Sedat Ergin: İki ayrı Türkiye

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

AC Nielsen Zet araştırma kuruluşunun, Türk toplumunun tüketim harcamalarından yola çıkarak ‘‘İki ayrı Türkiye’’ gerçeğinin bulunduğunu gösterdiği araştırması bir süredir Türk basınında tartışılıyor.

Bu araştırma, Türkiye'de nüfusu altı kategoriye ayırıyor.

A grubunda ayrıcalıklı 558 bin hane var. Nüfusun yüzde 4.5'unu oluşturan bu grupta 2 milyon 790 bin kişi yaşıyor. Bu gruptaki haneler, ayda ortalama 5.200 dolar, yani yaklaşık 3 milyar 240 milyon lira harcıyor.

Nüfusun yüzde 10.3'ünü oluşturan B grubundaki (6 milyon 386 bin kişi) haneler ise ayda 1 milyar 414 milyon lira (2.270 dolar) harcıyor.

Nüfusun 16.9'unu oluşturan (10 milyon 478 bin kişi) C1 grubundaki hanelerde aylık harcama düzeyi 485 milyona (780 dolar) düşüyor.

Nüfusun 13.8'ini oluşturan (8 milyon 556 bin kişi) C2 grubundaki haneler ise ortalama 397 milyon (637) harcıyor.

En kalabalık kesiti oluştan D grubunda ise nüfusun yüzde 36.6'sı, yani 22 milyon 692 bin kişi yaşıyor. Bu gruptaki haneler ayda ancak 257 milyon (412 dolar) lira harcayabiliyor.

* * *

Bir de nüfusun yüzde 17.8'ini oluşturan, 11 milyonluk en alt gelir (E) grubu var. E grubundaki haneler ayda 166 milyon lira (266 dolar) harcıyor.

Türk-İş'in en son asgari geçinme endeksinin 433 milyon lira olduğu hatırlanırsa, bu araştırmaya göre, Türk toplumunun yaklaşık yüzde 85'inin asgari geçinme sınırına yakın ya da bu sınırın altında bir yaşam düzeyine sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Aynı soruna, harcama düzeyinin yanı sıra, bir de gelirin paylaşımı açısından da yaklaşabiliriz.

İki hafta önce TBMM'den geçen Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda gelir dağılımı incelenirken, büyük ölçüde Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 1994 yılında yaptığı eski araştırma esas alınmış. (Yenisine cesaret edilemiyor.)

Nüfusu yüzde 20'lik 5 gruba ayıran bu araştırmanın gösterdiği bulguları bir kez daha hatırlatalım.

Birinci yüzde 20'lik grup, kullanılabilir gelirin yüzde 54.9'unu alıyor. Bu oran kentlerde yüzde 57.2'ye çıkarken, kırsal kesimde yüzde 47.7'ye düşüyor.

İkinci grup ise gelirin yüzde 19'unu alıyor. Bu oran üçüncü grupta yüzde 12.6'ya, dördüncü grupta ise 8.6'ya düşüyor. En altta yer alan beşinci grubun milli gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 4.9.

Burada düşündürücü olan, 1987 yılıyla kıyaslandığında ilk grubun gelirden aldığı payı kentlerde 7 yıl içinde yüzde 50.9'dan yüzde 57.2'ye çıkartması; buna karşılık, diğer 4 grubun da net gelir kaybına uğraması.

Zaten planın ilgili bölümü, ‘‘gelir dağılımı dengesizliğinin artarak devam ettiği, ekonomik büyümeden sağlanan gelir artışından yoksul kesimin yeterince yararlanamadığı’’ eleştirisiyle başlıyor.

* * *

Plandaki çarpıcı bir saptama, ‘‘minimum gıda harcama düzeyine sahip bulunamama’’ olarak tanımlanan ‘‘mutlak yoksulluk oranı’’nın yüzde 8 olarak verilmesi.

Yine planda, ‘‘yoksulluk riski altında bulunan’’ nüfusun oranı ise yüzde 24 olarak veriliyor.

Görüleceği gibi, ister harcama düzeyi, ister gelirden alınan pay açısından yaklaşın, gerçek değişmiyor.

Türkiye'nin bu rahatsız edici tabloyu tartışma zamanı çoktan gelmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları