Paylaş
Tarih 14 Aralık 1988. ABD’deki başkanlık seçiminin bir ay kadar sonrasıydı. Beyaz Saray’da iki dönemi tamamlayan Ronald Reagan’ın ardından yerine kendisinin “Başkan Yardımcısı” olan “Baba” George Bush seçilmişti.
Özal’ın ziyareti ikisi arasındaki geçiş dönemine rastlıyordu. Ocak ayındaki resmi ant içme törenini beklemeden, yani Bush daha işbaşı yapmadan Washington’a gelmişti Özal. Reagan’a veda ederken, asıl hedefi dört yıl Beyaz Saray’da oturacak olan yeni başkan Bush ile yakın bir çalışma ilişkisinin altyapısını hazırlamaktı.
BABA BUSH ERMENİLERE VAATTE BULUNMUŞTU AMA...
O yıllarda da Kongre’de sıkça “Ermeni soykırımı” tasarıları gündeme giriyor, Türk-ABD ilişkileri de her seferinde bu tasarıların yarattığı yüksek basınç alanı içinde sıkışıyordu. Türkiye’nin politikası, kategorik bir şekilde bu tasarıları engellemek üzerine kurulmuştu.
Türkiye, bu tasarıların kabul edilmesini önlemek için elindeki baskı kartlarını, stratejik ağırlığını masaya koymaktan çekinmiyor, bütün imkânlarını bu doğrultuda seferber ediyordu.
Başkan Bush’un seçim kampanyası sırasında “Ermeni soykırımı kurbanlarının Kongre tarafından anılmasını destekleyeceği” vaadinde bulunmuş olması hassas bir durum yaratmıştı. Bu yönde bir tutum, ABD yönetiminin Ermeni grupların “soykırım” tezini tanıması anlamına gelecekti. Ankara cephesinde dikkatler Bush’un bu sözünü tutup tutmayacağı sorusuna çevrilmişti.
TEK ATIMI ATARSIN BİTER GİDER...
O yıllarda Hürriyet’in Washington muhabiri olarak görev yapıyordum. Madison Oteli’ndeki mülakatta Özal’a, Bush’un seçim vaadini hatırlatıp, kendisiyle ikili görüşmesinde bu konuyu açıp açmayacağını sormuştum.
Özal, o akşam bu soruma verdiği yanıtta herkesi şaşırtan çok farklı bir şey söyledi. “Bu Ermeni soykırımı tasarıları Türkiye açısından hassas bir konu. Birtakım implikasyonları (olası sonuçları) olabilir” diye söze girdi Özal ve ardından şöyle dedi:
“Bu devamlı Türkiye’nin önüne ‘geldi, geliyoruz’ gibi itilen bir konudur. Yani işi biraz da bu tarafından düşünmek lazım. Yani unconventional (geleneksel çizginin dışında) düşünmek lazımdır.”
Peki nereye getiriyordu sözü Turgut Özal? Şöyle devam etti:
“Bazen ne derler, tek atımlık bir silahtır. Atarsın, biter gider... Ama devamlı ‘Seni öldüreceğim, sana bir şeyler yapacağım’ diye bir şantaj hikâyesinden çıkarmak icap eder bazen. Ama yapabilir miyiz, yapamaz mıyız, bunu iyi tartacağız...”
Özal, Bush’un seçim kampanyasında Ermeni lobisine yaptığı bu vaadi kendisi ile görüşmesinde açmak konusunda isteksiz görünüyordu. Şöyle dedi:
“Bu tabii başkan olmadan yapılan bir konuşma. Bazen politika icabı söylenen sözlerle, fiilen yapılan işler arasında fark vardır. Tabii bir görelim, bir bakalım...”
YOKSA PANDORA’NIN KUTUSU AÇILIRSA
Özal, bu mülakatın Hürriyet’te sürmanşette “Ermeni Politikamızdan Çark” başlığıyla verildiği 16 Aralık 1988 günü Bush ile Blair House’ta bir araya geldi ve bu konuyu açmamayı tercih etti. İlk buluşmada yaratmak istediği olumlu havanın sıkıntıya yol açması muhtemel bu konudan etkilenmesini istememişti anlaşılan. Zaten Bush’un yanından ayrıldıktan sonra “Görüşmenin çarpıcı haberi nedir” sorusuna, “Çarpıcı haber, aramız çok iyi...” diye yanıt verecekti Özal.
Stratejisi, önce Bush ile ilk görüşmede iyi bir ilişki tesis etmek ve daha sonra zaman içinde bu ilişkiyi Türkiye açısından olumlu sonuçlara tahvil etmekti. Özellikle ABD yönetiminin uluslararası finans sistemi üzerindeki etkisini, ağırlığını Türk ekonomisini destekleyecek şekilde kullanmak, Özal’ın kritik bir önem atfettiği Beyaz Saray’la ilişkisindeki başat önceliklerden biriydi.
Gelgelelim “Tek atımlık silah” açıklaması Türkiye’de büyük gürültü kopardı. Özal’ın tartışmaya açmak istediği bu konuda Türk kamuoyundan ve Dışişleri bürokrasisinden destek bulduğu söylenemez.
Zaten ertesi günü Hürriyet’in birinci sayfasında Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırılan bir haberin spotunda, “Bu tasarı Pandora’nın kutusu gibidir. Bir açılırsa içinden ne çıkacağı belli olmaz” görüşü vurgulanıyordu. Eski dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil de bir açıklama yaparak “Bu konuda ödün verilmez. Verilirse istekleri daha çok çekeriz, arkası kesilmez” diye konuşmuştu.
Gördüğü tepkiler üzerine Özal da daha sonra “Tek atımlık silah” söylemini tekrarlamamayı tercih etti. O da geleneksel politikaya döndü. Örneğin Cumhuriyetçi Senatör Robert Dole’un “soykırım” tasarısı 1990 yılı başında ABD Senatosu’nda gündeme geldiğinde Türkiye Washington’da bütün gücüyle kuvvetli bir kampanya yürüterek tasarıyı önlemeye çalıştı. Tasarının geçmesi şubat ayında Demokrat Senatör Robert Byrd’un olağanüstü gayretiyle önlendi. Bush yönetimi, tasarıyı desteklemedi, ancak Dole’un Bush’un Cumhuriyetçi Parti’de rakibi olmasının da etkisiyle engelleyici bir tutum da sergilemedi.
Kısa bir süre sonra Özal’ın işini kolaylaştıran önemli gelişmeler oldu. Özellikle 1990 Ağustos ayı başında Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali sonrasında Özal’ın Başkan Bush ile yakın işbirliği içinde hareket ederek oynadığı rol, Türkiye’nin o dönemde Washington nezdinde çok yüksek bir zemine çıkmasına yol açtı.
KONGRE’DE 2019’DA AÇILAN GEDİKLER
Sonraki dönemde Ermeni lobisinin başını çektiği tasarılar belli aralıklarla Kongre’de gündeme geldiyse de her seferinde mücadeleyi kazanan taraf Türkiye oldu. Başkan adayları da seçim kampanyaları sırasında “Ermeni soykırımını tanıyacakları” yolundaki vaatlerini Oval Ofis’e adım attıktan sonra genellikle unutmayı tercih ettiler.
Bu durum 2019 yılına kadar böyle devam etti. Temsilciler Meclisi’nde 29 Ekim 2019 tarihinde, Senato’da ise 12 Aralık 2019 tarihinde geçen “Ermeni soykırımı” tasarılarıyla Türkiye’nin geleneksel politikasında arka arkaya iki kez büyük gedik açıldı ABD Kongresi’nde.
Aslında Özal’ın kavramıyla yola çıkarsak “Tek atımlık silah”ın tetiği iki kez çekilmiş oldu. İlginçtir ki bu tasarıların kabul edilmesi, Türk-ABD ilişkilerinin gündemini o dönemde kaplamış olan “Barış Pınarı harekâtı”, ABD Temsilciler Meclisi’nden geçen yaptırım tasarısı gibi konuların gölgesi altında Türk kamuoyunda ve siyaset çevrelerinde yeterince yankı yapmadı.
Geçmişte bu tasarıların geçme ihtimalinin Türkiye-ABD ilişkilerinde tetiklediği sarsıntılarla bu kez bizzat geçmiş olmasının göreceli olarak az tepki yaratması arasındaki fark her bakımdan dikkat çekicidir.
KİM HAKLI ÇIKACAK?
ABD’deki başkanlık seçiminden sonra projektörlerin çevrildiği nokta Başkan Joe Biden’ın bu konuda alacağı tutum oldu. Biden, geçen cumartesi günü geleneği bozarak, seçim vaadini hayata geçirerek “Ermeni Soykırımı”nı tanıdığını duyurdu. 1981 yılında Başkan Reagan’ın bu sözcüğü bir kez telaffuz etmesinden tam 40 yıl sonra aynı kavram yeniden bir ABD başkanı tarafından kayda geçirilmiş oldu.
Özal, yıllar önce “Bazen ne derler tek atımlık silahtır. Atarsın gider” demişti. Biden’ın Türkiye’yi karşısına almak pahasına yaptığı bu hamleden sonra gelişmeler Özal’ın yıllar önce tahmin ettiği doğrultuda mı seyredecek? Yoksa bugün endişe edilen ihtimallerin şekillenmesine ya da hiç öngörülemeyen sonuçlara mı tanıklık edeceğiz?
Bu soruların yanıtlarını önümüzdeki dönemde yaşayarak öğreneceğiz.
Paylaş