Paylaş
Üçüncü Komite’den gelen insan haklarıyla ilgili karar tasarılarının hepsi birbiri ardına yapılan oylamalarla Genel Kurul Kararı haline geldi.
Bunların içinde en çok dikkat çekenler Kuzey Kore, Suriye ve İran’daki insan hakları ihlallerini konu alan tasarılardı.
Türkiye, Kuzey Kore ve Suriye ile ilgili karar tasarılarında BM’deki çoğunlukla birlikte hareket ederek, bu iki ülke hakkındaki eleştirel metinlerin lehinde oy kullandı.
Sıra “A/C.3/678/L.51” sayılı İran’la ilgili karara geldiğinde, Türkiye’nin BM’deki daimi delegesinin genel kurul salonundan çıkmış olması gerekiyor. Çünkü, BM’nin resmi web sitesindeki dökümde, oylamaya katılmayan toplam 10 ülke arasında Türkiye’nin de adı yer alıyor.
Geçen kasım ayı sonunda aynı taslak üzerinde BM’nin teknik düzeydeki üçüncü komitesinde yapılan oylamada da alt kademede aynı davranış sergilenmişti. Türkiye, bu kez Genel Kurul’daki nihai karar aşamasına da katılmayarak, tutumunu en üst düzeyde ortaya koymuş oldu.
* * *
Bu kararın oylamasındaki kümelere bakmak, Türkiye’nin İran’daki insan hakları ihlalleri karşısında uluslararası camia içinde nasıl bir duruş sergilediğini, daha doğrusu kimlerle birlikte saf tuttuğunu göstermesi bakımından çarpıcı bir tabloyu önümüze seriyor.
Türkiye gibi oylamaya katılmayan ülkeler arasında Azerbaycan ve Gürcistan’ın yanı sıra Çad, Ekvator Ginesi, Madagaskar, Myanmar ile Pasifik Okyanusu’nun ortasında küçük bir ada cumhuriyeti olan 100 bin nüfuslu Kiribati adlı ülke de var.
Toplam 65 ülke, genel kurul salonuna girip çekimser oy kullanmış. Bunlar, ağırlıklı olarak Afrika ülkeleri. Ayrıca bu grupta Tunus ve Cezayir gibi Arap ülkeleri de yer alıyor.
Kararın aleyhine oy kullanan ülkelerin sayısı 32. Bu kümede Orta Asya cumhuriyetleri ile Çin, Sudan, Kuzey Kore gibi ülkeler bulunuyor.
Kararın lehinde oy kullanan 86 ülke içinde ağırlıklı olarak demokrasiyle yönetilen ülkeler ön plana çıkıyor. AB kapısında bekleyen Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya gibi ülkeler de AB dayanışması çerçevesinde bu karara destek vermişler.
* * *
Kararın Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir yönü var. Özellikle Mahmud Ahmedinejad’ın tartışmalı bir şekilde ikinci kez sandıktan çıktığı 2009 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra rejimin muhalefeti acımasız yöntemlerle bastırması, uluslararası camianın da bütün dikkatlerini İran’a çevirmesine yol açmıştı.
Hatırlanacaktır, bu olaylı seçimden sonra Ahmedinejad’ı dış dünyadan kutlayan ilk lider Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmuştu.
BM İnsan Hakları Komisyonu, artan tepkiler üzerine 2011’de İran’daki insan hakları ihlallerini incelemek için özel bir raportör görevlendirmeye karar verdi. Bu göreve Maldiv Cumhuriyeti’nin eski Dışişleri Bakanı Ahmed Shaheed getirildi.
Ancak Shaheed’in raporunu hazırlamak için Türkiye’ye sığınan rejim muhalifleriyle görüşmek üzere Ankara’ya gelme talebine Türk hükümeti tarafından izin verilmemesi BM çevrelerinde sıkıntı yarattı. Türkiye, böylelikle BM’deki yerleşmiş bir teamülün, örfün dışına çıkmış oldu.
* * *
Geçen hafta çıkan ve büyük ölçüde Sheheed’in hazırladığı raporu esas alan kararda, İran’daki sistematik ihsan hakları ihlallerinin derin ölçüde kaygı verici olduğu vurgulanıyor.
Kararda, İran makamlarının başvurduğu işkence yöntemleri arasında kırbaçlama ve ampütasyon (uzuv kesme) yöntemlerine de dikkat çekiliyor. En çok kaygı yaratan konulardan biri idamlardaki artış. Yöntem olarak boğma ve taşlamanın kullanılması, ayrıca 18 yaşından küçüklerin de idam edilmesi eleştiri konusu yapılıyor. İfade ve gösteri özgürlükleri üzerindeki baskılar da toplam 6 sayfa tutan kararda kuvvetli bir dille eleştiriliyor.
Peki “küresel vicdan”ın çığlığı BM’nin içinden yükselirken Türkiye neredeydi?
Paylaş