Paylaş
Özellikle yargıyı ilgilendiren bir kriz ortaya çıktığında, Ankara’da projektörler sıkça Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olarak da görev yapmakta olan eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e çevrilir, değerlendirmesini almak için.
ANAP döneminde Devlet Bakanlığı, AK Parti döneminde ise Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra, Başbakan Yardımcılığı ve Meclis Başkanlığı’na kadar uzanan geniş siyasi deneyimi, kuşkusuz Çiçek’in bu tür krizlere günlük tartışmaların üstüne çıkan bir bakışla eğilebilmesini mümkün kılıyor.
Gelgelelim, dün son kriz üzerine yaptığımız sohbette Cemil Çiçek’i bir hayli sıkıntılı bir ruh hali içinde bulduğumu belirtmeliyim.
TECRÜBE MAĞAZASI AÇILSA KİRA PARASI ÇIKMAZ, ÇÜNKÜ...
Son krizi sorduğumda, Çiçek’in “Birinci nokta” diyerek ilk tespiti şu durum oldu:
“Türkiye’de sorunu çözecek olanlar sorunun baş kaynağı hale gelirse, bu ciddi sıkıntıları da beraberinde getirir.”
Çiçek’in bu ifadesi, herhalde herhangi bir yorum gerektirmiyor.
Bunu izleyen şu ifadelerinde ise tecrübeye gereken önemin verilmemesine dönük kuvvetli bir serzeniş vardı:
“İkincisi de şu: Türkiye’de tecrübeye sıkça atıf yapılır ama kimse tecrübeden istifa etmez. Çünkü Türkiye’de tecrübenin karşılığı yoktur. Tecrübe mağazası açsak kira parasını zor çıkarırız, çünkü tecrübenin müşterisi yoktur. Şayet olsaydı yaşadığımız bunca üzücü olaylar tekrar tekrar yaşanmazdı.”
Cemil Çiçek, üçüncü nokta olarak şu tespiti yapıyor:
“İki testi çarpışırsa biri kırılır, diğeri çatlar. Sonuçta ikisi de işe yaramaz hale gelir. O zaman yetki kullanılarak böyle bir akıbete duçar olmamak için, ülkeye zarar vermemek için ciddi düşünmeleri gerekir.”
“Peki kimdir ciddi düşünmesi gerekenler” diye sorduğumda, “Her şey ortada ayan beyan...” demekle yetiniyor.
TÜRKİYE’DE HUKUK YA DEVRİME YA DA DAVAYA FEDA EDİLMİŞTİR
Çiçek, tam 57 yıldır siyasette olduğunu belirterek, “57 senedir Türkiye’de olanları anlamaya, değerlendirmeye çalışıyorum” dedikten sonra, özellikle yargı alanında yarım yüzyılı aşkın süre zarfında gördüğü tabloyu şu sözlerle anlatıyor:
“Yargıyı içinden bilmeyenler değerlendirmeyi eksik yapar. Ta başından beri Türkiye’de hukuk ve adalet devrime veya davaya feda ediliyor. Oysa hukuk ve adalet bunların hiçbirine feda edilemeyecek kadar yüce ve hayati kavramlardır.
Bu çerçevede bir diğer mesele şudur: Ta başından beri Türkiye’de yargı fiile değil, faile bakarak karar veriyor. Öyle olunca da özlem duyduğumuz adaleti nerede bulacağımızı şaşırıyoruz.”
Çiçek’in yaptığı değerlendirmede “Yargıda böyle bir marazi durum var” diyerek dikkat çekmek istediği bir diğer konu, son çatışmayı yakından ilgilendiriyor.
“Şunu da görmek gerekir ki, yargıda içten içe, bazen de dışa vuran bir kısım takıntılar var. Bunlardan biri, kimin üstün olduğu tartışmasıdır. Bu geçmişte adli yıl açılış nutuklarına kadar yansımıştır” diye konuşuyor Çiçek.
YARGITAY AYM’DEN ESKİDEN BERİ ŞİKÂYETÇİYDİ
Gerçekten de yargı dünyasını yakından gözleyenler arasında yüksek yargı organları arasında yaşanan gerilimler aslında yeni bir konu değildir. Özellikle 2000’li yılların başlarında Yüce Divan görevini halihazırda olduğu gibi AYM’nin mi yürütmesi, yoksa görevin ondan alınarak Yargıtay’a mı verilmesi gerektiği yolundaki tartışmalar da gerilime yol açabilmiştir.
