Paylaş
Küçükkaya, iki lidere de “Başkan seçilirseniz kamuoyuna mal varlığı beyanında bulunur musunuz?” sorusunu yöneltti. Her iki aday da soruya olumlu yanıt verdi.
Yıldırım, “Benim açımdan hiçbir sakıncası yok” dedi, “Çocuklarımın mal varlığının zaten bir koruması falan da yok. Onlar ticaretle uğraşıyorlar, işleri güçleri var. Onlarınki kamuya da açık. Herkes her an bakar” diye ekledi.
İmamoğlu ise soruyu “Erdemli, ahlaklı ve insanlara hesap verme noktasında dürüstlüğümüzü ortaya koymak adına bu önerinizi zevkle kabul ediyorum. Tabii ki ailece olmalı” diye yanıtladı. İmamoğlu, yanıtını şeffaflık ve katılımcılığın önemini vurguladığı “yeni nesil belediyecilik” ve “yeni bir siyasi ahlak” kavramları çerçevesinde formüle etti.
*
Konu açık oturumda unutulup kalmadı. İmamoğlu, seçimi kazandıktan 48 saat geçtikten sonra önceki gün yaptığı bir açıklamayla TV yayınında üstlendiği taahhüdü yerine getirdi ve mal varlığını detaylı bir şekilde duyurdu. Toplam dört sayfa tutan bu bildirim, yalnızca kendisi değil, eşi Dilek Kaya İmamoğlu ve babası Hasan İmamoğlu’nun mal varlığını da içeriyor. Böylelikle, her üçünün nerede hangi gayrimenkullere ve ayrıca ne kadar nakde sahip olduklarını öğreniyoruz; bu arada İmamoğlu’nun 8 bin lira değerinde Sig Sauer marka 9 mm’lik bir tabancaya da sahip olduğunu da...
Mal beyanında iki şirket de yer alıyor. İmamoğlu’nun 1993’ten bu yana ‘kurucu ortak’ olduğu ‘İmamoğlu İnşaat Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’nde yüzde 60 hissesi (4 milyon 200 bin lira sermaye) bulunuyor. Beyanda kendisinin 5 Mayıs 2016’da faaliyete geçen ‘SSB Gayrimenkul Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nde de ‘kurucu’ olduğu belirtiliyor. Bu bilgiden İmamoğlu’nun yüzde 100 hisseye sahip olduğu söz konusu şirketi 2014 yılında Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildikten sonra kurduğunu anlıyoruz.
Ticaret Sicili kayıtlarına göre, İmamoğlu’nun ‘eski ortağı’ olduğu iki şirket (Bey İnşaat Limited ve Alfa Gıda Restaurant Limited) ‘iptal firma’ statüsünde tasfiye sürecinde görünüyor. Bu kayıtlar, ayrıca kendisinin geçmişte yine İstanbul’da dört ayrı şirkette ‘ortak’ ya da ‘yönetim kurulu üyesi’ olarak bulunduğunu da gösteriyor. İmamoğlu’nun adının karşısında ‘eski ortak’ ya da ‘eski yönetim kurulu üyesi’ diye yazıyor.
*
Bir belediye başkanının seçildikten sonra kamuoyuna verdiği sözü tutarak mal bildiriminde bulunması, şeffaflığın gereğini yerine getirmesi kuşkusuz takdir edilmesi gereken bir davranıştır.
İmamoğlu’nun attığı adım önemlidir, çünkü kuvvetli bir emsal yaratarak toplumda bu alanda bir farkındalığın yerleşmesine ivme kazandıracaktır. Türkiye’nin en büyük metropolünün belediye başkanının hareketi, yalnızca belediye başkanlarını değil, diğer siyasileri ve bakanları da aynı yönde davranmaları yönündeki toplumsal beklentilere açık hale getirecektir.
Üstelik mal beyanının açıklanması açısından hukuken herhangi bir yükümlülük de söz konusu değildir. Çünkü 1990 tarihli 3628 sayılı ‘Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’, “Her tür seçimle işbaşına gelen kamu görevlileri ile Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara mal bildiriminde bulunma yükümlülüğü” getiriyor. Ancak yasa, bu bildirimlerin iletildiği kamu kurumunda kapalı zarf içinde gizli tutulmasını öngörüyor. Bir soruşturma açılması halinde bildirimlerin savcılığa verilmesi gerekiyor.
Yasal bir yükümlülük olmasa da, geçmişte bazı siyasilerin şeffaflık anlayışları çerçevesinde servetlerini kamuoyuna açıkladıkları örnekler var. İmamoğlu da aynı yolu izleyerek önceki gün etik kaygılarla mal beyanını açıklamıştır.
*
Seçilmiş üst düzey kamu görevlilerinin ne gibi etik kurallara tabi olacakları Batı ülkelerinde çoğunluk sıkı hükümler içeren etik yasalarla düzenlenmiş olan bir konudur. Türkiye’de ise TBMM’de geçmişte bir etik yasası çıkartılması için birçok hazırlık yapılmasına karşılık, bu çalışmaların yasalaşması ne yazık ki bir türlü mümkün olmamıştır.
Batı ülkelerinde siyaset ve kamu yönetiminde etik kaygılar ön planda tutulmakla birlikte standart bir uygulama da bulunmuyor. Etik sınırlamaların ölçüleri ülkeden ülkeye farklılık gösterebiliyor. Ancak ABD gibi örneklerde siyasilerin mal varlıklarını kayyımlara devretmeleri gibi ileri uygulamalara da rastlanabiliyor.
Her halükârda işin ilkesi açısından yaklaşıldığında ideal olan, bakanlık, belediye başkanlığı gibi makamlara gelen siyasi şahsiyetlerin kazanç doğuran her türlü ticari faaliyetle aralarına bir duvar çekmeleridir. Bu çerçevede bu konumdaki şahsiyetlerin şirketlerde aktif yöneticilik görevleri olmasa da var olan hisselerini devretmeleri ya da elden çıkarmaları etik açıdan doğabilecek bütün sakıncaları, tartışmaları da bertaraf edecektir.
Tabii bu dileğimin bu durumda olan bütün belediye başkanlarını, bütün siyasileri kapsadığını kayda geçirmek istiyorum.
Paylaş