Paylaş
Yoksa bazılarının öne sürdüğü gibi, bütün kötülüklerin kaynağı olan, ABD emperyalizminin istediklerini yaptırabilmek için kullandığı bir koçbaşı mı?
Hangisi?
Peki bazılarına göre ABD’nin her dediğini yaptırabildiği bir örgütse, nasıl oluyor da ABD’nin çok istediği bazı adımlar, örneğin İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka üye yapılması, bir müttefikin (Türkiye) vetosuyla pekâlâ engellenebiliyor?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle NATO ile ilgili bu sorular bütün hararetiyle Türk kamuoyunun gündemine taşınmış bulunuyor.
NATO, bu tartışmalarla birlikte hepimizin zihinsel egzersizlerinde değişen ölçülerde bir yer tutuyor.
Ne olduğu sorusuna da herkesin kendi bakışına göre bir yanıtı var. Üstelik bazılarımızın oldukça kuvvetli kanaatleri var NATO hakkında.
ÖNYARGILI, ŞABLONA DAYANAN KULAKTAN DOLMA DEĞERLENDİRMELER
Yaklaşık 40 yıllık meslek hayatının önemli bir bölümünü NATO konularında uzmanlaşarak geçiren ve emekli olmadan önceki son görevinde 2013-2018 yılları arasında Türkiye’yi büyükelçi olarak bu örgütün Brüksel’deki merkezinde temsil eden Fatih Ceylan, kamuoyundaki tartışmalara bakınca, bir kitap yazarak duruma kendi zaviyesinden müdahil olmaya karar vermiş.
Kitabının girişinde yazdığına göre, kendisini buna yönelten nedenlerden biri, NATO’ya dair bilgileri “güncellikten uzak, önyargılar üzerine inşa edilmiş veya kulaktan dolma olan” birçok çevrenin kamuoyuna yansıttıkları gözlem ve değerlendirmeler olmuş. Ceylan, bu değerlendirmelerin “nesnel ve olgusal temelden yoksun, şematik ve şablona dayalı” olduğunu söylüyor.
Kitabını, bu tartışmalarda “Kamuoyunun NATO hakkında maruz bırakıldığı bilgi kirliliğine karşı mütevazı ölçülerde bir gerçeklik testi” olarak gördüğünü kaydediyor.
Büyükelçi Ceylan, “NATO, Geçmişi, Günceli ve Geleceği” adını verdiği kitabını, 40 yıllık bilgi birikimi ile tecrübesinin bir sentezi olarak görüyor. Kitabının önemli bir bölümünde ittifakın kuruluşundan başlayarak uluslararası sistemdeki değişime paralel bir şekilde geçirdiği strateji değişikliklerini aşama aşama anlatıyor.
Bu çerçevede NATO’nun 73 yıllık tarihi içindeki sekiz ayrı strateji belgesini, ayrıca Avrupa Birliği’nin, Rusya’nın ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin temel strateji belgelerini de özetliyor. Kitap, bu içeriğiyle de önemli bir referans olma niteliği taşıyor.
ABD’NİN HATALARINI NATO’YA MAL ETMEK YANLIŞ
Kitabın bir de NATO ile ilgili tartışma bölümleri var. Burada NATO’ya dönük eleştiriler de geniş bir yer tutuyor. Bu noktada örgüt hakkındaki bazı soruların haklı gerekçelere dayandığını Ceylan da kabul ediyor. Bunlardan biri, demokrasi idealini sahiplenerek yola çıkan bir örgütün nasıl olup da Portekiz’de tam 41 yıl (1933-74) hüküm süren otokratik Salazar yönetimine kurucu üyeleri arasında yer verebilmiş olmasıdır.
NATO’ya getirilen eleştirilerden bir diğeri de Türkiye dahil NATO ülkelerinde yapılan askeri darbelerin ertesinde ittifakın gerekli tutumu sergileyememiş olmasıdır. Ceylan, NATO’da demokrasi, bireysel özgürlükler ve hukukun üstünlüğüne “çıkarlar ve değerler ölçeğinde” ne derece sadık kalındığını da “geçerli bir soru” olarak alıyor.
Bu noktaları teslim etmekle birlikte, Ceylan’ın NATO’ya dönük eleştirilerle ilgili temel bir tespiti, “ABD’nin normlar dışı davranışlarının merkeze alınıp NATO’ya mal edilmesidir”. ABD yönetimlerinin hem uluslararası planda hem de müttefik ülkelerle ikili ilişkilerindeki hatalı ve dolayısıyla eleştirilmesi zorunlu tutumlarının NATO’ya atfedilerek “ABD ile NATO’nun aynı sepete konması”, yaratılan sorunlu NATO algısının gerisindeki temel nedenlerden biridir büyükelçiye göre.
Ceylan, ayrıca ABD’nin NATO’da yol açtığı sorunların da yeterince fark edilmediği kanaatindedir. Örneğin bir önceki ABD Başkanı Donald Trump, ittifakı hedef alan eleştirel çıkışlarıyla “NATO’yu türbülansa sürüklemiştir”. Üstelik ABD’nin NATO ile ilişkilerini düzeltmek hedefiyle yola koyulan halefi Demokrat Başkan Joe Biden da NATO’da yeterli danışma yapmadan Afganistan’dan çekilme kararı alarak ittifak içinde “büyük bir çatlağa” imza atmıştır. Ceylan, Biden’ın bu kararı nedeniyle ittifak dayanışması ve uyumunun “büyük yara aldığını” anlatıyor.
