Paylaş
Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay ile internet sitesinin yöneticisi Mediha Olgun ve İzmir muhabiri Gökmen Ulu, terör örgütüne “üye olmamakla birlikte yardımcı olmakla” suçlanıyorlar. Olgun ve Ulu, Fetullahçı terör örgütünü (FETÖ) destekledikleri suçlamasıyla 26 Mayıs tarihinden bu yana cezaevinde demir parmaklıklar arkasında bulunuyor. Yurtdışında bulunan Burak Akbay hakkında da yakalama kararı çıkartıldı.
*
Sözcü gazetesini FETÖ ile irtibatlandırabilmek için şüphelilere birçok suçlama yöneltiliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu suçlamaların neresinden tutacağımı bilemiyorum.
Suçlamalardan biri, Sözcü gazetesinin 15 Temmuz 2016 günü internet sitesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otelin adını geçirerek darbecilere adres gösterdiği iddiası.
Bir demokraside Cumhurbaşkanı’nın nerede kaldığının yazılabilmesi basın özgürlüğü çerçevesinde olağan bir durumdur. Geçmişte gazetelerin Ankara büroları cumhurbaşkanları ya da başbakanlar tatile çıkıp ortadan kaybolduklarında, onların nerede kaldıklarını bulup birbirlerini atlatmak için kıyasıya rekabet ederlerdi. Geçmişte övgü konusu olan bir gazetecilik çabasının bugün terör suçuna dönüşmüş olması, basın özgürlüğünün ülkemizde ne kadar zemin kaybettiği konusunda bize yeteri kadar fikir veriyor.
Kaldı ki ortaya çıkan deliller, darbecilerin Erdoğan’ın nerede olduğunu öğrenebilmek için Sözcü gazetesinin yardımına ihtiyaç duymadıklarını da ortaya koyuyor. Erdoğan’ın beş yaverinden dördünün FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle bugün sanık olmaları bunun en açık kanıtıdır. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’ndaki darbe girişimiyle ilgili olarak hazırlanan iddianamede, 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı yakalamak üzere Çiğli’den helikopterle yola çıkan ekibe otelle ilgili bilginin Başyaver Kurmay Albay Ali Yazıcı tarafından verildiği belirtiliyor.
*
Sözcü hakkında ortaya atılan iddiaların neredeyse tümü geride bıraktığımız günlerde bu gazete ve şüphelilerin avukatları tarafından çürütülmüş bulunuyor. Bu arada iktidara yakın gazetelerde Burak Akbay’ı Pensilvanya’da Fetullah Gülen’le birlikte gösteren fotoğrafın, aslında dönemin Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın Gülen’le çektirdiği fotoğrafın üzerinde yapılan bir fotomontaj olduğu da matematik kesinlikle kanıtlanmış bulunuyor; aynen Akbay’ın Gülen cemaatinin lisesinden değil İsviçre’deki özel bir okuldan mezun olduğunun kanıtlandığı gibi...
En çok yadırgadığım hususlardan biri, sanıkların arama kararlarında karşımıza çıktı. Bu, Sözcü yazarı Saygı Öztürk’ün amcasının oğlunun FETÖ’nün Brezilya imamı olduğunun ileri sürülmesi. İddiaya göre, imamın adı Hamdullah Öztürk.
Tabii ‘suçun şahsiliği’ ilkesinden hareket ederek de bu iddiaya karşılık vermek mümkün ama ben Saygı Öztürk konusunda Hürriyet’in eski Ankara Temsilcisi olmamdan kaynaklanan tecrübeme dayanarak konuşmak istiyorum. Ankara Bürosu’nda Saygı Öztürk ile uzun yıllar çalışmış biri olarak ona FETÖ’cülük imasının dahi yapılabilmiş olmasını kabullenmem mümkün değil. Saygı’nın çok sayıda kitabı var ve son yıllardaki kitaplarının önemli bir bölümü Gülen cemaatinin kurguladığı kumpas davalarını konu alıyor. En önemli kitaplarından biri “Okyanus Ötesi Vaiz” adını taşıyor ve ‘Gülenciler’in ağırlıklı olarak polis içinde nasıl örgütlenmiş olduğunu belgelere dayanarak anlatıyor. Saygı’nın bu kitabı yazdığı tarih Gülen cemaatine kafa tutmanın biraz cesaret istediği 2010 yılıydı.
Dün Saygı ile konuştum, “Benim amcam yok. Amcam olmadığı için amcamın oğlu da yok. Nüfus müdürlüğüne başvurup bir amcam olmadığına ilişkin bir yazı aldım” dedi.
*
Sözcü gazetesinin Gülen cemaatine karşı sergilediği kuvvetli muhalefeti belirtmeye gerek yok. Bu durumda karşımıza çıkan sorun şudur: FETÖ’ye muhalefet eden bir yayın organını FETÖ’cü olmakla suçlamak, öncelikle Türkiye’de bu alanda verilen mücadelenin inandırıcılığını gölgelemekte, bu mücadelenin haklılığını, meşruiyetini sulandırmaktadır.
Bu çerçevede Saygı Öztürk örneğindeki gibi ipe sapa gelmez iddialara soruşturma dosyalarında itibar edilmesi, hem Türk kamuoyunda hem de dış dünyada Türkiye’de yargının durumuyla ilgili tereddütlerin belirmesine yol açmaktadır.
Özellikle Batı dünyasında ‘Gülenciler’in yürüttüğü sistematik kampanyanın da bir soncu olarak 15 Temmuz darbe girişiminin AK Parti iktidarı tarafından kurgulanmış bir hareket olduğu yolundaki teorilerin zemin kazandığı bir dönemde, yargıda bu tür inandırıcılık sorunuyla malul hamlelerin yapılması söz konusu çevrelerin eline çok kuvvetli kozlar veriyor.
Sonuçta, 15 Temmuz’la ilgili inandırıcı, kuvvetli delillere dayanan davaların başladığı bir sırada dikkatler bu davalardan Sözcü soruşturması gibi sorunlu dosyalara çevriliyor. Fetullahçı organizasyonun bu adımları mütebessim bir şekilde izlediğini tahmin etmek hiç de güç değildir.
Paylaş