GERİDE bıraktığımız hafta, ABD’dede yapılan ve Türkiye’nin de ‘demokratik ortak’ unvanıyla bir bölümüne katıldığı G-8 toplantısında kabul edilen ortak eylem planı, İslam dünyasında reform sürecinin başlaması yönünde atılmış dev bir adımdır.
Eylem planı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı içine alan İslam coğrafyasındaki ülkelerin, kurulacak bir dizi mekanizmayla ekonomi, siyaset, eğitim, sivil toplum, medya, yolsuzlukla mücadele gibi alanlarda reform sürecine doğru teşvik edilmelerini öngörüyor.
İslam dünyasının içler acısı bir durumda olduğu eğitim, projenin en önemli başlıklarından birini oluşturuyor.
Bugün okuma yazma oranının hálá yüzde 50’nin altında olduğu çok sayıda İslam ülkesi var. Fas’ta bu oran yüzde 51, Mısır’da ise yüzde 56 dolayında. Mısır’da kadınlarda bu oran yüzde 44’e düşüyor.
DOĞRU FİKİRLERİ YANLIŞ KİŞİLER SAVUNUNCA
Başta ABD olmak üzere Batılı gelişmiş ülkeler, cehalet aşılamadığı, kadınların rolü güçlenmediği, ekonomik girişimcilik gelişmediği ve demokrasi filizlenmediği sürece, bu coğrafyanın terörist yetiştirmeye devam edeceğini çok geç de olsa galiba anlamış bulunuyorlar.
Bunu idrak etmeleri, 11 Eylül şokuyla sarsılmalarının ertesinde ortaya çıkmıştır.
Sonuçta, Büyük Ortadoğu Projesi, daha güvenli bir dünya yaratmak için bölgenin reform sürecine sokularak dönüştürülmesi gibi bir amaç içeriyor.
Eylem planı, bu dönüştürme misyonunun hedeflerini, uygulamaya ilişkin araç ve yöntemlerini tanımlıyor.
Çağdaşlık değerlerini savunan herkesin ilkesel olarak altına imza atmakta tereddüt geçirmeyeceği hedefler bunlar.
Ancak, iş imza meselesine gelince, hemen sancılı bir açmazla karşılaşıyoruz.
Bush yönetiminin yalnızca İslam dünyası değil, bütün uluslararası camia karşısında kırıklarla dolu olan sicili daha işin başında projeyi çıkmaza sokuyor.
Doğru fikirlerin yanlış şahıslar tarafından sunulmasında yaşanan çelişki ve kafa karışıklığının bir benzeri bu projede de karşımıza çıkıyor.
Ayrıca, Bush yönetiminin İsrail’de Şaron hükümetinin saldırgan politikalarına açık çek vermesi, bu projenin hayata geçirilebilmesi açısından ciddi bir güven sorunu yaratıyor.
Amerikan halkı, Bush yönetimini tasfiye edip uluslararası camiayla güven tazelemediği ve Filistin sorununa adil bir çözüm getirilmediği sürece projenin kuvveden fiile çıkabilmesi güç gözüküyor.
TÜRKİYE, DIŞINDA KALAMAYACAK
Ortadoğu’nun reform sürecine girmesi, refahın, eğitim düzeyinin artması, demokrasinin zemin kazanması, özetle bölgenin modernleşmeyi kucaklaması, her bakımdan Türkiye’nin de çıkarınadır.
Bu proje, Bush yönetiminden sonraki onyıllarda da Washington’un en önemli siyaset önceliklerinden biri olmaya devam edecektir.
Daha önemlisi, bu düşüncenin artık bir Amerikan projesi olmaktan çıkıp AB’nin de aktif bir şekilde yer alacağı ortak bir çabaya dönüşmüş olmasıdır.
Dış politikasında artan ölçüde AB ile uyumlu bir çizgiye girmekte olan Türkiye, ister istemez AB’nin bu alandaki yönelimlerini dikkate almak durumundadır.
Sonuçta, istese de, istemese de, dışında kalamayacağı bir oluşum söz konusu Türkiye açısından.
Türkiye, geride bıraktığımız yüzyılda cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte bugünkü 58 İslam ülkesi içinde bütün yetersizliklerine rağmen demokrasi, hukukun üstünlüğü, açık toplum gibi çağdaşlık değerlerine geçişi sağlayabilen tek ülke olmuştur.
Bu farklılığı, kopmayı sağlayan en hayati araç, cumhuriyetle birlikte getirilen laik yapıdır.
Buna karşılık, ABD’nin Türkiye’deki laiklik çerçevesini sulandırmaya dönük arayışlara girişmesi, olsa olsa Türkiye’yi proje kapsamındaki ülkelere benzetmeye kalkışmak olur.
Bu durum, projenin en önemli dayanağının çökmesi anlamına gelmez mi?
NOT: Hürriyet’in geçen pazar günü çıkan hafta sonu ekinde Ayşe Arman’ın Prof. Yalçın Küçük ile yaptığı bir mülakat yayımlanmıştır.
Bu mülakatta, Prof. Küçük’ün ‘Bir insan kabiliyetsizse, ama çok para kazanıyorsa Türkiye’de, o büyük bir ihtimalle İbrani asıllıdır diyorum ve araştırmaya başlıyorum. Tabii, Sedat Ergin gibi İbrani asıllı olduğu halde geldiği yeri hak edenleri araştırmıyorum’ şeklindeki sözleri aktarılmıştır. Prof. Küçük’ün şahsımla ilgili sözleri gerçeği yansıtmamaktadır.
Prof. Küçük de beni arayarak, ‘Sedat Ergin’i araştırma ihtiyacı hissetmedim. Bu ihtiyacı hissetmediğim biri hakkında bir iddiada bulunmam da söz konusu olamaz. Ancak buradaki sorumluluğun hepsi bana aittir’ demiştir.
Böyle bir konuda düzeltme yapmak durumunda kaldığım için üzgünüm. İbrani asıllı olsaydım, bu neyi değiştirirdi ki?