HÜRRİYET ile Radikal aynı binayı paylaşıyor. Radikal gazetesine polislerin geldiğini duyunca, hemen asansörle 13. kata çıktım.
Tuhaf bir manzaraydı beni karşılayan. Polisin girdiği küçük odanın kapısında kalabalık bir gazeteci grubu toplanmış içeriyi gözlüyordu. Tedirgin edici bir sessizlik vardı. Odaya doluşmuş bir sürü insan masanın çevresinde dizilmişti. İlk kez gördüğüm sakallı gençler sivil polis olmalıydı. Bütün gözler masanın üzerinde duran Ertuğrul Mavioğlu’nun “şüpheli” konumundaki laptop bilgisayarına çevrilmişti. Gazeteci Ahmet Şık’ın yazıp Mavioğlu’na gönderdiği “İmamın Ordusu” kitabının kopyası işte bu bilgisayarın içindeydi. Polis silme işlemini yapmadan önce word programında yazılmış olan bu dosyanın çıktısını da aldı. Tam 201 sayfa tuttu çıktı.
12 EYLÜL’DEN BUGÜNLERE
Dikkatimi çekti, masanın önündeki sandalyelere oturmuş olan biri kadın, diğeri erkek iki avukat, bu sayfalar üzerinde ilk kez karşılaştığım garip bir işlem yapıyordu. Her sayfayı alıp kağıdın boş bölümlerini kalemle karalayarak dolduruyorlardı. Böylelikle, Emniyet’e gittiğinde boş bölümlere ekleme yapılması olasılığına karşı önlem alındığını öğrenmiş oldum. Odanın açıldığı koridor boyunca dizilmiş olan Radikal çalışanlarının kızgınlıkları yüzlerinden okunabiliyordu. Orada olan hepimiz mutsuzduk. Her gün teneffüs ettiğiniz özgürlük alanına yapılan bir müdahale özgür olmadığınızı size hissettirdiğinde, içinize çektiğiniz havanın birden yetmemesi gibi bir duyguydu galiba paylaştığımız... Evlerden, üniversite binalarından sonra sıra gazete merkezlerine gelmişti. Bir gazeteci olarak daha önce hiç yaşamadığım bir durumdu. 12 Eylül döneminde Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’nda gazetecilik yaparken, bir olayın haber yapılmayacağını tebliğ eden askerlerle çok muhatap olmuştum. Ayrıca, çalıştığım gazete de kapatılmıştı. Darbe dönemiydi, ipleri elinde tutan generaller demokratlık iddiası taşımıyorlardı. Askerlerin bürodan içeri girdiklerini hatırlamıyorum. Tam 30 yıl sonra çalıştığım gazetenin binasında üç polisin bir meslektaşımın bilgisayarındaki dosyayı imha etme işlemine tanıklık ediyordum.
HAPİSTE GEÇEN 8 YIL
Odada en çok tedirgin olan kişi Ertuğrul Mavioğlu idi. Geçmişte polisle yaşadığı tecrübelerin izlerini hâlâ vücudunda taşıyan bir gazeteci olarak polisi yine karşısında bulmuştu. Mavioğlu 13 Mart 1980 tarihinde henüz üniversite birinci sınıf öğrencisiyken, Bahçelievler’deki evlerinden polis tarafından alınıp Gayrettepe’deki Siyasi Şube’ye götürülmüş, burada falaka, elektrik, tazyikli su gibi yöntemlerin kullanıldığı ağır işkencelerden geçmişti. Sonra Alemdağ gözaltı merkezi, daha sonra Selimiye kışlası, ardından Davutpaşa, Sultanahmet, Sağmalcılar ve Metris olmak üzere muhtelif hapishanelerde Dev Sol davası sanığı olarak geçen yaklaşık 4 yıllık bir tutukluluk dönemi... 1983 Aralık ayında serbest kaldıktan sonra üniversiteyi bitiren Mavioğlu, 1987 şubat ayında Yeni Çözüm isimli sosyalist çizgide bir dergi yayımlamaya başlayınca, daha ilk sayı çıktığında yeniden tutuklanır. Ve yine Gayrettepe. Özal dönemidir ama işkence yöntemleri ağırlaşmıştır. Bu kez doğrudan Filistin askısına asılır. O kadar ağır bir işkence uygulanır ki, birkaç kez Şişli Eftal Hastanesi’ne götürülmesi gerekir. Toplam 15 gün süren işkenceden çıktığında, koltukaltlarındaki yırtıklar nedeniyle 2 ay kolları tutmaz. Bu kez 1991 yılı Şubat ayına kadar süren ikinci tutukluluk döneminin büyük bir bölümünü Aydın Cezaevi’nde geçirir. Yargılandığı örgüt davasından beraat ederek serbest kaldıktan sonra uzun bir süre gazetecilik dışı işlerde çalışır. Ardından yeniden gazeteciliğe döner, muhtelif gazetelerde çalıştıktan sonra 2001 yılında hâlâ çalıştığı Radikal’e katılır.
DUVARIN ARKASINA GEÇMEK
“Ben duvarın arkasında uzun bir zaman geçirdiğim için polisi çok iyi tanırım” dedi Mavioğlu dünkü sohbetimizde ve ekledi: “Mümkün olduğu kadar, polisle temas etmek istemem. Trafik polisiyle temas bile beni rahatsız eder. Basit bir işlem için bile karakola gitmek istemem. Bundan çok mutsuz ve huzursuz olurum. Benim tarzım bu...” Önceki gün polisi yeniden karşısında bulmuştu Mavioğlu. “Kendimi çok yorgun hissettim. Beni rahatsız eden, bir seçeneğimin olmamasıydı. Kendimi içinde bulduğum o sıkışık duruma bir çare bulamıyor olmaktan dolayı çok üzüldüm” diye konuştu. Sanki duvarın arkasına yeniden geçmiş gibiydi.