ÖNCEKİ gün İstanbul’da Hrant Dink davasında verilen kararı protesto etmek amacıyla düzenlenen kitlesel gösterinin ardından Şişli’de Agos gazetesinin önünde düzenlenen törene katılan isimlerden biri de Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’dü.
İletişim Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan “Avrupa’da İnsan Hakları” isimli kitabının tanıtımı için İstanbul’a gelen Hammarberg’ün bu gösteri ve törene duyduğu ilginin gerisinde Hrant Dink davasına Türkiye’de hukuk ve insan haklarının geleceği açısından özel bir önem veriyor olması da geliyor.
Nitekim Hammarberg, geçen hafta Strasbourg’da açıkladığı “Türkiye’de Adalet Yönetimi ve İnsan Haklarının Korunması” başlıklı raporunun pek çok yerinde Dink cinayeti soruşturması ve davasının yürütülüş şekliyle ilgili ciddi eleştiriler yöneltmişti. SORUNUN BİR YÖNÜ CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ
Hammarberg’e göre, Türkiye’de insan hakları ihlalleri alanındaki en temel sorunlardan biri her seferinde kamu görevlilerinin lehine işleyen “cezasızlık kültürü”. İsveçli Komiser, bu alandaki sorunların Hrant Dink cinayetinin soruşturulması sırasında belirgin bir şekilde ortaya çıktığı görüşünde.
Hammarberg, raporunda “cinayetten sonra güvenlik güçlerinin mahkûmiyetiyle sonuçlanan tek soruşturmanın Trabzon jandarması aleyhine yürütüldüğünü, diğer kamu görevlilerinin etraflıca soruşturulmadığına” dikkat çekmiş, “Trabzon ve Samsun’da savcıların kamu görevlileri hakkında dava açma izni vermediklerini ve mahkemelerin de idari soruşturma izinlerini bozduklarını” hatırlatmıştı.
Komiser’e göre, idari soruşturmaların şüphelilerle aynı hiyerarşik yapıdaki memurlar tarafından yürütülmesi bir başka sorundu. Hammarberg’ün raporunda dikkat çektiği bir başka önemli sorun, savcıların bile kovuşturma dosyasına erişimlerinin kısıtlanmış olmasıdır.
Sonuçta, Hammarberg’e göre, Dink davası kamuoyunda adalet yönetiminde uzun zamandır süren belirli eksikliklerle ilgili farkındalığın artmasına yol açmıştır. AİHM’NİN DİNK KARARI HAFİFE ALINDI
Peki Hammarberg, Hrant Dink cinayetiyle ilgili mahkeme kararını duyduğunda raporunda ifade ettiği görüşler ışığında nasıl bir duygu yaşamıştı?
Komiser, dün kendiyle yaptığımız sohbette bu sorumuza kararı sorunlu bulduğunu gizlemeden şu karşılığı verdi: “Meselenin bir yönü, dosyanın olayın bütün yönlerini konu alan ciddi bir soruşturma yapılmadan mahkemeye getirilmiş olması ve ardından mahkemenin bütün olgular önünde olmadığı halde kararını almış olmasıdır. Savcı ve hâkimin sonradan bu karar nedeniyle neredeyse özür dilemeleri kafa karışıklığını daha da artırıyor.”
Hammarberg, bu noktada 2010 sonbaharında AİHM’nin Dink soruşturmasıyla ilgili Türkiye hakkında verdiği ihlal kararını da hatırlattı, “Bu çok ağır bir karardı.
Bununla ilgili Türkiye’deki aktörlerden çok az tepki geldi. Sonra bir-iki kişi daha suçlandı hepsi o kadar... Bu kararın Türkiye’de hafife alınmış olmasına şaşırdım” diye konuştu. BU DAVA TÜRKİYE İÇİN TEST OLACAK
Sohbetimizden sonra katıldığı Cezayir Restoran’daki kitap tanıtım toplantısında, Hammarberg bir soru üzerine mahkeme kararıyla ilgili görüşlerini biraz daha açtı. Hammarberg’e göre, önceki gün İstanbul’da yapılan kitle gösterisi mahkemeye ve açıklanan karara güven eksikliği olduğunu gösteriyordu.
Şöyle konuştu İnsan Hakları Komiseri: “Hâkim ve savcıların bu davanın aslında kapanmamış olduğu anlamına gelen sözler sarf edebilmiş olmalarına, bir hâkimin hem bunu söyleyip hem de ardından davayı kapatmış olmasına doğrusu şaşırdım. Normal olan, dosyaya açıklık getirmek yönünde hareket etmek, daha derinlemesine bir soruşturma yürütmek olmalıdır, kapatmak değil... Bu dava tek başına Türkiye için bir sınav (test case) haline gelmiştir. Yargıtay aşamasında iyileştirilmezse, adalet sistemine güveni daha fazla zedeleyecektir.”
Hammarberg, beklentisini de şöyle açıkladı: “Gelinen noktada bu cinayetin nasıl organize edildiği, kimlerin buna dahil olduğu, kimlerin desteklediği gibi bütün boyutlarının da açıklıkla ortaya konması gerekiyor. Bu dosyanın aydınlatılması kritik önemdedir.”
Bu açıklamalar, Dink cinayetiyle ilgili bundan sonraki sürecin Batı dünyası tarafından da yakından izleneceğini ve Türkiye’ye bakışı etkileyeceğini gösteriyor.