Paylaş
Fidan’ın konuşmasının bir dizi nedenle önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi, kendisinin 13 yıl süreyle Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başında bulunmasının verdiği saha bilgisi avantajından ve istihbaratçı bakışından çok geniş bir şekilde yararlandığını görüyoruz bu metinde.
İkincisi, Suriye ve Irak’ta özellikle geçen 10 yılın gelişmeleri üzerinden bugün sahadaki tablonun geniş açıyla oldukça detaylı bir fotoğrafını çekiyor. Fidan, daha sonra odağına PKK’yı yerleştirerek, projektörleri bölge dışından büyük aktörler ile sahada söz sahibi olan yerel aktörler arasındaki karmaşık hesaplara, işbirliklerine, çatışmalara çeviriyor.
Üçüncüsü, önümüzdeki dönemde, Irak ve Suriye’nin beklendiği gibi Türkiye açısından başat bir meşguliyet alanı olacağını anlatıyor. Ancak bunu söylerken, gelinen noktada Irak-Suriye ayrımının büyük ölçüde kalktığını, iki ülkeyi yekpare bir çerçevede gören bir bakışın yerleştiğini anlıyoruz Dışişleri Bakanı cephesinde.
*
Sahadaki durumun analizine geçmeden önce Dışişleri Bakanı’nın geçmişe dönük altı çizilmesi gereken bazı tespitlerine de dikkat çekmeliyiz. Bunlardan ilki, Soğuk Savaş dönemine ilişkindir. Fidan’a göre Soğuk Savaş döneminde nükleer caydırıcılıktan dolayı birbirleriyle savaşamayan “kamplar”, vekil unsurlar aracılığıyla mücadeleye girişmişti.
Atıf yapılan kamplar ABD ve Sovyetler Birliği’dir. Fidan, bu noktada “Türkiye’de halen mevcudiyetini devam ettiren PKK ve DHKP/C başta olmak üzere aşırı sol terör örgütleri, esasen soğuk savaş döneminin birer ürünüdürler” diye konuşuyor.
Böylelikle, Soğuk Savaş mantığı içinde Sovyetler Birliği’nin Batı kampının önemli bir müttefiki Türkiye’yi, dolayısıyla Batı’yı zayıflatmak üzere bu iki örgütü kullandığını belirtmiş oluyor Dışişleri Bakanı.
Konuşmasının bir başka yerinde daha da açık ifadeyle, “Sovyetler Birliği’nin Esad rejimine Beka Vadisi’nde PKK’yı kurdurduğunu” söylüyor. Yani PKK’nın ortaya çıkmasından doğrudan Sovyetler Birliği’ni sorumlu tutuyor.
Fidan’ın hitabının en dikkat çekici noktalarından biri burada karşımıza çıkıyor. Ona göre, Sovyetler Birliği’nin Soğuk Savaş sırasında kurdurduğu Marksist-Leninist PKK, bugün “tarihin bir ironisi” olarak günümüzde yine Suriye’de (bu kez) ABD ve Batı ülkeleriyle işbirliği yaparak Suriye’yi bölmek için çalışmaktadır.
PKK cephesinde Sovyetler Birliği’nin yerini ABD almıştır.
*
Şimdi bugün sahadaki duruma geçelim. Fidan’ın terör faslında yola çıkarken yaptığı ana tespit, PKK’nın Türkiye’deki silahlı varlığını kaybederek, Türkiye’den çok Suriye ve Irak’ın güvenlik tehdidi haline geldiğini belirtmesidir. Bu durumda Türkiye açısından PKK ile terör boyutunda mücadelenin ana alanı büyük ölçüde Suriye ve Irak haline gelmiştir.
Fidan, burada birçok kez “terörle mücadele diplomasisi” kavramını kullanıyor. Bu kavramdan hareketle, “PKK’nın Suriye ve Irak’taki mevcudiyetini yok etme gayretlerimizi bölgesel ilişkilerimizin merkezine konumlandırmaktayız” diye konuşuyor.
Özellikle Irak sahasına dönük verdiği bilgiler kayda değerdir. PKK’nın DEAŞ’ın varlığını kaybetmesi nedeniyle Irak’ta sahada bulduğu hareket serbestisi Türkiye için temel kaygı konularından biridir. PKK burada bir yandan DEAŞ’ın boşalttığı alanlara yerleşirken, DEAŞ ile sahada “kısmi işbirliği”ni de sürdürmektedir.
*
Fidan’ın konuşmasında, PKK’nın Irak’ta bulduğu hareket serbestisinde rol oynayan iki aktörün durumu özellikle göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nde Erbil merkezli Barzani çizgisindeki “Kürdistan Demokratik Partisi”nden (KDP) sonra ikinci önemli oyuncu olan Süleymaniye merkezli Talabani çizgisindeki “Kürdistan Yurtseverler Birliği”nin (KYB) tutumudur.
