Paylaş
ANAP'ın 18 Nisan seçimleri öncesindeki en kritik kararı, İstanbul Belediye Başkanlığı'na göstereceği adayı konu almıştı.
İki iddialı aday vardı: Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan ve İstanbul Milletvekili Ali Talip Özdemir...
DSP, ANAP'a bir mesaj göndererek, Tantan'ın aday gösterilmesi halinde kuvvetli bir aday çıkartmayacağını, daha doğrusu, Tantan'ın seçilmesine yardımcı olacağını açık bir şekilde hissettirdi.
Bu mesaj ANAP yönetimi nezdinde kabul görmüş olsaydı, Sadettin Tantan bugün muhtemelen İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunda oturuyordu.
ANAP'ın bu öneriyi geri çevirmesi, Tantan'a İçişleri Bakanlığı yolunu açtı.
DSP, ayrıca, koalisyon pazarlıkları sırasında İçişleri Bakanlığı'nı ANAP'a, bu göreve Tantan'ın getirileceği anlayışı ve temennisi ile bıraktı.
Bu açıdan bakıldığında, Tantan'ın İçişleri Bakanı olmasına giden gelişmeler zincirinde Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın kendisine duydukları mutlak güven ve onun önünü açma çabalarının oynadığı rol inkár edilemez.
İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi Tantan gibi Zekeriya Temizel'in de kader çizgisinin yönünü değiştirdi.
Tantan'ın ANAP'tan belediye başkanı adayı yapılmayıp, milletvekili seçimine sokulması, DSP'yi İstanbul'da kuvvetli bir aday koyma tercihine itti: Dönemin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel...
Temizel, iddialı bir kampanya yürütmekle birlikte belediye başkanı seçilemedi. Milletvekilliğinden de oldu; uzun bir süre açıkta kaldı...
Başbakan Ecevit, Temizel'i sonradan Bankacılık Üst Kurulu Başkanlığı'na getirdi.
Talihin bir cilvesi olarak, Tantan ve Temizel, bir buçuk yıl sonra Egebank soygununun açığa çıkmasına yol açan karar alma mekanizmasında başrolü oynayan isimler olarak sivriliyorlar.
Özellikle işkence ve insan hakları gibi konularda tatmin edici bir çizgi izlememekle birlikte, Tantan'ın kısa sürede mafya ve yolsuzluk olaylarının üzerine gidilmesinde büyük bir fark getirdiği aşikár.
Getirdiği farkın sonucu, kamuoyu yoklamalarında yüzde 90'lara yaklaşan destek oranı ile kabinenin en başarılı bakanı bulunmasıdır.
Keza, Temizel'in de ciddi, düzgün ve muktedir yöneticiliği, Bankacılık Üst Kurulu'nun daha kuruluş aşamasında, kendisine verilen işlevi yerine getirmekte olduğunu gösteriyor.
Bunlar neye işaret ediyor?
Türkiye'deki sistem ne kadar tefessüh etmiş ve hukuk mevzuatı içinden çıkılmaz hale gelmiş olsa da, kilit mevkilere doğru kişilerin getirilmesi pekala büyük farklılık yaratabiliyor.
Son Egebank skandalı, bu haliyle, kritik görevlere ehil ve namuslu kişiler getirildiği ve siyasi fren mekanizmaları işletilip bu kişilerin eli kolu bağlanmadığı takdirde, Türkiye'de çok şeyin değiştirilebileceğinin çarpıcı bir örneğidir.
Bu çerçevede, siyasi iradenin, daha doğrusu Başbakan Ecevit'in getirdiği farklılığı teslim etmemek de haksızlık olur.
Paylaş