Paylaş
- Kıbrıs açıklarında Rumlar adına araştırma yapan bir İsrail gemisi Türk donanması tarafından uzaklaştırıldı...
- Türkiye, KKTC’nin Geçitkale havaalanında insansız hava araçlarını (İHA) konuşlandırdı...
- TBMM Dışişleri Komisyonu, Türkiye ile Libya arasında askeri işbirliği anlaşmasını onayladı...
Hepsi de içinde bulunduğumuz hafta çıkan bu haberleri yorumlarsak, Türkiye’nin Kıbrıs Adası’nın çevresinde savaş gemileriyle ‘gambot diplomasisi’ uyguladığını, İHA’larla Doğu Akdeniz üzerinde havadan istihbarat ve kontrol yeteneğini ciddi bir şekilde güçlendirdiğini, aynı zamanda Türkiye ile Akdeniz’de ekonomik yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin anlaşmayı imzalayan Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni iç savaşta ayakta tutabilmek için askeri yardıma yöneldiğini görüyoruz.
*
Dikkatinizi çekiyor olmalıdır, Doğu Akdeniz’i konu alan bu gibi haberler son dönemde sıklaşıyor, gündemimizde işgal ettiği yer giderek genişliyor. Gelişmelerin akış tarzından daha da genişleyeceğini tahmin edebiliriz.
Bu haberler aslında Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının, bölgedeki zenginliğin paylaşımı üzerinde şiddetlenmekte olan büyük mücadelenin izdüşümleri olarak görülebilir.
Hepsinin bize verdiği mesaj, Doğu Akdeniz’in Irak ve Suriye sınırları gibi Türkiye için benzer bir stratejik öncelik kazanmakta olduğudur. Daha doğrusu, zaten var olan bu önceliğin yaşanan hadiselerle birlikte daha belirgin hale gelmesi, daha kuvvetli bir şekilde algılanmasıdır.
*
Bu çekişmede Doğu Akdeniz’deki güç dağılımına baktığımızda, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY), İsrail ve Mısır’ın Türkiye’yi doğrudan karşılarına aldıkları önemli bir bölgesel ittifak kurduklarına öncelikle dikkat çekmeliyiz. Dünkü yazımızda işaret ettiğimiz üzere, bu ittifak birinci eksende Mısır-Yunanistan-KRY ve ikinci eksende İsrail-Yunanistan-KRY arasındaki üçlü mekanizmalar üzerinden yürüyor.
Bir de söz konusu dört ülkenin İtalya, Ürdün ve Filistin devletini yanlarına çekerek oluşturdukları ‘Doğu Akdeniz Gaz Forumu’ örgütlenmesini bu denkleme dahil etmeliyiz. Foruma üye yedi ülkenin enerji bakanlarının katıldıkları toplantıların ikincisi beş ay kadar önce 26 Temmuz’da Kahire’de gerçekleştirildi ve yapılan açıklamada üye ülkelerin çıkarlarına hizmet edecek bölgesel bir gaz pazarının kurulmasının hedeflendiği açıklandı.
O dönemdeki ABD Enerji Bakanı Rick Perry’nin bu toplantıya katılmak üzere Kahire’ye kadar gelmesi ABD yönetiminin bu organizasyona duyduğu ilgiyi gösteriyor. Doğu Akdeniz’deki bu kümelenme ABD ve AB’nin siyasi düzeydeki kuvvetli desteğini de yanında buluyor. Ayrıca, ittifak içindeki ülkelerin bölgedeki doğalgaz araştırma ve çıkartma faaliyetlerini daha çok Avrupa ve ABD şirketleri üzerinden yürüttüklerini de kritik bir faktör olarak kayda geçirmeliyiz.
*
Buna karşılık, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de şekillenen güç dağılımında KKTC ve Libya dışında bölgesel müttefik olarak yanına çekebilmiş olduğu bir ülke yok bu aşamada.
Tabii, sözünü ettiğimiz ittifakın geride bıraktığımız yıllarda Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile ilişkilerinin sürekli irtifa kaybettiği, her ikisiyle de köprülerin atıldığı bir dönemde vücut bulması, bu konuda yapılacak bir değerlendirmede muhakkak vurgulanması gereken bir etkendir.
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşmayla yaptığı hamle bu gruplaşmaya karşı kuvvetli bir meydan okumadır. Türkiye, böylelikle Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarının Akdeniz’in ortasına kadar indiğini, kıta sahanlığının batı sınırlarının Girit Adası’nın karasularının bitimine kadar uzandığını kendi tutumu olarak kayda geçirmiştir.
Burada karşımıza çıkan mesele, Türkiye’nin Akdeniz’de açıkladığı ekonomik yetki alanıyla Yunanistan ve KRY’nin kendilerine tanımladıkları yetki alanlarının birçok noktada örtüşmesidir. Keza, Kıbrıs Adası’nın güneyinde KKTC’nin TPAO’ya arama ruhsatı verdiği parsellerle KRY’nin Batılı şirketlere ruhsat verdiği alanlar da geniş bir şekilde örtüşmektedir.
Bir de önümüzdeki döneme dönük beliren potansiyel sorunlar var. Birincisi, Yunanistan ile Mısır’ın aralarındaki münhasır ekonomik bölgeyi (MEB) sınırlandıracakları bir anlaşma yapmaları ihtimalidir. İkincisi, Yunanistan ile KRY’nin aralarında imzalayabilecekleri benzer bir anlaşmadır. Bu anlaşmaların tanımlayacağı MEB alanlarının Türkiye’nin ilan ettiği yetki alanıyla örtüşmesi Doğu Akdeniz’de egemenlik haklarını ilgilendiren büyük ihtilafları beraberinde getirecektir.
*
Türkiye bir süredir en üst düzeylerde verdiği mesajlarla -KRY hariç- bütün Doğu Akdeniz ülkeleriyle ekonomik yetki alanlarını ‘hakkaniyet ilkesi’ çerçevesinde müzakere etmeye, ‘ikili ya da çok taraflı’ anlaşmalar yapmaya hazır olduğunu belirtiyor. Bu çağrılar, Türkiye’nin ilişkilerinin büyük ölçüde donmuş bir şekilde seyrettiği İsrail ve Mısır gibi ülkeleri de kapsıyor doğal olarak.
Ancak bu ülkelerle Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıkların ele alınabileceği bir diyalog ve müzakere ortamının yaratılabilmesi, kaçınılmaz bir biçimde aynı ülkelerle ilişkilerin normalleşmesini Türkiye’nin gündemine taşıyacaktır. Bu da Türkiye’nin politikası açısından Akdeniz’de Deniz Kuvvetleri’nin etkili olacağı ‘gambot diplomasisi’nin yanı sıra, geleneksel diplomasinin de devreye gireceği bir dengeyi zorunlu kılacaktır.
Paylaş