NATO ÜYELİĞİ KIBRIS HAREKÂTI’NI ENGELLEYEBİLDİ Mİ
Keza Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2019 yılında ittifakın “beyin ölümü”nün gerçekleştiği yolundaki çıkışının tetiklediği tartışmalar da bu çerçevede gündeme geliyor. Ceylan’ın dikkat çektiği üzere, Macron’un NATO’ya yönelttiği bu eleştirinin gerekçelerden biri, Türkiye’nin Suriye’deki harekâtları üzerinde NATO bünyesinde gerekli siyasi danışmaların yapılmamış olmasıdır.
NATO’nun farklılığı da burada ortaya çıkıyor. Demokrasilerden oluşan bu örgüt kendi içinde de sıkça görüş ayrılıklarına sahne olabiliyor. Ceylan’ın altını çizdiği husus, NATO’nun demokrasinin temel gereklerine sahip egemen ülkelerin bir araya geldiği, herkesin ulusal çıkarlarını çok taraflı bir siyasi-askeri ortamda savunduğu, oydaşma ilkesine dayalı olarak çalışan bir örgüt olduğudur.
Yazar, kararların bütün üyelerin mutabakatına dayanmasını öngören “oydaşma” (konsensüs) boyutunu özellikle vurgulama ihtiyacını duyuyor.
Dikkat çektiği bir nokta, oydaşma sonunda alınan karara katılmış olsa dahi hiçbir ülkenin bir NATO operasyonuna katkı sağlamaya zorlanamayacak olmasıdır. Almanya’nın NATO’nun 2011 yılındaki Libya Harekâtı’na katılmaması bu örneklerinden biridir.
Operasyonlara katıldığı takdirde bile, katkı sağlayan ülkenin tahsis ettiği kuvvetin sahadaki kullanımına kayıt getirebileceğini anlatıyor Ceylan. Türkiye, Afganistan operasyonuna/misyonuna katılan kuvvetlerinin muharip görevlerde kullanılmamasına ilişkin kayıt düşmüştür.
Daha önemli bir nokta var. Ceylan’a göre, hayati ulusal çıkarlarla taban tabana zıt bir tablo ortaya çıktığı takdirde, ilgili müttefik ülke kendi yaşamsal güvenlik çıkarlarını kendi egemen iradesiyle karşılayabiliyor. Ceylan, “Örneğin Türkiye’nin NATO üyesi olması, 1974’te Kıbrıs’ta barış operasyonu icra etmesini engellememiştir” diyor. Bunun gibi Türkiye’nin Suriye’de sınır ötesinde PKK ve türevlerine karşı yürüttüğü ulusal operasyonlara kimi müttefik ülkeler eleştiri getirseler de, NATO tarafından bu operasyonlara “set çeken” bir karar olmadığını hatırlatıyor.
GERÇEKLERİ EĞİP BÜKEN SİVİL-ASKER ÇEVRELER
Ceylan, Türkiye’de kamuoyundaki NATO tartışmasının olgulardan uzak bir zeminde yürütülüyor olmasının kaynakları konusunda eleştirilerini de sakınmıyor. Birinci grupta, NATO’ya dair bilgiler kamuoyu karşısında çarpıtıldığında nesnel gerçekleri deneyimleyerek bilen ama sessiz kalan, gerekli tepkiyi zamanlıca vermekten uzak duran “resmi kurumlar”ı sorumlu tutuyor.
İkinci grupta, (TV) program ve etkinliklerde konuşan emekli kimi sivil-asker çevrelerin bildikleri gerçekleri kamuoyuyla paylaşmamalarına ya da “bunları gerçeklikten yoksun bir bakış açısıyla eğip bükmelerine” dikkat çekiyor. Eski NATO büyükelçisi, her iki kesimin de NATO ile ilgili nesnellik-olgusallıktan uzak bir tablonun ortaya çıkmasında pay sahibi ve dolayısıyla sorumlu olduklarını söylüyor.
Ceylan, ayrıca tartışmalarda NATO’nun Türkiye açısından sağladığı kollektif caydırıcılığın “görmezden gelindiğini, üstünün kapatıldığını” sorunlu bir durum olarak kayda geçiyor. Büyükelçi, bilgi kirliliği ile mücadelede çıkış yolu olarak “Kurumsal akla dayanan bir çare bulunması” ihtiyacını vurguluyor, aksi takdirde Türkiye’nin NATO içindeki konum ve rolünün sağlıklı bir şekilde değerlendirilemeyeceğini belirtiyor.
Güvenlik ve savunma konularında “analitik bir bakışın yerleşmesi gereğini” vurgulayan Ceylan, NATO ile ilgili çalışmaların “kamuoyunun belli kesimlerine cazip gelen komplo teorilerinden, ideolojik temelli anlayışlardan uzak bir anlayışla gerçekleşmesini” beklentisini de dile getiriyor.
Kitap bu dilekle son buluyor. Peki NATO söz konusu olduğunda Türk kamuoyunda olgular komplo teorilerine baskın gelebilir mi?
Ceylan, 40 yıllık bilgi ve birikimini kamuoyuyla paylaşarak kendi cephesinde olgulardan yana kayda değer bir hamle yapmış bu kitabıyla.
Paylaş