanan planındaki bu ilkelerin hayata geçirilmesi bakımından kritik bir önem taşıyor. Tabii yargının bağımsızlığı ilkesi açısından da...
Keza, tutuklamanın istisnai olması gerektiği ve bu ilkenin eylem planı çerçevesinde tahkim edileceği yolundaki taahhüdün Erdoğan tarafından yapılmış olmasının altı çizilmelidir. Tutukluluğun cezaya dönüştüğü uygulamalar hatırlandığında, bu alanda gerçekten bir iyileşmenin ortaya çıkıp çıkmayacağını da yine ancak uygulamada görebileceğiz.
ADİL YARGILANMA HAKKI VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI
“Adil yargılanma hakkı”nın aldığı vurgu da eylem planının en can alıcı noktalarından biridir. Zaten Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru istatistiklerine bakmak Türkiye’de bu alandaki durumun ne kadar problemli olduğunu göstermek bakımından yeterlidir.
AYM’nin web sitesinde yayımlanan istatistiklerde, mahkemenin bugüne dek verdiği toplam 14 bin 273 hak ihlalinden 9 bin 39’unun “adil yargılanma hakkı”ndan çıktığını görüyoruz. Bu da ihlal kararlarının yüzde 63.3’ü ediyor.
Türkiye’deki yargılama süreçlerinde ne kadar ciddi hak ihlalleri yaşandığını bundan daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bir veri olabilir mi?
Mahkemelerin bağımsız ve tarafsız hareket etmesi adil yargılanma hakkının doğrudan tanımı içindedir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Türkiye’nin en temel meselelerinden biridir. Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun kompozisyonu ve işleyişi bu alandaki tartışmaların kaynaklarından birini oluşturuyor; örneğin, karar vericileri hoşnut etmeyen hükümler veren bazı hâkimlerin bu kurulun tasarruflarına hedef olabilmesi gibi...
Önümüzdeki dönemde HSK’nın bağımsız ve tarafsız işlediği hususunda toplumda geniş mutabakatın sağlandığı bir çerçeve ortaya çıkana kadar bu tartışmaların dinmesini beklemek, kabul edelim ki gerçekçi görünmüyor. Bugün itibarıyla o noktaya uzağız.
AİHM VE AYM İÇTİHATLARI NASIL UYGULANACAK?
Yargı alanında karşılaşılan sorunlardan biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AYM kararlarının uygulanmasıyla ilgilidir. Her iki mahkeme de bireysel başvuru mekanizmasıyla Türkiye’deki vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından hayati bir denetim işlevi görüyor.
Bu mahkemelerin verdiği ihlal kararlarının uygulanması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’nın gereğidir. Buna karşılık, yine bu kararlarının uygulanmasıyla ilgili pekâlâ ciddi sorunlar yaşanabiliyor. Hatta yakın tarihte görüldüğü gibi bazı mahkemelerin AYM kararlarına meydan okuyabilmesi gibi tutumlarla da karşılaşılabiliyor.
Meselenin bir diğer yönü, AİHM ve AYM’den çıkan içtihatların birinci derece mahkemelerin azımsanmayacak bir bölümü tarafından içselleştirilmemesidir. Aslında bu içtihatlardaki ileri hukuk ölçülerinin mahkemeler tarafından özümsenmesi, Türkiye’de yargı alanındaki sorunların aşılması bakımından tek başına büyük bir atılım olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hâkim, savcı ve avukatlara yönelik eğitim faaliyetlerinde –AYM ve AİHM içtihatlarını da içerecek şekilde- insan hakları konusunu merkeze alacaklarını, yüksek mahkeme kararlarının başvuruya konu olan kararı veren hâkim ve savcılara iletileceğini belirtmiştir. Kuşkusuz bu gibi düzenlemeler önemlidir ama galiba bunun çok daha ilerisine giden köklü bir zihniyet değişimi gerekiyor yargıda.
AİHM ve AYM içtihatlarının hayata geçirilmesi faslında reform planın içinin ne ölçüde doldurulabileceğini önümüzdeki günlerde izleyip görmek gerekiyor.
Paylaş