KYB, Fidan’a göre Süleymaniye ve mücavirinde PKK’ye alan açarak örgütün güçlenmesine yol açmıştır. Barzani kanadı ile işbirliği içinde olan Ankara’nın KYB ile artık bütün köprüleri atmış olduğunu bir kez daha görüyoruz. Fidan, KYB’nin PKK/YPG unsurlarına açıkça eğitim verdiğini söylüyor.
Vurgulamamız gereken nokta, Fidan’ın “KYB PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceklerini” bildirmesidir. Türkiye, geçen nisan ayından bu yana hava sahasını Süleymaniye havalimanına giden ve buradan kalkan uçuşlara kapatmış bulunuyor. Fidan “ek tedbirler” derken, KYB liderliğine hayatı biraz daha zorlaştırabileceği kartını göstermektedir.
Açıklamalarında Bağdat’taki merkezi otoriteyi temsil eden Sudani hükümetinin “yapıcı” ve “evrilmekte olan” bir tutum sergilediğini ifade ediyor. Ankara, Irak’ta Bağdat’taki hükümeti belli ölçülerde yanına çekmiş olmaktan dolayı memnun görünüyor.
*
Şimdi kritik gördüğümüz bir başka noktaya gelelim. “Irak’ta ihtilaflı bölgelerde peşmergenin sahadaki varlığının azalması, Iraklı bazı milis kuvvetlerle PKK arasında taktiksel ilişkiler kurulması sonucunu vermiştir” diyor Fidan. Irak’ta bulunan “milis kuvvetler” denince, öncelikle İran yanlısı milis grupları anlamakta bir mahzur olmasa gerektir. Burada kanaatimizce İran’a bir gönderme var.
Zaten konuşmanın bundan sonraki muhtelif bölümlerinde, İran faktörünü çok daha “görülebilir” bir şekilde karşımızda buluyoruz. Şöyle ki...
Fidan Suriye’den söz ederken, üç aktörün tutumundan değişen ölçülerde rahatsızlık belirtiyor.
Bunlardan birincisi “malumun ilamı” olarak görebileceğimiz ABD’dir. Daha önce değindiğimiz gibi, ABD’nin açıkça Suriye’nin bölünmesi hedefine dönük olarak PKK ile işbirliği yaptığını söylüyor Dışişleri Bakanı. Adını geçirerek, bu ülkenin DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PKK’ya “teknoloji ve askeri teçhizat desteği verdiğini” belirtiyor.
*
Fidan’ın bu bölümdeki kritik bir ifadesi, “Suriye sahasında birbirleriyle rekabet içinde olan aktörler, kendi menfaatleri doğrultusunda PKK varlığının devamından yana tutum sergilemektedirler” demesidir.
Suriye’de hem “birbirleriyle rekabet içinde olan” hem de “PKK’nın devamını isteyen” aktörler arasında Rusya ile İran’ı da saymamız gerekir. Fidan, “Rusya’nın Fırat’ın batısında özellikle Tel Rifat ve Münbiç’te PKK varlığına göz yumduğunu” kayda geçerek kuzey komşumuzun adını saklamıyor. Burada açık bir suçlama yöneltiyor Rusya’ya.
İran konusunda ise mesajını bu ülkenin adını geçirmeden biraz daha kontrollü bir şekilde veriyor. “İran sınırı boyunca silahlı örgüt kamplarının varlığı ve İran içerisinde PKK uzantılarının bulunması, İran ile terörle mücadele diplomasisini her düzeyde yürütmemizi zaruri kılmaktadır” diye konuşuyor. Bu ifadede İran’daki PKK varlığına dönük kuvvetli bir “dikkat çekme” var.
Bu cümlelerden hemen sonra şöyle devam ediyor Fidan: “Birbiriyle rekabet halindeki farklı egemen güçlerle ilişki içerisinde olan PKK, çeşitli taahhütler altına girmekte ve bu güçlerin taşeronluğuna soyunmaktadır. Örgütün kararları da bu güçlerin talepleri üzerinden şekillenmektedir.”
*
Soru: Kim olabilir PKK’yı taşeron olarak kullanan rekabet halindeki bu egemen güçler?
Fidan, bu cümlede ülke adı geçirmiyor. Ancak buraya kadar açıklanan şifrelere bakarak, okurlarımızın yazımızın finalinde yer verdiğimiz bulmacadaki soruyu kolaylıkla yanıtlayabileceklerini düşünüyoruz.
Paylaş