İdlib’de kim kimi neden vuruyor?

Rus savaş uçaklarının dün Suriye’de silahlı muhalefetin önde gelen gruplarından birinin İdlib’deki eğitim merkezini ağır bir insan kaybına yol açacak şekilde vurması, hem İdlib’deki gelişmeler hem de genel Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyri bağlamında ele alınmayı gerektiren yeni bir durum yaratmıştır.

Haberin Devamı

Öncelikle, Rusya’nın hedefine koyduğu Feylak eş Şam isimli grubun, İdlib’de önemli bir bölümü Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO) gelen silahlı örgütlerin toplandığı Türkiye’nin desteğindeki ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ içindeki başat aktörlerden biri olduğunu vurgulamalıyız.

Feylak eş Şam, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde 2016’daki Barış Kalkanı ve 2018’deki Afrin harekâtlarına da katılmış olan bir grup. Resmen doğrulanmamakla birlikte, Libya’daki iç savaşta Halife Hafter güçlerine karşı meşru otoriteyi temsil eden Fayiz es Serrac güçlerinin safında mücadele etmek üzere Suriye’den bu ülkeye giden savaşçılar arasında Feylak eş Şam’dan unsurların da bulunduğu yolunda haberlere rastlamak mümkün. Her halükârda, bu örgütü Türkiye’nin Suriye’de sahadaki en yakın müttefiklerinden biri olarak nitelendirmek hata olmaz.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, Rusya’nın doğrudan bu grubu hedef alan saldırısının Türkiye’ye dönük mesajlar da taşıdığı şeklinde yorumlanması kaçınılmazdır. Zaten yabancı ajanslar da hadiseyi genellikle ‘Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’de desteklediği unsurları vurduğu’ gibi bir açıyla vermeyi tercih etmiştir.

*

Rusya’nın bu saldırısını, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin’in geçen 5 Mart tarihinde Moskova’da İdlib konusunda vardıkları mutabakat açısından değerlendirmeliyiz. Bu mutabakat sonrasında İdlib’deki durum genel hatlarıyla sakin bir şekilde seyretmişti. Son dönemde Esad ordusunun Rus savaş uçaklarının desteği altında ateşkes rejimini ihlal eden hareketlerine rastlanmakla birlikte, bu ihlaller büyük bir kriz doğuracak eşiğe tırmanmamıştı. Ancak dünkü hava saldırısı İdlib’deki gidişatı ciddi bir şekilde sarsmıştır.

Saldırının Rusya’nın tutumu açısından düşündürücü bir tarafı şudur. Rusya, geçmişte İdlib’de ateşkesi bozan hamlelerini, Türkiye ve İran’la birlikte 4 Mayıs 2017 tarihinde İdlib’e ilişkin çatışmasızlık rejimini tanımladıkları Astana Anlaşması’nın terör örgütlerine karşı istisna getiren hükümlerine dayandırmaktaydı. Aslında Astana Anlaşması, BM Güvenlik Konseyi’nin 2015 yılında Suriye hakkında kabul ettiği 2254 sayılı kararının ilgili bölümlerini aynen almıştı. Astana belgesinin beşinci paragrafında şöyle deniliyor:

Haberin Devamı

Garantör ülkeler, ateşkes rejiminin çatışan taraflar tarafından uygulanmasını sağlamak için gerekli tüm tedbirleri alacağını; güvenli bölgelerin içerisi ve dışarısında IŞİD, El Nusra ve El Kaide veya IŞİD ile ve BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen tüm örgütlerle bağlantılı her türlü kişi, grup, oluşum, kuruluşlarla mücadeleyi sürdürmeye yönelik tüm tedbirleri alacağını; şimdiye kadar katılmamış olan silahlı grupların ateşkes rejimine katılmalarını sağlamaya yönelik çabalarına devam edeceğini taahhüt eder.”

*

Daha sonra Türkiye ile Rusya arasında imzalanan gerek 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı gerek 5 Mart 2020 tarihli Moskova Mutabakatı, bu hükümleri içeren Astana Anlaşması’na dayandırılmıştır. Son Moskova Mutabakatı’nda “Terörizmin tüm tezahürleriyle mücadele” ifadesine de yer verilmiştir. Ancak bu, PKK/YPG gibi terör örgütleri kastetmek için özellikle Türkiye’nin Astana bildirilerine koydurduğu bir ifadedir.

