Paylaş
Hafızanız pek çok şeyi silse de bazı olaylar zihninizde kalıcı bir şekilde yer eder. Bu bazen küçük bir mutluluk anıdır, bazen de insanı şoke eden bir olay.
Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan, bundan on yıllar sonra bile 20 Mart 2014 gecesini unutmayacaktır.
Özellikle bugünün çocukları, içinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına geldiklerinde ülkenin yetişkinleri olarak “Ne çocukluktu bizimkisi, Twitter’ın yasaklandığı zamanlardı. Bir gece birden bütün Türkiye’de Twitter hesapları kapanıvermişti” diye hatırlayacaklardır muhtemelen 20 Mart 2014’ü.
Ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da hatırlayacaklardır.
* * *
İnsanların verdikleri kritik kararların ne anlam taşıdığı hakkındaki en doğru hükmü tarih veriyor. Ancak bu olayda tarihin Başbakan Erdoğan hakkındaki hüküm hanesine nasıl bir not düşeceğini bugünden tahmin edebilmek hiç de güç değil.
Erdoğan, tarihe şimdiden Twitter’ı yasaklamış bir lider olarak geçti ve siyasi serüveninin bundan sonraki parantezinde bu yeni imajıyla birlikte yaşamaya hazırlıklı olması gerekiyor.
Başbakan’ın bu adımını değerlendirmeye çalışırken, önceki gün Bursa mitinginde sarf ettiği “Twitter falan hepsinin kökünü kazıyacağız. Evet, evet hepsini, efendim işte uluslararası camia şöyle der, böyle der, hiç beni ilgilendirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü görecekler” şeklindeki sözlerinden yola çıkmamız gerekiyor.
Erdoğan’ın bu yasaklamanın beraberinde taşıdığı riskleri, üzerine yapıştıracağı olumsuz imajı bile bile bu adımı attığını kabul etmeliyiz.
* * *
Hangi saiklerle bu adıma yöneldiği konusunda rivayet muhteliftir. Birden çok faktör söz konusu olabilir. Ancak kesinlik içinde söyleyebileceğimiz husus, uluslararası camiaya tepki koymak, dünyaya meydan okumak şeklinde sergilenen tavırların son dönemde Başbakan’da en belirgin davranış kalıplarından biri haline geldiğidir.
Bu yönüyle Erdoğan uluslararası tepkileri umursamayan, dış dünyayla köprüleri atarak, her gün biraz daha içe kapanan ve partisinin seçim kampanyası reklamlarında görüldüğü gibi kurtuluşu Türk bayrağına sarılmakta bulan bir hareket ve söylem tarzı içinde. Bu yöneliş, istikrarlı bir çizgi halinde yukarı doğru tırmanıyor.
Bu yönelişe işaret eden pek çok çarpıcı örnek gösterilebilir. Başbakan’ın Twitter çıkışı, Abdullah Öcalan konusunda kendi içtihadının tekrarından ibaret olan bir karar verdiği için AİHM’ye sert bir dille yüklenmesinin hemen ertesine denk gelmiştir. Erdoğan, geçen çarşamba akşamı TRT’de AİHM’ye sert bir üslupla “Böyle bir karar alamazsınız” diye çıkışıp, bu kararı uygulamayacağını ilan etmiştir.
Erdoğan, AİHM’ye çatarken mahkemenin kararının “Türkiye’yi karıştırmaya yönelik olduğunu” söylüyor. Ardından perşembe günü Twitter çıkışını yaparken de “Şimdi bakın uluslararası komplolar bu işin içinde. Çok ilginç. Bu Twitter’lar falan var ya...” diye konuşuyor. Her iki açıklamada da komplolar tarafından kuşatılmış bir lider olarak takdim ediyor kendisini.
Gerçeklik algısı komplolar üzerinden şekillenince, dışarıda algılanan tehdide verilecek yanıt da bazen dünyaya meydan okumak, bazen de sırtını dönmek şeklinde beliriyor.
* * *
Yapmamız gereken tespit, Başbakan’ın dünyayla ilişkisinde bir “kopma”nın meydana gelmekte oluşudur. Erdoğan, Türkiye’yi dünya ile entegre halde tutan, Batı dünyasının evrensel hukuku önceleyen, özgürlükçü değerleriyle kodlanmış ortak demokratik yazılımının dışına çıkmaktadır.
Özellikle Twitter ölçüt alındığında, Türkiye’nin dünyada artık Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran gibi otoriter ülkelerin bulunduğu ayrı bir lige girmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu ligin puan cetvelinde sıralamaya ilişkin yazılım farklıdır. Küme değişikliğinin içe dönük yansıması, Başbakan’ın uzun bir zamandır altyapısını kurduğu tahammülsüz, tek tipçi, otoriter bir rejimin artık tam anlamıyla kurumsallaşma evresine girmiş olmasıdır.
* * *
Burada önem taşıyan soru, Batı dünyasının, üzerinde durduğu hassas jeopolitik de hesaba katıldığında Türkiye’nin bir lig değişikliğine yönelmesine nasıl karşılık vereceği sorusudur.
Bu noktada özellikle AB açısından çok düşündürücü bir tablo var. Çünkü başka bir sahaya çıkmak isteyen ülke, AB ile müzakere masasında oturmakta olan bir tam üye adayıdır. AB, yeni dönemde Twitter’ın yasaklanabildiği bir ülkeyle müzakere yürütmek gibi bir sınavla karşı karşıyadır.
Gelinen noktada söylenebilecek tek gerçek, müzakerelerin artık yalnızca bir şakadan ibaret olduğudur. Bu giderek ağır bir şakaya dönüşmektedir. Ve bu şakanın ağırlığı altında ezilen öncelikle Türkiye’deki bireylerin temel hak ve özgürlükleridir.
Paylaş