Paylaş
“Bunun aması, fakatı, özel gerekçesi olamaz. Doğru bulmuyorum...”
Çiçek ile dün yargı reformu konusundaki tartışmalar ve kendisinin bu konudaki son beyanlarıyla ilgili sohbet ettik. Bir sorum üzerine konu Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan açıklamalarına geldi.
Eski TBMM Başkanı, “Böyle bir hakaret varsa savcılığın zaten kendiliğinden soruşturma açması gerekiyor. Kaldı ki, Kemal Bey’in avukatının da bir müracaatı var” diye konuştu.
KAYIT DIŞI SİYASETİN TEZAHÜRÜ
Çiçek’in bu sözlerinden kısa bir süre önce Çakıcı’nın tehditleriyle ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturma açtığı AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan tarafından gazetecilere açıklanmıştı.
Peki, organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle yargılanıp 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve infaz yasasında yapılan son değişikliklerden yararlanarak serbest bırakılan bir hükümlünün ülkedeki siyasi tartışmanın bir parçası haline gelmesini Cemil Çiçek nasıl değerlendiriyor?
Çiçek, “Ben senelerdir kayıt dışı siyaset diye bir kavramdan söz ediyorum. Bunun birçok alternatifi var. Bu da sözünü ettiğim kayıt dışı siyasetin bir tezahürüdür” diye yanıtlıyor.
KAYIT DIŞI DİN VE EKONOMİYE DE DİKKAT
Çiçek, bu noktada “kayıt dışı siyaset” konusuna açıklık getiriyor. “Türkiye’de siyaseti yalnızca vatandaşın gördüğü siyasetçi yapmıyor. Faklı yapılar da yapıyor” dedikten sonra şunları söylüyor:
“Bakın, Türkiye’de işler yolunda gitsin isteniyorsa, adalet reformu da dahil üç şeyin kesinlikle şeffaf, öngörülebilir olması ve kamuoyu tarafından bilinebilir olması lazım. Bunlardan birincisi ekonomidir. Hâlâ ekonominin üçte biri kayıt dışıdır.
İkincisi, siyasette de kayıt dışılık var. Anayasamıza göre siyaseti kim yapar? Siyasi partiler yapar ama Türkiye’de anayasaya göre görevi siyaset olmadığı halde siyaset kurumundan çok daha etkili olan kurumlar oldu. Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı bunun örneğidir. 27 Nisan bildirisi bunun bir başka örneğidir. TSK’nın görevi siyaset yapmak değildir.
Kayıt dışılığın üçüncü boyutu da kayıt dışı dindir. Yani aslında dinde yeri olmayan din. Bununla mesela son aylarda kamuoyunu meşgul eden malum konuları, bir kısım tarikat şeyhleri, Adnan Oktar gibi durumları kastediyorum. Bunların hiçbiri dinde yeri olan şeyler değildir. Ama Türkiye’nin psikolojisini bozuyorlar.”
YARGI REFORMU İŞİ AŞINDI, HEYECAN UYANDIRMIYOR
Peki Çiçek son yargı reformu tartışmalarını nasıl değerlendiriyor? Eski Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olması, geçmişte TBMM Başkanlığı gibi kritik bir görevi yürütmesi ve halihazırdaki Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği Çiçek’in bu konuda yapacağı değerlendirmeyi de önemli kılıyor.
Şöyle yanıtlıyor:
“Yapılacak iyi işler varsa, atılacak olumlu adımlar varsa, bunlara karşı çıkmam, bunları küçümsemem. Ama ben demek istiyorum ki, doğru adımlar atabilmek için yeteri kadar kanun çıktı zaten. Ama biz hâlâ çözümü yeni kanunlar çıkarmakta arıyoruz. Dokuz binden fazla kanun var. Mesele kanun çıkarmak değil...”
Nedir mesele peki? Çiçek, “Kanunların uygulanması...” diye yanıtlıyor ve ekliyor: “Her gün bin tane reform lafı geçiyor, biz 50 senedir reform, reform diye söylüyoruz. Sonuçta bu iş aşınıyor, heyecan uyandırmıyor...”
YARGI KARARLARI VE AHLAKİ BİR SORUN
Yargı reformu tartışmaları bağlamında Çiçek’in şu sözlerinin de altını çizmek gerekiyor:
“Türkiye’de hukuki konularla ilgili bir kısım değerlendirmeleri yaparken işin ahlaki boyutunu da dikkate alırsak daha isabetle hareket etmiş oluruz. Yargının kararlarına uyacaksınız. Anayasa’ya göre yargı kararlarının uygulanması gerekir. Kararlara uyulmaması aynı zamanda bir ahlaki sorundur... Örneğin, Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır. Verdiği kararları fikren tasvip etmemek ayrı bir konudur ama herkesi bağlar. Bunu hâlâ tartışıyorsak ortada bir ahlaki sorun var demektir...”
TEVBE-İ NASUH KAVRAMIYLA NEYİ KASTETTİ?
Cemil Çiçek ekseninde dün çok tartışılan bir konu, Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren’le sohbetinde “Bize yargı reformundan önce insan ve ahlak reformu lazım” dedikten sonra kullandığı “Bize topyekun bir tevbe-i nasuh lazım” şeklindeki sözleri oldu.
Kendisine “tevbe-i nasuh” ifadesiyle neyi kastettiğini sorduğumda şu yanıtı aldım:
“Nasuh, samimiyeti anlatıyor. Tevbe-i nasuhla tövbenin samimi olması gerektiğini belirtiyorum. Bu kavramı kullanmakla şunu kastediyorum. Siyaset kurumu, toplumun siyasete yön veren, siyasetten beklentisi olan önde gelen kişi ve kurumlarının hepsinin birlikte samimi bir tövbeye ihtiyacımız var. Tövbe edip aynı günahları işleyeceksek bu kabul edilir olmaz.”
Çiçek, “Tövbe ancak samimiyetle yapıldığı zaman bir anlam taşır...” diye ekledi.
Tabii, herkes Cemil Çiçek’in bu sözlerini istediği gibi yorumlamakta serbesttir.
Paylaş