Paylaş
2011 yılına gelindiğinde masada dört ülkeden teklif vardı. ABD Raytheon firması Patriot’lar, Rusya S-300’ler, Çin FD-2000 ve Fransa-İtalya ortaklığındaki Eurosam konsorsiyumu da SAMP-T sistemleri için teklif verdi.
SSM, sürecin ilerlediği muhtelif aşamalarda belli aralıklarla ihale koşullarında değişikliklere gitti, bu çerçevede ortak üretim, teknoloji transferi gibi yeni koşullar getirildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği Savunma Sanayii İcra Komitesi, iki yıllık bir sürecin sonunda 2013 yılı eylül ayında bir dizi kriter üzerinden yaptığı değerlendirmeyi sonuçlandırdı ve ihalenin birincisini seçti. İhaleyi kazanan 3.4 milyar dolarlık teklifi ile Çin savunma sanayii şirketi CPMIEC oldu.
Avrupalıların teklifi ikinci, Amerikalılarınki üçüncü gelirken, Rusların S-300 teklifi elendi. İhale bedelinin 4 milyar dolar olmasına karşılık, Ruslar 8.8 milyar dolar gibi astronomik bir teklif sunmuştu.
*
Bunu izleyen dönemde Çin firmasıyla sözleşme görüşmelerine geçildi, ancak özellikle teknoloji transferi konusunda ciddi pürüzler belirdi. Çinlilerin bu başlıkta yaptıkları taahhütler muğlak, ucu açık bulunurken tam bir mutabakata varılamadı.
Bu, meselenin müzakere masasındaki teknik tarafıydı. Sorunun daha fazlası uluslararası alanda patlak verdi. Öncelikle NATO’dan Çin sisteminin ittifakın altyapısına entegre edilemeyeceği konusunda kuvvetli itirazlar yükseldi. Ayrıca Türk tarafı, Çinlilerin NATO sistemlerine erişim sağlamalarını önleyecek formüller geliştirebileceğini savunsa da NATO’daki muhataplar ikna olmadı.
Kendisi Türkiye’ye Patriot sistemlerini önermiş olan ABD’nin tepkisi daha sertti. Bu arada hiç hesapta olmayan bir durum ortaya çıktı. İhaleyi kazanan Çin şirketi CPMIEC, ABD’nin yaptırım uyguladığı kuruluşlar listesinde yer almaktaydı.
İşin ciddiyeti Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki kamu şirketlerinden ASELSAN’ın bir halka arz için kapısını çaldığı ABD’li danışmanlık şirketi Merrill Lynch’ten aldığı olumsuz yanıt ile anlaşıldı. Merrill Lynch, Aselsan’ın ABD’nin kara listesinde olan Çin şirketi CPMIEC ile işbirliği ihtimalini bu yanıtına gerekçe gösterdi.
Ve 2015 yılı kasım ayında ihale iptal edildi.
*
Geriye dönüp sürece baktığımızda bugün Rus yapımı S-400 sistemi ile ilgili sürmekte olan tartışmalarda kullanılan tezlere önemli ölçüde o dönemde de başvurulduğunu, benzer şekilde yaptırım kartının da devreye sokulduğunu görüyoruz. Yaşanan olaylar çok tanıdık geliyor.
Bu arada Çin şirketi ile yürütülen egzersizin diğer teklif sahipleri karşısında pazarlık kızıştırıcı bir manivela işlevi gördüğü de tartışılmaz. Çünkü SSM, Çin firmasıyla sözleşmeye ilişkin müzakereleri yürütürken ihaleye katılmış olan ABD ve Avrupa firmalarıyla da temaslar kesilmemiştir.
*
Türkiye’nin arayışları sürerken Türk-Rus ilişkileri 2015 yılı kasım ayında SU-214M tipi bir Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi nedeniyle büyük bir krize girmiş ve ardından 2016 yılı haziran ayında Ankara’nın attığı adımlarla düzelme sürecine yönelmiştir. Bundan kısa bir süre sonra Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişiminden üç hafta kadar sonra 9 Ağustos’ta St. Petersburg’da görüştüğü Rusya lideri Vladimir Putin’in yeni bir teklifi ile karşılaşmıştır. Putin, Türkiye’ye bu kez S-400 füzeleri satmayı önermiştir. Türk tarafı teklife açık olduğunu söyleyince işler süratle ilerlemiş ve 2017 yılı nisan ayında bu konudaki sözleşmeye imza atılmıştır.
Buradaki kritik bir ayrıntı şudur: Daha önce S-300 bataryaları teklifinde 72 fırlatıcı ve 288 füze için toplam 8.8. milyar dolarlık bir teklif sunmuş olan Rus tarafı, bu kez 36 fırlatıcı ve 144 füze için 2.5 milyar dolarlık bir teklifle gelmiştir. Fiyatın eski teklife kıyasla cazip hale getirildiği anlaşılıyor.
*
Çin teklifinin akıbeti ile S-400 teklifinin sonuçlanış şekline baktığımızda karşımıza çıkan en önemli sonuç şudur: Çin tercihinden vazgeçilmesinde teknik meselelerin yanı sıra Batı’dan gelen uyarılar da önemli ölçüde etkili olurken, S-400’ler söz konusu olduğunda aynen tekrarlanan uyarılar bu kez Ankara’nın tutumunu değiştirmemiştir.
Bunun birçok nedeni var. Türkiye’nin hava savunması alanındaki ihtiyacının ivedilikle karşılanması düşüncesini bu çerçevede vurgulamalıyız. Aynı zamanda, S-400 kararının Rusya ile yaşanan uçak krizinden sonra bu ülke ile ilişkilerde normalizasyonun önünü açan bir işlev görmüş olmasını da bir faktör olarak sayabiliriz. Erdoğan’ın Putin ile Suriye konusunda yakın danışma içinde hareket etme arayışı da bu süreçteki saiklerden biri olarak gösterilebilir.
Ayrıca, AK Parti iktidarının önemli ölçüde ABD’yi sorumlu gördüğü 15 Temmuz darbe girişiminin Ankara’daki tehdit değerlendirmelerinde yol açtığı sonuçları da göz ardı etmemek gerekiyor. S-400’lerin gelişinin 15 Temmuz’un üçüncü yıldönümüne denk getirilmesi öncelikle ABD’ye gönderilen bir mesajdı.
*
Not: Bu yazıyı hazırlarken olayların kronolojisinde eski SSM görevlisi, İzmir Ekonomi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Sıtkı Egeli’nin ‘All Azimuth’ isimli akademik derginin 2019 sayısında yayımlanan konuyla ilgili son derece bilgilendirici makalesinden yararlandım. Linki: http://www.allazimuth.com/2018/12/23/making-sense-of-turkeys-air-and-missile-defense-merry-go-round/
Paylaş