Paylaş
“Ortak değerlerimizin olduğu ülkelerle bir arada olma şansını da yakalarız...”
Erdoğan’ın bu açıklamayı yaptığı geçen cuma akşamından bu yana Türkiye’deki pek çok insanın zihnini kurcalamakta olan soru, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye ülkelerle hangi ortak değerlere sahip olduğudur.
* * *
Türkiye ile ŞİÖ üyelerinden Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve sonradan örgüte katılan Özbekistan arasında “Türk dünyası” ve “İslam” üzerinden önemli ortak paydalar olduğu kuşkusuz. Türkiye, 2009 yılında kurulan İstanbul merkezli “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi”nde ŞİÖ üyelerinden Kazakistan ve Kırgızistan ile birlikte yer alıyor. Ancak ŞİÖ dediğimiz zaman önce bu örgütün kurucuları olan temel iki sacayağı Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’yı anlamamız gerekiyor.
En azından demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi değerler söz konusu ise Türkiye ile ŞİÖ arasında bir ortak değerler manzumesi olmadığı apaçık ortada.
Otoriter yönetim tarzları, insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlalleri alanındaki kabarık sicilleriyle tanınan bir ülkeler grubundan söz ediyoruz. Böyle bir örgütle ortak bir gelecekten söz ediliyorsa, bunun demokrasi boyutu eksik bir tasavvur olacağını görmemiz gerekiyor.
* * *
İşin başka bir boyutu daha var. Başbakan Erdoğan, AB’ye haklı nedenlerle kızıp, bu rahatsızlığını aktarmak istiyor olabilir. Ancak AB’ye kızıp Şanghay istikametinde arayışlara girerken, Türkiye’nin ilişkisinin sorunsuz gittiği diğer Batı kurumlarıyla ilişkileri ne olacaktır?
Bu kurumların başında NATO geliyor herhalde. Çin-Rusya eksenine dayanan ŞİÖ, dünya politikasında NATO içinde önemli bir rol oynayan ABD’ye karşı bir ağırlık oluşturuyor.
İlginçtir ki, Türkiye’nin Şanghay Beşlisi’ni tartıştığı dönem, kendisini Suriye’nin uzun menzilli füzelerinden korumak için NATO’dan Patriot hava savunma füzeleri talep ettiği ve üç NATO ülkesinden (ABD, Almanya ve Hollanda) gelen sistemlerin Gaziantep, Adana ve Kahramanmaraş’a kurulmakta olduğu günlere rastlıyor.
Keza Türkiye, NATO’nun “Savunma Kalkanı” sistemindeki en önemli radara Malatya Kürecik’te ev sahipliği yapıyor. Radarın antenlerini çevirdiği İran, ŞİÖ’nün gözlemci üyesi.
* * *
Erdoğan’ın çıkışının özellikle NATO boyutundaki önemi eski
Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Özdem Sanberk’in Today’s Zaman gazetesine yaptığı açıklamada ortaya çıkıyor. Sanberk, “Bu açıklamalar dünya düzeninde büyük bir stratejik değişikliğe yol açabilir. Çünkü bu durumda NATO üyesi olan Türkiye, Çin ve Rusya’nın içinde olduğu bir anti-NATO blokun üyesi olacaktır. Kanımca Türkiye’nin NATO’ya karşı bir ittifakın içinde yer alması muhtemel değildir” diye konuşuyor.
Bu arada dikkat çekici bir tepkinin ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan geldiğini görüyoruz. ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, Erdoğan’ın Şanghay Beşlisi’ne katılma niyetiyle ilgili sözlerini konu alan bir soru üzerine şu yanıtı veriyor:
“Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu dikkate alırsanız, kuşkusuz enteresan olur. Nasıl ilerleyeceğini görmemiz gerekir”.
Washington’un öneriyi çok gerçekçi bulmadığı anlaşılıyor.
* * *
Ve tabii bir de ŞİÖ’nun bu işe ne diyeceği sorusu var. Türkiye’nin ŞİÖ’den “diyalog ortağı” statüsünü 2012 yılında resmen alması öncesinde başvurusunun 6 yıl kadar bekletildiği hatırlanırsa, Çin ve Rusya’nın Türk dünyasıyla özel ilişkileri olan bir NATO üyesini bünyeye almak konusunda büyük bir heyecan içinde olmadıklarına hükmetmek mümkün.
Sonuçta uygulanabilirliği zayıf görünen bu tartışmanın en önemli sonucu, Batı’ya karşı giderek mesafeli bir tutuma yönelen, kalben de kendisini Doğu’da hisseden Başbakan Erdoğan’ın düşünce ve ruh dünyasında Avrupa Birliği perspektifinin iyice silikleşmekte olduğunu göstermesidir.
Tabii, meselenin bir de kamuoyuna yapılan taahhütler açısından tartışılması gereken boyutu var. AK Parti’nin geçen 10 yıl içinde oy talep ederken yaptığı taahhütlerde Türk toplumu ile Şanghay Beşlisi gibi bir vizyon paylaştığını hatırlamıyoruz.
Paylaş