Paylaş
Toplantıya katılan beş üye muhalefet şerhi düştü bu metne. Kurulun başkanı Adalet Bakanı dahil olmak üzere üyelerden dördü toplantıya katılmadı.
HSYK’nın üyelerinden dördü Cumhurbaşkanı kontenjanından atanmış bulunuyor. Peki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 22 Ekim 2010 tarihinde atadığı bu dört üyenin, hükümetin son derece sert bir tepkiyle karşılık verdiği bildiri kuruldan çıkarken nasıl bir tavır aldığını merak ettiniz mi?
Gül’ün kontenjanından gelen üyelerden ikisi (Prof. Ahmet Gökçen ve Ali Aydın) tartışmalı geçen toplantıya katılmamış. Biri (Prof. Bülent Çiçekli) katılıp bildiriye destek vermiş. Bir diğeri (Rasim Aytin) ise toplantıya katılıp karara kuvvetli bir muhalefet şerhi yazmış.
Yani iki namevcut, bir destek ve bir muhalefet şerhi...
* * *
Hemen söyleyelim. Kesinlikle bu üyelerin söz konusu bildiri karşısında Cumhurbaşkanlığı makamı ile danışarak hareket ettikleri gibi bir iddia öne sürmüyoruz. Bu hususa dikkat çekmemizin nedeni, buradaki oy dağılımının görüntü olarak Cumhurbaşkanı Gül’ün krizde aldığı kontrollü ve dengeli tutumu çağrıştırmasıdır sadece.
Gül, Çankaya Köşkü’nde 2007’de başladığı görevinde belki de en çok zorlandığı krizle karşı karşıya bugün.
Öncelikle “görev talimatı” nedeniyle seyirci olarak izleyemeyeceği bir durum var ortada. Anayasa, 104’üncü maddesinde “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır... Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” diyerek, kendisine açık bir görev yüklüyor.
Devlet organları yürütme ile yargı bugün uyumlu çalışıyor mu? Yanıt: Hayır...
Ancak Gül’ün uyumu nasıl gözettiği sorusuna gelince biraz hassas sulara giriyoruz.
* * *
Cumhurbaşkanı’nın, kapalı kapılar ardında yolsuzluğa adı karışan bakanların hükümette kalmaması konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bazı telkinlerde bulunduğu biliniyor. Nitekim, Başbakan’ın AB Bakanı Egemen Bağış’ın kabinede kalması yolundaki yaklaşımının Cumhurbaşkanı’ndan döndüğüne ilişkin haberler Çankaya’dan tekzip edilmedi.
İş kamuoyuna yaptığı açıklamalara gelince, Gül’ün belli bir denge içinde temel ilkeleri vaaz etmekle yetindiğini görüyoruz. Ancak bu ilkeler üzerinden çatışan her iki tarafa ve ayrıca yargı kurumuna bir dizi kuvvetli mesaj gönderdiği aşikâr.
Bu konuda başlıca iki açıklama yaptı Cumhurbaşkanı. Bunlardan ilki, 17 Aralık’taki birinci dalgayı izleyen bir haftalık sessizliğin ardından 24 Aralık tarihinde geldi. Gül’ün ikinci açıklaması ise 31 Aralık akşamı yayımlanan yeni yıl mesajıydı. Bu mesajın neredeyse tümünün son krize ayrılmış olması işin ciddiyet derecesi açısından yeterince fikir verici.
Önce hükümetle ilgili bölümüne bakalım. Yolsuzluk iddialarının kapatılmaması vurgusu Cumhurbaşkanı’nın her iki açıklamasında da ön planda. Birinci açıklamada “Herhangi bir yolsuzluk veya yanlış olursa üstü kapanmaz, kapanamaz” derken, ikincisinde “Kamuoyu vicdanında oluşan soru işaretlerinin giderilmesi önem taşıyor” diye konuşuyor, ayrıca “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” gibi ilkelerin altını çiziyor.
Buradaki mesajı “Herkes suçlandığı konuda hesabını versin” şeklinde okumalıyız. Bu çizgi, hükümet cephesinin komployu ön plana çıkarıp işin yolsuzluk boyutunu ikinci planda tutan yaklaşımından kuşkusuz farklılık gösteriyor.
Gelgelelim konu “paralel devlet”e gelince, Cumhurbaşkanı’nın, hükümetin Gülen cemaatinin yapılanması karşısındaki ateşli pozisyonuna kuvvetli bir destek çıktığı söylenebilir. Gül’ün ilk açıklamasında “Devlet kurumlarında çalışanların farklı düşünceleri olabilir, farklı siyasi akımlara bağlı olabilir. Bunlar devlet işleri dışında meşrudur. Devlet işleri söz konusu olduğunda devlet otoritesi, anayasa, kanunlar ve kurumların kuralları bağlar. Bunun dışında hiçbir otorite söz konusu olamaz” ifadesi yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.
Bugüne dek Gülen cemaati ile dostane ve sıcak ilişkiler yürütmüş olan Gül’ün, devlet içi özerkleşme eğilimleri bağlamında bu hareketle arasına ilk kez bu kadar açık bir mesafe koyduğunu söylemek bir hata olmaz.
* * *
Gül’ün özellikle 31 Ocak mesajında en çok karşımıza çıkan kavram “kaçınmak” fiili. Örneğin, “Siyasi ve ekonomik güven ortamını sarsacak davranışlardan kaçınmamız gerekir” diyor. Daha sonra çözüm olarak yargıyı gösterirken “Bağımız ve tarafsız yargı olgusunu ve algısını zedeleyecek tavırlardan kaçınmak hepimizin görevidir” diye konuşuyor.
Çankaya’nın burada hem hükümetin yargıya müdahalelerine, hem de yargının içindeki bazı kesimlerin özerk davranma eğilimlerine karşı bir uyarı yaptığını düşünebiliriz.
Krizin önümüzdeki dönemde daha da tırmanması, Cumhurbaşkanı’nın bugünkü dengeli tutumunu basınç altına alabilir.
Paylaş