*

Haberin Devamı

Bu arada, Rus hükümet yetkilileri geçmişte İdlib’de ateşkesi ihlal ettiklerinde çoğunluk BM Güvenlik Konseyi kararlarında terör örgütü olarak ismen zikredilen El Nusra ve bu örgütün sonradan aldığı yeni isimle Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) faaliyetlerini gerekçe göstermekteydiler. Zaten İdlib’de alan hâkimiyeti bugün ağırlıklı olarak -Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplardan çok- HTŞ tarafından sağlanıyor. Keza, El Kaide’nin İdlib’deki uzantısı olan ve son dönemde HTŞ ile açıkça çatışan Huras el Din de El Kaide bağlantılı olduğu için yine BM’nin ‘terör örgütü’ kategorisinde değerlendiriliyor.

Buna karşılık Feylak eş Şam, BM’nin terör örgütleri listesinde yer alan bir örgüt değil. Rusya’nın burada sıkça yaptığı gibi, Astana çerçevesinde varılan ortak anlayışların dışına çıkarak bildiğini okuduğunu görüyoruz.

*

Haberin Devamı

Zamanlamasına bakıldığında, Rusya’nın İdlib’de Türkiye’nin müttefiki konumundaki örgüte bu ölçüde ağır bir darbe indirmesinin Türkiye ile Rusya arasında Dağlık Karabağ konusunda artık açıkça telaffuz edilen görüş ayrılıklarının yaşandığı bir döneme denk gelmesi altı çizilmesi gereken bir durumdur.

Örneğin, Rusya lideri Putin daha geçen perşembe günü yaptığı bir açıklamada Dağlık Karabağ konusunda Türkiye ile farklı görüşler taşıdıklarını gizleme gereği duymamıştı. Putin, iki ülkenin Güney Kafkasya’daki tutumlarının örtüşmediğini belirterek, Çünkü, biz anlaşmazlıkların –silah gücü yerine, müzakere masasında diplomatik yollardan çözüme kavuşturulmasını destekliyoruz” demişti.

Haberin Devamı

Ayrıca, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da dün Atina Haber Ajansı’na verdiği bir demeçte aynı çizgiyi tekrarlayarak, askeri çözümü geçerli bir seçenek olarak görmediklerini söylemiştir.

Rus liderliğinin bu tutumu aldığı, ‘diplomasi’ mesajları verdiği bir dönemde dün sabah Rus savaş uçaklarının İdlib’de gerçekleştirdikleri saldırı gelmiştir. Hadisenin zamanlaması, Rusya’nın Türkiye’nin Karabağ konusunda sergilediği kuvvetli tutumu frenlemek için İdlib’de bu adımı attığı yorumlarını davet edecektir.

*

Rusya bu hamleyi yaparken, İdlib bir süredir ABD’nin insansız hava araçlarıyla doğrudan El Kaide uzantısı Huras el Din örgütünü hedef aldığı nokta harekâtlarına da sahne oluyor. Bu harekâtlardan ilkinde 16 Ekim tarihinde İdlib’deki Arab Sa’id köyüne düzenlenen saldırıda Huras el Din’in iki önemli ismi etkisiz hale getirilmiştir. ABD, ardından geçen cuma günü İdlib’in Jakara köyünde Huras el Din’in üst düzey yöneticilerini bir toplantı sırasında topluca havadan vurmuştur. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bu saldırıda 14 kişinin öldürüldüğünü duyurmuştur. İlginç bir husus, ABD’nin Ortadoğu’dan da sorumlu olan Merkez Komutanlığı’nın (Central Command) her iki saldırıyı da üstlenmiş olmasıdır.

Bu saldırılar, ABD’nin İdlib’de nokta atışı yapabilecek kadar ileri bir istihbarata ve/ya da istihbarat desteğine sahip olduğunu gösteriyor.

Özetle, İdlib hava sahası bugünlerde Rus savaş uçaklarının, ABD’nin silahlı insansız hava araçlarının cirit attığı bir alana dönüşmüş bulunuyor.

Yazarın Tüm Yazıları