Paylaş
Şimdi cezaevi günlerini hatırladığında, ona en çok dokunan durumlardan biri hücrede çiçek, bitki yetiştirmelerinin de yasak olmasıydı. Ona hücrede hayata dokunduğu hissini veren tek şey, yağmur yağdığında camı açıp parmaklıkların arasından yağmur damlalarına dokunabilmekti.
*
Murat Sabuncu, Cumhuriyet davasında tutuklanan, hayatının bir bölümünü demir parmaklıklar arkasında geçirmek zorunda kalan ve hakkında terörden verilen mahkûmiyet kararı geçenlerde Yargıtay tarafından bozulan sanıklardan yalnızca biridir.
Sabuncu, bu soruşturmanın diğer sanıklarının çoğuyla birlikte 31 Ekim 2016 tarihindeki operasyonda sabah saatlerinde evinde gözaltına alınmış ve 5 Kasım 2016 tarihinde tutuklanarak Silivri’ye sevk edilmiştir. 5-11 Kasım 2016 tarihleri arasında ilk dalgada toplam 10 Cumhuriyet mensubu tutuklanmış, daha sonraki iki tutuklamayla bu sayı 12’e çıkmıştır.
Tutuksuz 5 şüpheli ve Cumhuriyet mensubu olmadığı halde bu soruşturmaya eklenen bir şüpheliyle birlikte toplam sanık sayısı 18’e yükselmiştir. Hazırlanan iddianamede Cumhuriyet mensuplarına ‘silahlı terör örgütüne -üye olmamakla birlikte- yardım etme’ suçlaması yöneltilmiştir. Terör örgütleri arasında FETÖ, PKK ve DHKP-C sıralanmıştır.
*
FETÖ’ye yardımcı olmakla suçlananlar arasında Hikmet Çetinkaya gibi gazetecilik ve yazarlık kariyerinin en önemli uğraşlarından biri olarak Fetullah Gülen ve başında bulunduğu örgütle mücadele etmekle temayüz etmiş bir isim de vardı.
Ve kamuoyundan Çetinkaya’nın FETÖ’ye yardımcı olduğuna inanması isteniyordu. Bunu istemek, insanların dünyanın yuvarlak olmadığına inanmalarını beklemekten çok farklı değildi aslında.
İddianamedeki deliller arasında en çarpıcı olanlardan biri, Güray Öz’ün telefonla eve yemek getirttiği pidecinin FETÖ soruşturması geçirmiş olmasıydı. Öz’ün telefon kayıtları üzerinde yapılan teknik analizde FETÖ’den soruşturulmuş bir pide dükkânı sahibi ile görüşmüş olması iddianamede delil olarak değerlendirilmişti.
*
Tutuklama dalgasından yaklaşık dokuz ay sonra, 24 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde davanın ilk duruşması yapıldı. Ertesi gün tutuklu 12 sanıktan 8’i serbest bırakıldı. Ardından duruşmaların seyri içinde diğer dört sanık da kademe kademe tahliye edildi. Murat Sabuncu 10 Mart 2018 tarihinde tahliye edildiğinde içeride 16 aydan fazla bir zaman geçirmişti. Cezaevinden en son çıkan, kararın açıklandığı 25 Nisan 2018 tarihinde tahliye edilen Akın Atalay oldu. Atalay, 18 ay süreyle içeride en uzun süre kalan Cumhuriyetçi oldu.
Mahkemenin bu tarihte açıkladığı kararla toplam 18 sanıktan 3’ü beraat ederken, 15’i mahkûm oldu. Bunlardan 13’ü ‘Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ suçunu işlemekten, biri ‘Terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan mahkûm edildi. Davanın Cumhuriyetçi olmayan sanığı Ahmet Kemal Aydoğdu’ya ise ‘terör örgütü üyeliği’nden mahkûmiyet verildi. Mahkeme bu kararını oybirliğiyle almıştı.
Ardından ve bütün dikkatler istinaf mahkemesine çevrildi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’ndeki istinaf süreci yaklaşık 10 ay sürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, 18 Şubat 2019 tarihinde yine oybirliğiyle aldığı kararında birinci derece mahkemenin kararını bir bütün olarak onadı.
Kamuoyunun Cumhuriyet davasıyla çok daha yakından ilgilenmesine yol açan aşama bundan sonra başladı. Çünkü aynı suçtan mahkûm olanlardan bir bölümünün hapse girmesi, bir bölümünün ise girmemesi gibi garip bir durum ortaya çıktı.
*
Bu durum istinaf sisteminden kaynaklanıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286’ncı maddesine göre, birinci derece mahkemesinin verdiği beş yıl ve altındaki cezalar istinaf mahkemesinde onanırsa hüküm kesinleşmiş oluyor ve Yargıtay’da temyiz imkânı kalmadığı için sanıklara cezaevi yolu görünüyor. Mahkûm olan toplam 14 Cumhuriyetçiden 8’inin cezası 5 yıl sınırının altındaydı.
Buna karşılık, haklarında verilen ceza 5 yıldan fazla olan sanıklar ise cezaları yasaya göre kesinleşmemiş sayıldığı için Yargıtay’a başvurabileceklerdi. Cezaları kesinleşmemiş sayıldığı için cezaevine girmeleri de gerekmiyordu. Bu durumda 6 sanık vardı.
Sonuçta, cezaları 5 yıl sınırının altında olan sanıklardan 6’sı, Musa Kart, Güray Öz, Önder Çelik, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör ve Emre İper 25 Nisan 2019 tarihinde kendilerini uğurlamaya gelen yakınlarına el sallayarak Kandıra Cezaevi’nde ikinci tutukluluk devrelerine başladılar.
Dışarıda kalan diğer sanıklar da Yargıtay’a başvurdu.
*
Peki ya Yargıtay sonradan ikinci grupta olanlar için bozma kararı alırsa, bu takdirde yeniden hapse girecek olanlar açısından bir haksızlık yaşanmayacak mıydı? Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, beş hafta kadar sonra, 31 Mayıs tarihinde Habertürk TV’ye mülakatında, bu davanın sanıklarından bir kısmının hapse girip bir kısmının girmediği bir durumda Yargıtay’ın bozma kararı verme ihtimali için şöyle konuşmuştu:
“Yargıtay dedi ki, ya burada bir suç yok... O zaman istinafta kesinleşenlerin günahı ne? Onlar içeride yatınca ne oluyor?”
Bakan, TBMM’ye sunulacak yargı paketinde cezaları istinafta kesinleşenlerin de diğer sanıklar gibi Yargıtay sonucunu beklemelerini sağlayacak bir düzenleme getireceklerini açıklamış, “Adalet bunu gerektirir” demişti.
*
Pakette gerçekten de bu düzenlemeye yer verildi. Ancak TBMM yargı reformunu görüşmeden 19 Temmuz’da tatile girmeyi tercih edince tutuklu Cumhuriyet davası sanıkları, yaz aylarını Kandıra’da demir parmaklıkların arkasında geçirmek zorunda kaldılar.
Sonunda Adalet Bakanı’nın değindiği ihtimal gerçekleşti ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi 12 Eylül 2019 tarihinde Cumhuriyet davasında cezası 5 yıl sınırının üstünde olan sanıklardan biri hariç hepsi hakkında bozma kararı verdi. Yargıtay, bu kararı alırken, ‘bozma’nın aynı suçtan yargılanıp mahkûmiyetleri istinafta kesinleşmiş olan sanıklara da “sirayet ettirilmesini” kararlaştırdı.
Bu kararın alındığı günün akşamı Kandıra Cezaevi’ndeki Cumhuriyetçiler’den 5’i (Farklı maddeden ceza alan Emre İper hariç) serbest bırakıldı.
Bu durumda Adalet Bakanı’nın sözleriyle sorarsak “İstinafta kesinleşenlerin günahı neydi?”
İkinci bir soru yöneltelim. Ortada bir günah varsa, bu günahı kim işledi?
Paylaş