Hasta hükümlüler ve yaşam hakkı sorunu

GEÇEN cumartesi günü bu köşede çıkan yazımızda Ergenekon hükümlüsü eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un kanser de dahil sekiz ayrı hastalığının olmasına rağmen serbest bırakılmamasının ayrıntılarını aktarmıştık.

Haberin Devamı

Konu insan hayatı olduğunda isimlerin, hangi davadan mahkûmiyet alındığının kuşkusuz bir önemi yok.
Buradaki tek yol gösterici ilke, hapiste kalmaları sağlık koşulları nedeniyle tehlike oluşturan insanların “yaşam hakkına saygı” çerçevesinde demir parmaklıkların arkasından ya da hastanelerde kapısında jandarmaların beklediği tutuklu-mahkûm odalarından kurtarılmasıdır.
Bu dosya, Türkiye’de vicdanları yaralayan insani sorunlardan birini oluşturuyor. Ve ne yazık ki, geçen ocak ayında hükümet tarafından bu durumdaki hükümlülerin durumunun iyileştirilmesi amacıyla getirilen sınırlı düzenleme de bu sorunu hafifletebilmiş değil.

***

Mevcut uygulamada 2004 yılından bu yana yürürlükte olan Ceza Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki 5275 sayılı yasanın 16’ncı maddesinin ikinci fıkrası, “Hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa, mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır” hükmünü taşıyor. Aynı hüküm, yasanın bir başka maddesinde (116) tutuklulara da teşmil ediliyor.
Yasa, 16’ncı maddenin üçüncü fıkrasında “infazı geri bırakma” için Adli Tıp Kurumu ya da Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin raporunu zorunlu kılıyor.
Bu yasanın aynı maddesine (16) geçen 24 Ocak 2013 tarihinde çıkarılan 6411 sayılı yasa ile iki fıkra daha eklenerek, hasta mahkûmların (ve tutukluların) serbest bırakılmasına ilişkin rejimin kapsamı biraz daha genişletildi. Bu düzenlemeyle, “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen mahkûmların cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılabileceği” hükmü getirildi.
Geri bırakma kararı için yine Adli Tıp Kurumu ya da tam teşekküllü hastane raporu gerekiyor. Buna ek olarak getirilen bir koşul, serbest bırakmanın “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı”nın Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından takdir edilmesi.

***

Görüleceği gibi, yasaya göre her durumda belirleyici rolü büyük ölçüde Adli Tıp Kurumu oynuyor. Peki Adli Tıp Kurumu bu yetkisini nasıl kullanıyor? Bu çerçevede mevcut infaz erteleme sistemi -savcıların takdir hakkı da dahil olmak üzere- genelde nasıl işliyor?
İşte bu sorular büyük bir tartışmanın konusu Türkiye’de. Özellikle insan hakları alanında uzman kuruluşlar, bu konuda Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp Kurumu’na, hükümete ciddi eleştiriler yöneltiyor. BDP de ağır hasta durumdaki KCK/PKK mahkûmları ya da tutukluları üzerinden bu tartışmaya katılıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD), geçen eylül ayında 544 kişilik bir liste açıklamış bulunuyor. Bu listede bazıları ağır kanser hastası olan 154 hükümlü-tutuklunun “ölüm eşiğinde olduğu” belirtiliyor.

***

Buna karşılık, Adalet Bakanlığı’nın rakamları biraz daha farklı bir tabloya işaret ediyor. Dün Adalet Bakanlığı’ndan aldığımız resmi rakamlardan yola çıkarak, 24 Ocak 2013 ile 25 Kasım 2013 arasındaki 10 aylık uygulamayı iki ayrı kategoride değerlendirebiliriz:
Önce adli suçlardan hüküm giymiş olan ya da tutuklananların durumu: Adli Tıp Kurumu’na bu süre içinde infaz tehiri için toplam 2 bin 177 başvuru yapılmış. Bunlardan 5 kişi Cumhurbaşkanı’nın af yetkisi kapsamında serbest bırakılmış. Başvuru sahiplerinden 256 kişi hakkında infaz tehiri karar verilmiş. Bu rakam başvuruların yüzde 12’sine olumlu karşılık verdiğini gösteriyor. Ayrıca, başvuranlardan 78 kişinin hastane koşullarında tedavisine devam etmesine, 857 kişinin sağlık durumunun izlemeye alınmasına, 981 kişinin de infaz tehiri kapsamında olmadığına karar verilmiş.
Şimdi de ikinci kategoride büyük bölümü KCK-PKK davalarından olmak üzere terör suçlamasıyla hüküm alan ya da yargılanan tutukluların durumuna bakalım. Bakanlığa göre, aynı dönemde bu kategoriye giren kişiler hakkında Adli Tıp Kurumu’na yapılan başvuru toplamı 73. Bunlardan yalnızca 14 kişi için infaz tehirine karar verilmiş. Bu, yüzde 19 gibi bir orana denk geliyor. Başvuranlardan 3 kişinin hastane koşullarında tedavisine devam edilmesine, 22 kişinin sağlık durumunun izlenmesine, 34 kişinin de infaz tehiri kapsamında olmadığına karar verilmiş.
İHD’nin raporuyla Adalet Bakanlığı’nın resmi rakamları arasında ciddi farklılıklar söz konusu. Her halükârda bakanlığın rakamları, Adli Tıp Kurumu’nun hasta mahkûm ve tutukluların başvuruları karşısında genelde katı bir tutum içinde olduğunu gösteriyor. Bu konuyu biraz daha tartışmamız gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları