Ergenekon, Başbakan ve yine telefon dinleme durumları

BUGÜNKÜ yazımda geride bırakmakta olduğumuz hafta içinde yasadışı telefon dinleme yoluyla haberleşme özgürlüğünün ihlalini ilgilendiren üç olayı birlikte analiz ederek, bu konuda hukuk sistemimizde ortaya çıkan bazı olumlu gelişmelere ve aynı zamanda bazı çelişkilere dikkat çekmek istiyorum.

Haberin Devamı

Önce birinci dosyayla başlayalım.

ÖZEL KONUŞMAYI YAYIMLAYAN GAZETECİYE 1 YIL 3 AY HAPİS

Hatırlanacağı gibi, Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy arasında gerçekleşen bir telefon konuşmasının yasadışı yollardan elde edilmiş ses kaydı 24 Şubat 2009 tarihinde internet sitelerine sızdırıldı. Star, Taraf, Vakit, Sabah gibi gazeteler bu telefon konuşmasını geniş bir şekilde yayımladı.

Gedik, bunun üzerine haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle bu gazeteler hakkında şikâyette bulundu ve bir dizi dava açıldı. Bu davalardan biri önceki gün Bakırköy İkinci Asliye Mahkemesi’nde Gedik’in lehine sonuçlandı.

Haberin Devamı

Mahkeme, Star Gazetesi Sorumlu Müdürü İbrahim Sarp’ı Türk Ceza Kanunu’nun 132’nci maddesinin 2 ve 4’üncü fıkraları gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı.

TCK 132/2, “Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” diyor. Aynı maddenin 4’üncü fıkrası ise “Kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayımlanması halinde ceza yarı oranında artırılır” hükmünü taşıyor.

Bu karar, Türk hukuk sisteminde önemli bir içtihadın yerleşmesi yönünde tarihi bir önem taşıyor. Böylelikle ilk kez bir şikâyet üzerine TCK hükümleri işletilerek gizlice kaydedilmiş özel bir telefon konuşmasının yayımlanması nedeniyle mahkûmiyet kararı veriliyor.

Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu 231’inci madde çerçevesinde kararın açıklamasının geri bırakılmasına karar verdi. Star yöneticisi, aynı suçtan bir kez daha kez mahkûm olursa, bu durumda hem eski hem de yeni cezasının toplamı kadar hapis yatacak.

Bunun anlamı, Star Gazetesi’nin bundan sonra benzer bir ses kaydı önüne geldiği takdirde bir değil iki kez düşünmek zorunda olmasıdır. Bu keyfiyet, yalnızca Star’ı değil, bütün gazeteleri ve internet sitelerini de yakından ilgilendiriyor.

ANAYASA MAHKEMESİ ÜYESİ DE DİNLENDİ Mİ?

Haberin Devamı

Buna benzer bir başka haber yine geçen hafta yayımlandı. Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, internete düştüğünü belirttiği bir ses kaydından bazı bölümleri köşesinde yayımladı. Başyurt, internet sitelerine dayanarak, bu konuşmanın Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’e ait olduğu iddiasını da aktardı.

Başyurt, bir adım ileri giderek “kaydın doğru olduğu yolundaki güçlü izlenimini” de kayda geçirdi. Başyurt’a göre, bu telefon konuşması Adalet ve Kalkınma Partisi hakkındaki kararından dolayı Anayasa Mahkemesi’ni töhmet altında bırakıyor.

Serdar Özgüldür, bu iddiaları “asılsız”, “tertip ürünü bilgiler” ve “iftira” olarak nitelendirdi, ayrıca kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiğini bildirdi. Özgüldür, açıklamasında TCK 132-133-134’üncü maddelere de atıf yaptı.

Haberin Devamı

Başyurt, Özgüldür’ün açıklamasını yayımladıktan sonra TCK’nın 132-134 maddelerine atıf yapılmasını anlamadığını belirtti, “Konuşma gerçekse, kamu yararı tartışılamaz. Gazetelerin yazması değil, saklaması kamu çıkarlarına ters” dedi.

Bu, son dönemde basının bazı kesimlerinde yaygın bir şekilde dile getirilen bir görüştür ve -kamu yararı olduğu sürece- bir delilin hukuka aykırı yollardan edinilmiş olmasının göz ardı edilebileceği tezine dayanıyor. Kamu yararı için hukukun dışına çıkılmasını meşru gösteren bu anlayışın devamı, kuşkusuz aynı mantıkla işkenceyi de mazur gösterebilir...

ERDOĞAN’IN KONUŞMASINI YAYIMLAYAN GAZETECİLERE HAPİS İSTENİYOR

Şimdi üçüncü örneğe gelelim. Ergenekon’un dördüncü iddianamesi önceki gün açıklandı. Kısaca “Islak İmza İddianamesi” diye adlandırılan bu metinde karşımıza telefon dinleme suçları da çıkıyor.

Haberin Devamı

İddianamede, İşçi Partisi çizgisindeki Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya ile Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’a atfedilen suçlamalar arasında “Ergenekon terör örgütüne üyeliğinin” yanı sıra, “Özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, hukuka aykırı olarak kişiler verileri kaydetmek, kayda alınan konuşmaları basın, yayın yoluyla yayınlanmak” gibi isnatlar da var.

Savcı Zekeriya Öz ve arkadaşları, Akkaya ve Yıldırım’ın TCK 133 son fıkrası ile TCK 134 çerçevesinde cezalandırılmasını talep ediyorlar. TCK 133 son fıkrası, kişiler arasındaki konuşmaları gizlice kaydederek yayımlama, TCK 134 ise özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesine ilişkin suçları düzenliyor. Her iki fıkra da ayrı ayrı iki yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Yıldırım’da ek olarak TCK 136’ncı madde de talep edilmiş.

Haberin Devamı

İddianame incelendiğinde, Akkaya ile Yıldırım’ın suçlanmasının gerisinde yayın organlarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dizi telefon konuşmasını yayımlamaları, bu konuşmaların kayıtlarını bulundurmaları yatıyor. Bunlar arasında Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve işadamı Remzi G. ile telefon konuşmaları sıralanıyor. Bu kısaltmayla Londra’da yaşayan işadamı Remzi Gür kastediliyor.

VE KISSADAN HİSSE...

Telefon dinleme suçlarının takibi şikâyete tabi olduğu için Savcı Öz’ün bu maddeleri işletirken bunu Başbakan’ın şikâyeti üzerine mi yaptığı sorusu açıklık kazanmış değil.

Erhan Başyurt’un hukuk dışı yollardan elde edilmiş de olsa -kamu yararı olduğu takdirde- gizli konuşmaların yayımlanması tezine dönersek, aynı tez pekâlâ burada Başbakan’ın konuşmaları için de ileri sürülebilir. Çünkü neyin kamu yararına olduğu, neyin olmadığı demokrasilerde her zaman son derece göreceli bir tartışma konusudur. Ben, prensip olarak hukuka aykırı hiçbir tasarrufun meşru görülmemesi ve delil niteliği taşımaması gerektiğini savunuyorum.

Son bir çelişki de Başbakan’la ilgili. Erdoğan, Soner Gedik ile Mehmet Akif Ulusoy arasındaki özel telefon konuşması yayımlandığında, bir TV programında bunların içeriğini konu ederek Doğan Grubu’na yüklenmişti. Bunu yaparken günün birinde Gedik ve Ulusoy’un mağduru oldukları olayın kendisinin de başına gelebileceğini nasıl bilebilirdi ki?


 

Yazarın Tüm Yazıları