Daha sonra AYM’ye bireysel başvuru yolunun 2010’lu yılların ilk yarısında işlemeye başlamasıyla birlikte, AYM’nin verdiği bazı kararlarla yetki aşımına girdiği yolundaki şikâyetler Yargıtay’ın tepe yöneticilerinden sıkça duyulmuştur.
Yargıtay 3’üncü Dairesi’nin doğrudan AYM’yi hedef alan son hamlesinden önce geçen 18 Ocak’ta Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın yaptığı bir çıkış bu eleştirilerin bir örneğidir.
Akarca, yasalar ve Anayasa’nın AYM’yi bağladığını, ancak AYM’nin “zaman zaman bunu aşma eğiliminde olduğunu” öne sürerek, “Eğer (AYM) yetki aşımında bulunur da süper temyiz mahkeme niteliğine kavuşursa, bu bütün toplumda kargaşaya neden olabilir. Anayasa Mahkememizin çoğu kararlarında buna özen gösterdiğini biliyoruz. Ama bazı kararlarda gerçekten de Yargıtay ve Danıştay tarafından eleştirilebilmektedir. Umarım ki bu sıkıntı büyümesin” diye konuşmuştu.
Keza, bir önceki Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in de AYM’ye dönük aynı doğrultudaki eleştirileri arşivlerde duruyor.
Ancak, geçmişte bu gibi eleştiriler kurumlar arasındaki ilişkilerde zaman zaman hassasiyetlere, tansiyonun yükselmesine yol açsa da, yine de Ankara’da bugün yaşanmakta olan boyutlarda bir kriz eşiğine çıkmazdı. Oysa Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, son hamlesinde eleştirinin ötesine geçerek, işi AYM’nin Can Atalay kararını imzalayan dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmaya kadar vardırmıştır.
HERKES HUKUK ÇERÇEVESİNDE VE SAĞDUYUYLA HAREKET ETMELİ
Yeniden Cemil Çiçek’e dönelim. Sohbetimizde yaptığı tespitlerin toplam bir değerlendirmesi olarak yargıyla ilgili şu sonuca varıyor Çiçek:
“Bu çatışmalar, bu üstünlük iddiaları ve yukarıda söylediğim devrime ve davaya hukukun feda edilmesi meselesi, zaman zaman geçmişte fiile değil faile bakarak karar verme, Türkiye’de hukuku da, huzuru da, kamu düzenini de tahrip etmiştir.
Olup bitenlere bu açıdan bakmak lazım. Bakıp gerekli dersleri çıkartmazsak, Türkiye her zaman bu huzursuzlukları yaşamaya devam eder. Artık bazı sıfatlar bir kısım ayıpları örtmeye yetmiyor. Hele yargıda hiç yetmez. Onun için herkesin hukuk çerçevesinde ve sağduyuyla hareket etmesi lazım ki, biz de huzur bulalım.”
Çiçek, dolaylı ifadelerle konuşuyor; ancak herkesin hukuk çerçevesinde kalması gerektiğini vurgulama ihtiyacını duymuş olması bile, bu ölçülerin dışına çıkıldığının tersinden bir ifadesi olarak yorumlanabilir.
MAKUL BİR YOL BULUNUR
Peki bu krizden nasıl çıkılacak?
“Türkiye benzer sıkıntıları geçmişte de yaşadı” diye söze giriyor Cemil Çiçek:
“Her zaman makul bir yol bulunur; toplum da rahatlar, tansiyon da belli ölçülerde yumuşamış olur. Yeter ki tecrübe önemsensin. Hukuk her şeye bir çare bulur. Ancak önce tansiyonun normale avdet etmesi lazım. Üstün olan hukuktur. Yargıda hiçbir kurum diğerinden üstün değildir, üstün olan hukuk ve adalettir. Bu manada illa bir üstünlük aranacaksa o da TBMM’dir, çünkü devleti kuran TBMM’dir.”
Bakalım Çiçek’in sözünü ettiği makul bir yol bulunabilecek mi? Krizin kazandığı boyutlar karşısında en azından içinden geçtiğimiz aşamada çok da kolay görünmüyor bu sorunun yanıtı.
Paylaş