Erdoğan Kürt sorununda istediği zamanı kazandı

Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin Kürtler açısından muazzam bir duygu yoğunluğu içinde geçen Diyarbakır gezisiyle birlikte, Kürt sorununun seyrinde pek çok psikolojik eşik geride bırakılmıştır.

Haberin Devamı

Gelecekte Türklerle Kürtler arasındaki ilişkinin tarihi yazılırken, bu ziyaretin sıkça referans yapılacak bir hadise olarak kayda geçeceği konusunda şüphe olmamalıdır.
Siyasete dönük pratik sonuçları açısından değerlendirildiğinde ise gezinin en önemli sonuçlarından biri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki kritik seçim öncesinde “zaman kazanma” hedefi açısından istediğini büyük ölçüde elde etmiş olmasıdır.
Aslında Barzani’nin geçen cumartesi günü kürsüde Erdoğan’ın yanında “süreci tüm gücüyle desteklediğini” belirttikten sonra “İnanıyoruz ki, bu süreç sonuca varacaktır. Ne kadar zaman gerekiyorsa o zamanı vermemiz gerekiyor” şeklindeki sözleri, meselenin “zaman” boyutu açısından yeteri kadar açıklayıcıdır.

***

Nedenini şöyle açabiliriz. Başbakan, Abdullah Öcalan’ı muhatap alıp barış sürecini başlatma yönünde kuvvetli bir siyasi irade sergilemekle birlikte, geçen bir yıla yakın süre içinde bu sürecin içini doldurmak anlamında büyük adımlar atmaktan kaçınmıştır. Bu yüzden son aylarda sıkça sürecin kilitlendiği konuşuluyor.
“Öcalan-PKK-BDP hattı”nın müzakere sürecinde masaya koyduğu somut beklentilerin çoğu karşılıksız kalmıştır. Son demokratikleşme paketi de Kürt siyasi hareketi tarafından yetersiz bulunmuştur.
Erdoğan’ın süreci içerik anlamında derinleştirmekten kaçınmasında seçime dönük kaygılar da bir faktördür. Türkiye, çok değil tam 4 ay sonra yerel seçimlere gidecektir. Bu seçimin hemen ardından da ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin takvimi işlemeye başlayacak.
Seçim kampanyası dönemi Kürt sorununda köklü adımlar atılması açısından çok elverişli bir zaman dilimi değildir. Erdoğan’ın bu aşamada en önemli siyasi hedefi, bu dönemi, toplumun milliyetçi-muhafazakâr damarlarının “Öcalan’a ödün” olarak değerlendireceği adımlar atmadan ama eylemsizliği içeren süreci de koparmadan atlatabilmektir.

***

Kaldı ki, çatışmasızlığın getirdiği huzur ortamından güneydoğuda yaşayan Kürtler de hoşnuttur. Müzakere masasında beklentiler karşılanmadığı için artan ölçüde şikâyetçi olan Kandil’in elindeki en etkili kart, silahlı mücadeledir. Ancak bir yıldır yerleşmiş olan barış ortamında yeniden silahlara dönmek hiç kimseye izah edilemez, özellikle Barzani’nin “Kürdistan Yönetimi Başkanı” unvanı telaffuz edilerek Diyarbakır’a davet edildiği, Şivan Perver’in 37 yıl sonra Türkiye’ye dönüp sahne aldığı bir dönemde...
Erdoğan, bu noktada belli ki bütün oyun planını Öcalan-PKK ekseninin yeniden silahlı mücadeleye başvurmayı göze alamayacağı hesabı üzerine inşa ediyor.
Barzani’nin Diyarbakır ziyareti, Erdoğan’a, bu stratejisini hayata geçirebilmesi bakımından çok önemli araçlar sunmuştur. Erdoğan, bir bakıma süreçte “içerik”in eksiğini “atmosfer”le kapatmaktadır. Düğünlü, konserli bu gezinin yarattığı zengin atmosfer, Başbakan’a hem zaman kazandıracak hem de Kürt sorununa dönük siyasi söylemi açısından değerli bir malzeme sunacaktır.

***

Kaldı ki, Erdoğan masaya çok önemli bir koz daha sürmüştür. Bu da dağdakilerin dönmesinin önünü açacak, ayrıca KCK-PKK’lıların serbest bırakılmasını mümkün kılacak bir af düzenlemesidir.
Af, muhtemelen seçim sonrasına kalacak bir adımdır. Bu yönüyle, Erdoğan Kürtler cephesindeki beklentileri iyice yükseltmiştir. Ancak bu aşamada Kürtler açısından sabırla seçim döneminin geride kalmasını beklemek dışında bir seçenek görünmüyor.

***

Bütün bu stratejinin en önemli boşluk noktası Kuzey Suriye’dir. Erdoğan, içte durumu bu şekilde yönetebileceğini tasarlarken, diğer yandan Barzani ile birlikte kurduğu ittifak üzerinden PKK çizgisindeki PYD’nin Kuzey Suriye’de güçlenmesini frenlemeye çalışıyor.
Erdoğan, bu aşamada PKK’yı Türkiye’ye dönük faaliyetleri açısından silahlarıyla birlikte Kandil’e kilitlemiş olabilir. Ancak örgütün Kuzey Suriye’de elini serbest hissetmesine ciddi bir engel yoktur.
Dolayısıyla Türkiye’deki çatışmasızlığın, Kuzey Suriye’de yerini PKK-PYD ekseni ile Türkiye-Barzani ittifakı arasında kıyasıya bir güç çekişmesine bırakması kuvvetle muhtemeldir. Bu kavganın şiddetlenme ihtimali Türkiye’deki süreç açısından da kırılganlık yaratabilir.
Türkiye’deki Kürt sorununu artık Kuzey Suriye’yi denkleme katmadan düşünemeyeceğimiz bir döneme girmiş bulunuyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları