Ekonomi büyürse yolsuzluk azalır mı?

YOLSUZLUK soruşturmasının ilk dalgası 17 Aralık 2013 günü patlak verdi.

Haberin Devamı

Günlerden salıydı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hafta içinde bazı genel açıklamalar yapmakla birlikte savcının hamlesine vereceği kapsamlı yanıtı hafta sonundaki Karadeniz gezisine bıraktı.
İlk önemli çıkışı, cumartesi günü (22 Aralık) uçağının öğle saatlerinde indiği Samsun’un Çarşamba havaalanında kendisini karşılamaya gelenlere hitaben yaptığı konuşma oldu. “Kardeşlerim” diye seslendi karşısındaki topluluğa Başbakan: “11 yıl önce göreve geldiğimizde Türkiye’nin milli geliri 239 milyar dolardı. Bugün 800 milyar doları aşar hale geldi.”
Ardından bir soru sordu: “Yolsuzlukların olduğu bir ülkede siz Samsun-Sarp sahil otoyolunu yüzde 35’te iken kalkıp da bir dönemde bitirebilir misiniz?”
Böylelikle, Erdoğan’ın, hükümetin hizmetlerinin Türkiye’de yolsuzluk yapılmadığının kanıtı olarak kabul edilmesi gerektiği yolundaki tezi ile ilk kez karşılaşmış olduk.

***

Başbakan, aynı gün gittiği başka yerlerde de tekrarladı bu tezi. Örneğin, bir sonraki durak olan Ordu’nun Ünye ilçesinde halka hitap ederken 11 yılda 17 bin kilometre yol yapıldığını anlatarak sordu: “Yolsuzlukların olduğu bir iktidar bunları yapabilir mi?”
Aynı konuşmada savunma sanayii alanında sağlanan gelişmeleri de anlattı Erdoğan: “Türkiye’yi kendi savaş gemimizi, kendi uydumuzu üretir hale getirdik. Yolsuzlukların olduğu bir iktidarda bunlar yapılabilir mi?”
Erdoğan,
oradan Fatsa’ya geçti ve buradaki konuşmasında Ordu-Giresun’a ortak bir havaalanı yapmakta olduklarını belirttikten sonra yine sordu: “Yolsuzlukların içinde olan bir iktidarın bunları gerçekleştirmesi mümkün mü?”
Ertesi gün Giresun ve ilçelerinde konuştu. Aynı soru farklı temalar üzerinden tekrarlandı. Örneğin Giresun’da kürsüden yöneltilen soru şuydu: “Bütün okullarda biz sıraların üzerine ücretsiz kitapları koyduğumuz için mi biz yolsuzluk yaptık?”

***

Bu tema, 17 Aralık sonrasında Erdoğan’ın konuşmalarının alameti farikalarından biri haline gelmiştir. Dün yaptığım hesaplamaya göre, 17 Aralık’tan bugüne dek halk karşısında 14 ayrı hitabında bu temaya başvurmuş Başbakan.
Kullandığı temanın konusu, bazen eğitimdeki derslik sayısı, bazen hastane sayısı, bazen de Marmaray olabiliyor. Ancak her seferinde paragrafın sonunda aynı soru yöneltiliyor: “Yolsuzluklar olsaydı bunlar olabilir miydi?”
Başbakan Erdoğan, yolsuzluk dosyalarının ortaya çıkmasından sonra iddiaları göğüsleyebilmek, püskürtebilmek için sıkça bu teze başvuruyor.
Kuşkusuz, sokaktaki bazı vatandaşların aklını çelebilecek bir argüman bu. Gerçekten de AK Parti’nin geçen 11 yıllık icraatı döneminde ülkenin fiziki altyapısında etkileyici bir performans sergilenmiştir.
Gelgelelim, Erdoğan’ın, hükümetin icraatını yolsuzluk iddialarını çürütmek için bir karşı kanıt olarak kullandığı noktada tartışmalı karasularına giriyoruz.
Erdoğan’ın önermesi şu basit mantığa dayanıyor: “Bu somut hizmetleri yaptığıma göre demek ki vergi mükelleflerinin parasını doğru bir şekilde kullandım ve bir hizmet olarak topluma geri verdim”.
Tabii burada çok klasik bir propaganda tekniğine başvuruyor Başbakan. Bir görüşü yorulmadan ısrarla tekrarladığınız zaman, belli bir noktada bunu bir doğru olarak -herkesin olmasa da- en azından bir kesim insanın zihnine yerleştirebilmeniz pekâlâ mümkün.

***

Gelgelelim, Başbakan’ın bu tezine karşı görüşler de öne sürebiliriz. Öncelikle, kendisinin önermesi, bütçe kaynaklarının somut yatırımlara dönüştüğü olgusundan yola çıkan bir varsayımdır son tahlilde. Ancak olumlu hizmetlerin halka götürülmekte olduğu gerçeği, hiçbir zaman tek başına o ülkede yolsuzluk sorunu yaşanmadığı hususunda kesin bir kanıt niteliği taşımaz.
Bu alandaki mücadelede esas alınacak en sağlam performans kriteri, ülkede yolsuzluğu önleyecek idari, hukuki ve denetimsel çerçevenin- kapasitenin güçlü tutulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Sayıştay’ın ve diğer denetleyici kurulların işlevlerinin gerilediği, Kamu İhale Kurumu’nun yetkilerinin sürekli bir şekilde aşındığı, daha önemlisi yargıya açık müdahalelerin yapılabildiği bir ortamda bu tür kuvvetli güvencelerden söz edebilmek mümkün değil.
Bu nedenden olsa gerek, Türkiye, Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün 2012 yılındaki yolsuzluk sıralamasında 176 ülke arasında 43’üncü geliyor, yani “yarı-temiz” kategorisinde görülüyor. En temiz olanlar 90-100 aralığında yer alıyor.
Kaldı ki, artık yargıya intikal etmiş olan bir süreçten söz ediyoruz. Savcı iddianamesini hazırlarken, hâkim kararını verirken, Türkiye’deki milli gelir artışı ve altyapıdaki iyileşmelere değil, dosyadaki maddi delillere bakacaktır. Kuşkusuz, masumiyet karinesi esastır ama ayakkabı kutularını, bavulların içinden çıkan dolarları da aklımızdan çıkarmayacağız.

Yazarın Tüm Yazıları